DİNİHABER.COM / ANALİZ
Bu güne kadar geleneksel İslam tarihi ve günümüze ulaşan tüm veriyi cesurca sorgulayan Mustafa İslamoğlu, akşam saatlerinde okunan sela ile ilgili ezber bozan bir eleştiri yaptı.
Aslında salada peygamberimizi anmak söz konusu olsa da uygulama olarak cumaya/bayram namazına bir çağrı, ihtilal ve savaş anlarında müslümanı coşturma adına bir duyuru olalarak diri olduğu varsayılan peygambere bir yalvarış, yakarıştır. Uygulama olarak müslümanların şirke olan mesafesi nedeniyle sala bir çağrı olarak zihinlerde yer bulsa da tasavvufda sala tamamen diri olan peygambere sesleniş, ruhaniyyatından imdat dileme, diri olduğu düşünülen peygambere her perşembe amellerin arzedilmesi nedeniyle gönlünü hoş etme adına bir övgüdür.
İslamoğlu, sosyal medya hesabından salanın kökenini sorgulayarak, “Şu minareden okuduğunuz selalara sünnetten/hadisten bir tek delil getirir misiniz?” diye sordu.
Yaptığı eleştiri nedeniyle sosyal medya lincine uğrayacağını düşünen İslamoğlu, “Hani beni ve Kur’an ehlini hadis/sünnet düşmanı, kendilerini de HADİS/SÜNNET DOSTU görenler var ya? Onlara diyorum. Yine onlara bari iddianızda samimi olun diyerek Kur’an’la zıtlaşmayan şu hadisi bırakıyorum: “Dine her ilave bid’at, her bid’at sapıklıktır, her sapıklık ateştedir” dedi.
(Lütfen! Videonun 3.12'den sonraki bölümünü dikkatle dinleyiniz. Cübbeli Ahmet'in ağzından salanın ardında tıpkı Hristiyanlıkta olduğu gibi Tanrılaştırılan Hz. Muhammed gerçeğini net olarak göreceksiniz.)
İslamoğlu’nun açıklaması şu şekilde:
SALANIN ANLAMI VE BİR DEĞERLENDİRME
Korona virüse karşı her gece, Cuma namazları öncesi ve biri öldüğünde camilerden okunan selanın anlamını biraz düşünelim. Bu şirk içerikli metinle Virüse karşı Allah size şifa mı verecek !?
- Ey Allah’ın Resulü, salat ve selam senin üzerine olsun!
- Ey Allah’ın Habibi, salat ve selam senin üzerine olsun!
- Ey Allah’ın Arşının nuru, salat ve selam senin üzerine olsun!
- Ey Allah’ın mahlukatının en hayırlısı, salat ve selam senin üzerine olsun!
- Öncekilerin vede sonrakilerin Efendisi, salat ve selam senin üzerine olsun!
- Hamd alemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur..
* Öncelikle Kuran'a göre, ALLAH'tan başkasına seslenilmez.. Selada ise son cümle haricinde direk olarak peygambere sesleniş var..
* ALLAH Kuran'ın hiçbir yerinde peygamberimize "Habibim/Sevgilim" diye hitap etmez!.. ALLAH, sevgili edinmez!..
* "Öncekilerin ve sonrakilerin Efendisi" Hz. Muhammed değil, Alemlerin Rabbi olan ALLAH'tır.. Hz. Muhammed yalnızca ALLAH'ın kulu ve elçisidir ve bu tip abartılı övgülerden uzaktır..
* Hz. Muhammed'i abartılı olarak öven cümlelerin ardından, son cümlede "Hamd/Övgü ALLAH'a mahsustur" ifadesi de adeta dalga geçer gibi ve düşünmemiz için yeterli duruyor..
* Bütün çarpıklıklar ve yanlışlar bir yana; Corona virüse karşı, biri öldüğünde veya Cuma salâtı için çağrı yaparken neden Hz. Muhammed övülüyor? Eğer illaki birini öveceksek, Övgünün Alemlerin Rabbi olan ALLAH'a olması gerekmez mi?
SALA BASİT BİR PEYGAMBER ÖVGÜSÜ DEĞİLDİR
Sala ve bir çok uygulamanın irdelenmesi durumunda ehli küfrün Tasavvuf/tarikat adı altında ehli sünnet maskesiyle İslam dinini "Muhammedilik" denen dine çevirmek için sinsice mücadele ettiği görülecektir.
Cübbeli Ahmet'in 2015 yılı mevlid gecesinde ''Amellerimiz Muhammed(as)'a arz ediliyor, burada olanlara da şahit'' diyerek ölmemiş bir Nebi sunumu sala gerçeğinin arka planını gözler önüne sermesi bakımından anlamlıdır.
Kur'andan habersiz İsmailağa cemaatinin mensubu Cübbeli Ahmet'in bu konudaki referansları her zaman olduğu gibi Tasavvuf Batıl Dininin alimleri...
Allah, Kur'an'da Peygamberimizin öldüğünü apaçık belirtirken Cübbeli konuşmasında tarikat alimlerinden referansla "Alimler dediki o hayatta, işitiyor, ameller ona arzediliyor...." türü laflarla küfür içerikli bu görüşü savunabilmektedir.
Yani Cübbeli Ahmet ve alimlerine göre Allah haşa yalancı...
Allah, peygamber öldü derken milleti kandırıyor...
Ama Cübbeli ve tasavvufun Kur'an'dan bihaber alimleri Allah'tan daha akıllı, bilgili, gaybe vakıflar ve Allah'a din öğretecek kadar da din mühendisidirler(!)...
