Hadis denildiğinde peygamberimizden duyulduğu iddia olunan sözler kastedilmektedir. İslam’ın tebliğ edilmeye başlanması ile birlikte Müslümanlar, Peygamberimizin açıklamalarını ve uygulamalarını görerek ve başkalarından duyarak öğrenmiş hem de bunları uygulayarak sonraki nesillere aktarmışlardır.
Ali Göçmez. (İSLAM ÜMMETİ HABER)
Hadis, ha-de-se kelimesinden türemiş ve söz anlamına gelen genel, umumi bir kelimedir.” Allahın sözü, peygamberin sözü veya falancanın sözün” deki söz (hadis) gibi. Hatta Kur’an’a inanmayanlara yönelik olarak Allah: “artık bundan sonra hangi söze (hadis) inanacaksınız ?” dediği ayette geçen hadis, “Allahın sözü” anlamında dır.
Kelime anlamı bu olan hadis , “peygamberimizin söylediği söylenen söz” veya “bize falanca söyledi. Onada filanca söylemiş. Filancada rasülüllahtan duymuş. Oda demişki” diyerek nakledilen söz anlamıyla ıstılahlaşmış, kavramlaşmıştır. Hadis denildiğinde peygamberimizden duyulduğu iddia olunan sözler kastedilmektedir.
İslam’ın tebliğ edilmeye başlanması ile birlikte Müslümanlar, Peygamberimizin açıklamalarını ve uygulamalarını görerek ve başkalarından duyarak öğrenmiş hem de bunları uygulayarak sonraki nesillere aktarmışlardır. Bu konuda peygamberimizin; “Benim namaz kıldığım gibi kılınız ” sözü örnek verilebilir. Bir kısım Sahabenin, Peygamberimizin söz ve fillerini takip etmek için iş ve mescit arasında nöbet sistemi uyguladığı iddia ediliyorsa da bu durum, hayatın normal akışına uygun değildir. Geçim derdinde olan insanlar bu nöbeti nasıl yapacaklar. Mümkün mü ?.
Peygamberin kendisi de dinin öğrenilmesi için soru sorulmasını, tavsiye ve uyarılarının başkalarına nakledilmesini teşvik etmiştir. Örneğin; Veda Hutbesi’nde Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Burada bulunanlar, buraya gelmeyenlere de duyursun. Olur ya burada bulunan, tebliğ ettiğini kendisinden daha iyi anlayıp kavrayacak birisine nakleder.”(1) demesi hadislerin, onun döneminde yazıldığı iddiasını desteklemez. Zira Resulullah’ın bizzat yazdırdığı sözleri hariç , kütübü sittenin tedvin edildiği döneme kadar bir yazılı kaynak mevcut değildir. Hemmam b.münebbih in sahifesi bunun tek istisnásı dır.(1a.)
Peygamberimiz döneminde sözlü kültürün yaygınlığı nedeniyle ezber metodu, hadislerin korunmasında önemli bir role sahip olmuştur. Peygamberimiz, tebliğin ilk yıllarında hadislerin yazılmamasını, yazılanların ise imha edilmesini istediğini biliyoruz. Bunun sebebinin HADİSİN KUR’ANLA KARIŞABİLECEĞİ ENDİŞESİ (2) olduğu iddiası ise tutarlı değildir. Zira Kur’an ile hadisin üslübu aynı değildir. Bu sebeblede karışamaz. Yine Vahy indiği anda hem yazıldığı hemde ezberlenerek hıfz edildiği için de karışma ihtimali bulunamaz. Binaenaleyh, bu iddia tutarsız olarak görünmektedir. Bizim bu konudaki naçizane görüşümüz; “İnsanların hadisi (peygamber sözünü) vahy ile aynı derecede görmelerini engellemek veya kur’andan daha fazla değer vererek kur’ana yöneltmeleri gereken ilgi ve alákayı hadislere yöneltme ihtimali” bu yasaklama-nın sebebi olmalıdır. Zira dikkat edilirse, vahy tamamlandığı zaman dahi “peygamberin şahsi sözlerini yazım yasağı” kaldırılmamıştır. Bu durum ömer b. abdülaziz dönemine (emevi dönemi) kadar devam etmiştir.
