Bugün herkesin Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) olarak kabul ettiği, İslam’a hizmet
kılıflı ihanet şebekesinin adı, 2013 yılında Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak
kullanılıyordu. Aklını bir lidere teslim etmiş, beynini kullanmayan, cemaatine hizmet
etmek için vatanına ihanet etmeyi ‘İslam’a hizmet’ sanan bir kitle konuşuluyordu.
Hasan Sabbah’ın Haşhaşilerine benzedikleri için FETÖ ekibine ‘Haşhaşi’ deniyordu.
Uyuşturucu ve alkol kullanmadan sarhoş olmuş, sarhoşluğun etkisi ile zombiye
dönmüş bu kitle, 15 Temmuz gecesi geri püskürtüldü. Ancak mikrop bünyeden
temizlenmedi.
Türkiye’nin en güçlü ve en kalabalık cemaati olan FETÖ bitti mi? ‘Bitti’ diyenler sinsi
FETÖ’cü değilse, aşırı saf olmalı. Önümüzde ki aylarda şu cümleleri çok
duyacaksınız; ‘Ben bu adamı Nurcu sanıyordum ama FETÖ ekibinde yetişmiş.
Amirimi Süleymancı sanıyordum! Meğer kripto FETÖ ekibindenmiş. Bu müdürü
Menzilci sanıyordum! En sinsi FETÖ ekibindenmiş. Bu adam bizim yanımızda
Cübbeli’nin sohbetlerini dinliyordu, eve gidince FETÖ sohbetleri dinliyormuş.’
FETÖ bitmedi, kabuk değiştirdi. FETÖ’ nün temizlenmesi, birçok insanın sandığından
daha uzun sürecek. Profesyonel münafık bir ekiple mücadele etmek kolay değil.
Bukalemun gibi her renge bürünebiliyorlar. Ancak bu yazının konusu bu değil.
Cemaatler neden parti kurup seçime girmez?
FETÖ dahil bütün cemaatler sohbetlerinde ‘Bizim siyasetle işimiz olmaz. Biz milletin
imanını kurtarmaya çalışıyoruz’ benzeri cümleler kuruyorlar. Artık herkes biliyor ki,
cemaatler, siyasetin en sinsi olanını yapıyorlar. ‘Siyasetin şerrinden Allah’a sığınırız’
sloganı ata ata siyaset yapanların şerrinden Allah’a sığınmalı.
Sahi neden parti kurmuyorlar? Madem siyasete bu kadar meraklılar, kadrolaşmak için
atmadıkları takla kalmıyor, neden kendi partilerini kurup, milletten oy isteyip, iktidara
talip olmuyorlar? Süleymancılık Kurtuluş Partisi (SKP), Nurculuk ve Risaleler Partisi
(NRP), Menzil ve Gavs Partisi (MGP), Cübbeli Ahmed Hoca Partisi (CAHP)
kurabilirler. Yasal bir engel varsa farklı isimler seçerler. ‘Sağduyu’ gibi!
Neden parti kurup açık siyaset yapmadıklarını ben söyleyeyim. En önemli sebebi,
kendilerini pazarladıkları kadar güçlü olmadıklarını biliyorlar. Yani oy
alamayacaklarının farkındalar. İkinci sebep, Devlet yönetme ve sistem kurma
becerileri yok. Üçüncüsü ve en önemlisi, açık siyaset yapıp riske girmektense, sinsi
siyaset yapıp iktidara gelene yağ çekerek koltuk kapmak daha karlı geliyor. Bunu
yaparken millete ‘Bizim siyasetle işimiz olmaz’ demeye devam ediyorlar.
Kurumları amirler mi yönetiyor, cemaatler mi?
Cemaat ve tarikatların sinsi siyaset yöntemleri, sandığınızdan çok daha fazladır. Her
partiye ve adaya gülücük dağıtmak, her birinden kendi cemaatleri için arsa sözü
almak gibi eski ve yıllardır kullanılan yöntemlere girmeyeceğim. Son yıllarda daha
çok kullandıkları ‘mobbing’ yöntemlerini anlatacağım.
Whatsapp Cemaati!
Her cemaatin yetkililerinin Whatsapp grupları var. Ağabeylerin ayrı, ablaların ayrı,
bölgelerin ayrı grupları var. Bir amire baskı uygulanacaksa, o amire uygulanacak
baskı yöntemini Whatsapp gruplarında tartışıyorlar. Sonra o amire ulaşmanın yol ve
yöntemlerini buluyorlar. İlişkide olduğu kişileri de tespit edip baskıya başlıyorlar.
‘Herkes şu numarayı arayıp, şu cümleleri kursun’ emri ağabeylerden gelince, aklını
kullanma özelliği olmayan Haşhaşiler gibi saldırıyorlar. İstanbul’da ki bir Belediye
Başkanına, Van’da yaşayan cemaat mensubu bile telefon açıp, ‘Biz size oy
veriyorsak, bunu yapacaksınız’ diyebiliyor.
Sosyal Medya Tetikçileri
En çok kullanılan yöntemlerden birisi sosyal medya tetikçiliğidir. Her cemaatin birkaç
sosyal medya tetikçisivardır. Bunları yönetenler genelde piyon karakterli gençlerdir.