Daha sonra Peygamberimiz hadislerin yazıyla kayıt altına alınmasına izin verdiği ve bazı sözlerini de bizzat kendisi yazdırdığı, Nitekim Abdullah b. Amr el-As (öl. 65/684) hadislerin yazımı için izin istemiş ve onun bu isteği Peygamberimiz tarafından uygun görüldüğü (3) şeklindeki iddia ya mesned olan rivayette, emevi döneminde tedvin olunan ebu davudun müsnedinde yer almaktadır. Ebu Hureyre (öl. 58/678) “Hz. Peygamberin sahabilerinden onun hadisini benim kadar toplayan bir kimse yoktur. Yalnız Abdullah b. Amr müstesnadır. Çünkü o yazardı, ben yazmazdım.” demesi (4) nin ne kadar anlamlı olduğu düşünülmelidir. Zira Rasülüllahın son üç yılında (629-630) Müslüman olduğunu bildiğimiz ebu hureyre nin, Rasülüllahla yıllarca beraber bulunmuş olan ebu bekir den kat be kat fazla” hadis rivayet etmiş olması, ayrıca emevilerin isteklerine uygun hadisler rivayet etmiş olması (*) onun güvenilirliğini meşkuk hale getirmektedir. Ayrıca kendisi adalet ve zabt konularında aişe annemiz ve ömer (r.a) tarafından cerh edilmiş birisidir. Ömer halife olduğu zaman kendisine hadis naklini (yahut imalini?) yasakladığını biliyoruz.
Yemenli Ebu Şah isimli bir sahabinin Peygamberimizin bir hutbesinin yazılarak kendisine verilmesini istemiş, Peygamberimiz de hutbenin yazılarak ona verilmesini emret(5)tiğini kabul etsek bile bu, Peygamberimizin hadislerin yazılması konusunda bir yasaklamasının olmadığını, bu konuda bir emrinin de söz konusu olmadığınımı gösterir.? Olsa olsa bir istisna dır. Ayrıca Yazılan hutbe (doğruysa eğer)yi kontrol etmemiş, yanlış yazılan yerleri düzeltmemiş olabilirmi?. ” İSTİSNALAR KAİDEYİ BOZMAZ”. Verilen izin bu , “yasak konusunda” bir istisna olabilir sadece.
Böylece birçok sahabinin bu şekilde hadis sahifeleri oluşturduğu söylenmektedir.. Hadisleri yazanlar arasında Abdullah b. Amr el-As (öl. 65/684), Cabir b. Abdullah (öl. 78/697), Ali b. Ebi Talib (öl. 40/661) gibi sahabiler var idiyse eğer bunların yazdığı hadisler nerededir?. Bunu bilmiyoruz. Ayrıca diyelimki adı geçen kimseler şayet rasülüllahın BAZI SÖZLERİNİ YAZMIŞ İSELER bu, belkide rasülüllahın hadis yazımını yasaklayan sözünden önce idi. Zira rasülüllah hadislerinin yazıldığını görmeden veya duymadanmı KENDİ SÖZÜNÜN YAZILMASINI YASAKLADI?. Dolayısıyla yukarıda adı geçen sahabilerin hadisleri yazdığıyla ilgili rivayet, hadis yazımının yasaklanmadığına ilişkin bir delil olamaz. Yasağa konu teşkil eden hadis yazımının onların ki olmadığı nerden bellidir?.
Rasülüllah, başkalarına bu yasağı getirdiği halde kendisi ihtiyaç halinde hadislerini yazdırmıştır. Medine’deki bazı faaliyetlerine ilişkin resmî belge niteliğindeki yazılı metinlerin olduğunu görüyoruz. Peygamberimiz zamanından bugüne intikal eden bu yazılı vesikalar arasında barış anlaşmaları, İslam’a davet mektupları, nüfus sayımı sonuçları, asker kayıtları, beratlar, emanlar, emirnameler, vali ve komutanlarla yazışmalar, alım-satım vesikaları, zekâtla ilgili hükümler, istek üzerine verilen vesikalar gibi ( siyasal ve sosyal ) hayata ilişkin çeşitli belgeler vardır. Bu belgelerin bir kısmı birkaç satır iken bir kısmı da birkaç sayfayı bulan içeriğe sahiptir. Bu belgeler şöyle sıralanabilir:
Medine Vesikası:
Peygamberimiz, Mekke’den göç eden ve Medine’de yaşayan Müslümanlarla, Onlara tabi olan Yahudiler ve Medine’deki diğer gruplar, topluluklar arasında geçerli olacak bir vesika hazırlattı. Anayasa niteliğindeki bu vesikayla, Müslümanların ve diğer grupların karşılıklı olarak temel (esas) hakları garanti altına alınıyor ve birbirleriyle ve siyasi otorite olan peygambere. karşı olan sorumlulukları belirtiliyordu. Vesikanın en önemli maddesi: “İNSANLARIN ARASINDAKİ İHTİLAFLAR ALLAHA VE RASÜLÜNE GÖTÜRÜLECEKTİR” sözüdür. Bu söz, hakimiyet sahibinin Allah olduğu, Toplumun (ümmet) başı olması hasebiyle bu hakimiyeti Muhammed (a.s)ın kullandığını göstermektedir. Bu özelliğiyle bu Vesika sadece Müslümanlar için değil, siyasi tarih için de önemli bir hukuki belgedir. Bu belgenin maddeleri çeşitli kaynaklarda verilmiştir.(6)
İslama Davet Mektupları:
Peygamberimiz Medine’ye hicretinin yedinci yılında çevre ülkelerin yöneticilerini İslam’a davet eden mektuplar göndermiştir. Başta Bizans, İran, Habeş, Mısır gibi ülkelerin idarecilerine gönderilen mektupların bazılarının orijinal hâlleri bugüne kadar gelmiş,(7) bir kısmı da hadis kitaplarında nakledilmiştir.(8)
Çeşitli Siyasi Vesikalar:
Komutanlara gönderilen mektuplar, barış antlaşmaları, emanlar, asker kayıtları, nüfus sayımı gibi çeşitli siyasi vesikalar da Peygamberimiz döneminde yazılmıştır.(9 )
Dinî ve Hukuki talimatlar:
Peygamberimiz çeşitli Müslüman kabilelere zekât, öşür ve hadlerle ilgili mektuplar göndermiştir.(10 ) Bazı alım-satımla ilgili yazılı vesikalar da yine Peygamberimiz tarafından yazdırılmıştır.(11)
Gayrı müslim topluluklarla Mektuplaşma:
Peygamberimiz çeşitli konularda zaman zaman Yahudiler ve diğer gruplara mektuplar göndermiş ve onlardan da mektuplar almıştır.(12) Bu yazılı vesikalara ve bazı sahabilerin oluşturduğu söylenen hadis sahifelerine rağmen, Peygamberimiz döneminde sistematik ve düzenli bir hadis yazımından bahsetmek söz konusu değildir. Bundan dolayı hadislerin büyük çoğunluğu ezber yoluyla korunmuş ve sözlü olarak sonraki nesillere aktarılmıştır.
hicri I. asrın sonlarında Emevî halife Ömer b. Abdülaziz valilere, tanınmış âlimlere, Medine halkına ve Medine valisi Ebu Bekir b. Hazm (öl. 120/738)’a hadislerin tedvini için bir emir göndermiştir. Bu emirde halife âlimlerin ölüp gitmesiyle hadisin yok olmasından endişe duyduğunu, bu sebeple Hz. Peygamberin hadisleri nin araştırılıp yazılması nı istediğini ifade etmiştir.(13)
DİPNOTLAR:
1: Buharî, Hac, 133.
1 a: Ancak orijinal olarak günümüze kadar gelebilmiş en eski hadis mecmuası, Ebu Hureyre’nin kendisine yazdırdığı yüz otuz sekiz hadisi derleyen Hemmam b. Münebbih (öl. 101/719)’in Sahife-i Sahiha’sıdır. Onun öğrencisi Mamer b. Raşid (öl. 153/770) vasıtasıyla bize ulaşan bu sahife hicri I. asrın ortalarında derlenmiştir.(Muhammed Hamidullah, Muhtasar Hadis Tarihi ve Sahife-i Hemmam ibn Münebbih, s. 56, 83-132.)
2 : Müslim, Zühd, 72; M. Mustafa Azamî, İlk Devir Hadis Edebiyatı, s. 22-25.
3 : Ebu Davut, İlim, 3.
4 : Buharî, İlim, 40; Tirmizî, İlim, 12.
5 : Buharî, Lukata, 7; Tirmizî, İlim, 12.
6 : Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, C I, s. 202-210.
7 : Muhammed Hamidullah, Hz. Peygamber’in Altı Orijinal Diplomatik Mektubu, s. 73.
8 : Buharî, Cihad ve Siyer, 98, 101, 121; Megazi, 84; Libas, 50-52; Ahbarü’l-Ahadi, 4.
9 : Buharî, İlim, 8; Şurut, 15; Zekât, 55.
10 : Nesaî, Kasame, 43; Buharî, Humus, 5; Zekât, 34-36, 38-40.
11 : Tirmizî, Buyu, 8; Buharî, Buyu, 19.
12: Buharî, Ahkâm, 15; İstizan, 24.
13: Buharî, İlim, 35.
(*):”Üç mescide sefer yapılır “hadisi, Kur’anda ki bilgilere aykırılığı su götürmeyen “Mirac -rasülüllahın Allah katına çıkarak onunla bire-bir görüşmesi” rivayeti gibi rivayetler ebu hureyrenin sika (güvenilir) olmadığını göstermektedir.