Cemaat desteği ile güçlenmiş veya satın alınmış takipçilerle güçlü gösterilen
hesaplara sahiptir bu tetikçiler. FETÖ ekibi de hep bu yöntemi kullandı. Emre Uslu,
Mehmet Baransu, Önder Aytaç gibi isimler, FETÖ ekibinin sosyal medya tetikçileriydi,
yani piyonlarıydı.
Piyonlara emir gelince, birkaç tane görsel hazırlayıp o görsellerle saldırmaya
başlıyorlar. Edirne’den Van’a kadar, hatta yurt dışında yaşayanlar dahil, o cemaate
gönül vermiş, daha doğrusu aklını teslim etmiş kitle, kırmızı görmüş boğa gibi sosyal
medya hesaplarından saldırıya geçiyor. Şayet kurum amiri bu saldırıların ciddiye
alınmaması gerektiğinin farkındaysa sorun yok. Ancak bunu ciddiye alıyorsa,
yönetimin iplerini cemaat ve tarikatlara kaptırıyor.
Bir Belediye Başkanına bir defa boyun eğdirmeyi başardılarsa, o Belediye Başkanı’na
her hamlesinde baskı uygulamaya devam ediyorlar. Belediye Başkanı baskılara
direnirse, önce Başkan’ın saygı duyduğu adamları devreye sokuyorlar. Yine baş
edemezseler, bu sefer Ankara’dan birilerine arattırarak baskı uyguluyorlar. Bu da
çözüm olmazsa, Cumhurbaşkanlığından aratmanın çaresini arıyorlar. Bulamazsalar
Cumhurbaşkanı’nın akraba veya saygı duyduğu bir büyüğünü veya hocasını devreye
sokuyorlar.
CİMER’e e-posta baskısı
En çok kullanılan yöntemlerden birisi CİMER’e toplu şikayet etmektir. Bunu yaparken,
hem Whatsapp gruplarını hem sosyal medya tetikçilerinikullanıyorlar. Ağzı laf yapan
eli kalem tutan birkaç kişi CİMER’e gönderilecek metni yazıp, Whatsapp gruplarına
gönderiyor. CİMER’eşikayet edebilmek için, kişisel tüm bilgilerini doğru girme
zorunluluğu var. Bu işleri yönlendiren cemaatin üst düzey ekibi, tabandakilere gaz
verip şikayet dilekçesi yazdırıyor, fakat kendisi deşifre olmamak için yazmıyor. FETÖ
yöneticileri de tabanda ki sazanları hep böyle kullanıp, kendileri kaçtılar.
Cesur olmayan esir olur!
İç Anadolu’da bir konferans sonrası muhabbet ederken, beni davet eden arkadaş
anlatmıştı. Kendi çocukluk arkadaşı Belediye Başkanı seçilmiş. Odasına ziyarete
girdiğinde, Belediye Başkanı’nın internetten tefsir sohbeti dinlediğini görmüş. Başkan,
okumaya fazla zaman ayıramadığı için, odasında fırsat buldukça tefsir sohbetleri
dinlediğini söylemiş. Bizim arkadaş tefsir sohbetini dinlediği kişiyi neden halka
konferans vermeye davet etmediğini sorunca, Belediye Başkanı yaşadığı baskıları
anlatmış. İlçesinde ki cemaat ve tarikatların baskısı ve aleyhinde çalışmaları
yüzünden o hocayı davet etmeye cesaret edemediğini söylemiş. Arkadaş‘Milletten
oyu sen alıyorsun ama kültür etkinlikleri ve toplumu aydınlatma projelerini cemaatlere
mi bıraktın? Cesur olmayan esir olur. En üst makamda otursa bile’ diye sitem etmiş
Başkana.
Benim Belediye Başkanı diye anlattığım her örneğe Vali örneğini de koyarak
okuyabilirsiniz. Aynı yere Kaymakam, Milli Eğitim Müdürü veya Müftü yazarak
okursanız da olur. Belediye Başkanı örneğinde anlattıklarımı birçok amir yaşıyor.
Hep olumsuz örnekler vermeyeyim. Bizzat yaşadığım için rahatlıkla yazıyorum olumlu
örnekleri. Bir Vali, bir Milli Eğitim Müdürü veya bir Müftü cemaat ve tarikatların
baskılarını ciddiye almaz ve doğru bildiğini yapmaya devam ederse, cemaat ve
tarikatlar o amir ile baş edemeyeceklerini anlayıp, gizli kin tutuyorlar.‘CİMER’den
seninle ilgili şikayet geldi. Gerekli cevabı yazıp gönderdim’ diyen birçok amir
biliyorum.
Bu baskıların kimler tarafından yönlendirildiğini öğrenmek için savcılığa müracaat
edip, tetikçileri deşifre eden amirler, hem tetikçileri tespit ediyor hem de tetikçilere
bilgi aktaran kendi memurlarını bulup cezalarını veriyorlar. Kendilerine baskı
yapılması için kurum içinden bilgi sızdıran kişiler, bazen en yakınlarında olanlar
çıkıyor. Daire amiri, Müftü yardımcısı, Şube müdürü gibi…
Can alıcı sorular:
Devleti, milletten oy alanlar mı yönetiyor, sinsi siyaset yapan cemaatler mi?
Kurumu başında ki amir mi yönetecek, amire baskı yapan tarikat mı?
Son söz:
Kınayıcının kınamasından, cemaat ve tarikatların baskısından korkmadan, inandığı
hakikatleri söylemeye devam edenlere selam olsun.
Sait ÇAMLICA
HİLAL HABER
karşıyaka escort