SAHABE, ÖLÜ İLE DİRİYİ AYIRDEDECEK ZEKAYA SAHİPTİ
Kur’an ve sünnetin hiçbir yerinde ölülerden yardım dilendiğine dair bir işaret yoktur.
Ne peygamber efendimiz ne sahabe ne de devamında gelenler ölülerden asla yardım dilememişlerdir. Çünkü Peygamberimiz ve O'nun izinden giden sahabe her tür duyu yeteneğini kaybetmiş ölü ile diriyi ayırdedebilecek zekaya sahipti.
Bu meyanda Hanefi mezhebi alimlerinin tamamı, ölülerden yardım dilemeyi küfür saymaktadır.
ŞEHİTLER, ÖLÜDÜRLER LAKİN ALLAH KATINDA DİRİDİRLER
Tarikatçılar, “Şehitlerin diri olduğunu söyleyen Allah’ın ayetleri ortada iken Peygamberler şehitlerden aşağı mı ki ölü olsunlar” gibi batıl bir mantık yürütmektedirler.
Güya tarikatçılara göre şehitler ölü değil diridirler. Peygamberde şehit olduğuna göre ölmemiştir ve diridir. O halde diri peygamber neden dünyadakileri duymasın!
Oysa Peygamberler şehitte olsa nihayetinde insanlar nezdinde birer ölüdürler.
“Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin. Hayır, onlar diridirler. Ancak siz bunu bilemezsiniz.” (Bakara, 154)
Ayette görüldüğü gibi şehitler bizim bilemeyeceğimiz bir şekilde diridirler. Ama bu dünya hayatı açısından birer ölüdürler. Allah bize Şehitlerden için "ölü" dememizi nehyederken onların bizim bilgimiz dışında bilemeyeceğimiz şekilde "diri olduklarına" iman etmemizi emretmiştir.
"Şehitlerden imdat dilemek, bizi gördükleri, görecekleri, yardım ettikleri..." gibi şeylerin ne ayette ne de hadislerde yeri yoktur.
Şehitler bu dünya hayatı kapsamında ölmüş ve bu dünya ile ilişikleri kesilmiştir. Geri dönmeleri de imkansızdır. Halkın dilinde dolaşan "falan savaşta filan savaşta şehitlerin gelip Müslümanlara yardım etmesi" gibi hikayelerin de gerçekleşmesi imkansızdır. Allah’ın elbette meleklerden kurulu orduları vardır. Yardım edilecekse Allah, Meleklerden kurulu ordusuyla darda kalan insanlara yardım eder. Ama bu, bizim bilemediğimiz bir şekilde yapılan bir yardımdır.
AMELLERİN KİME ARZOLUNACAĞI AYETLE SABİTTİR
"Göklerin ve yerin hakimiyeti O’nun elindedir. Bütün işler O’na arz edilir." (Hadid, 5)
"Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Bütün işler, Allah’a arz edilir." (Al-i İmran, 109)
PEYGAMBERLER ÖLDÜKTEN SONRA BİZDEN HABERDAR OLURLAR MI?
"Allah, resulleri bir araya getireceği gün şöyle der: Size ne cevap verildi. Derler ki: Hiçbir bilgimiz yok. Gaybları en iyi biçimde bilen sensin, sen!" (Maide, 109)
"İsa diyecek ki “Ben sana içten boyun eğerim. Benim doğru olmayanı söylemem olacak şey değildir. Eğer söylediysem, zaten bilirsin. Sen, benim içimdekini bilirsin ama ben senin içindekini bilmem. Bütün gaybı (her şeyin içyüzünü) bilen sadece sensin. Bana ne emrettiysen onlara onu söyledim. "Benim Rabbim ve sizin de Rabbiniz olan Allah’a kul olun" dedim. Aralarında bulunduğum sürece onlara şahittim. Beni vefat ettirdikten sonra onlar sadece senin gözlemin altındaydılar. Herşeye şahit olan sensin." (Maide, 116-117)
PEYGAMBERİMİZ ÖLMÜŞTÜR
“Ey Muhammed! Senden önce de hiçbir insanı ölümsüz kılmadık, sen ölürsün de onlar baki kalır mı? Senin ölmenle rahata kavuşacaklarını mı sanıyorlar?” (Enbiya, 34)
“Her can ölümü tadacaktır. Sonunda bize döndürüleceksiniz.” (Ankebut, 57)
"Sen öleceksin, onlar da ölecekler." (Zümer, 30)
Peygamberimizin öldüğüne dair şu rivayeti tasavvuf ehline hatırlatmak gerekir:
Peygamber (as) vefat etmişlerdi. O sırada annesi tarafından Hz. Resulullah son anlarını yaşadığını haber alan Hz. Usame hareket etmeyip ordusuyla Mescid-i Şerife gitmişti. Hane-i Saadette feryat ve figanın yükseldiğini duyan ashap, kalplerinden vurulmuşa döndüler.
Cesaret ve adalet timsali Hz. Ömer bile kendisini bu dehşetli anın tesirinden kurtaramadı. Hatta herkesten daha çok dehşete kapılarak şöyle bağırdı:
"Resulullah ölmemiştir ve sağdır. Ona sadece Hz. Musa'ya arız olan saika gibi bir saika arız olmuştur. Kim Muhammed öldü derse onu kılıcımla iki parça ederim."
Hz. Ebu Bekir o sırada Sünh Mahallesindeki evinde bulunuyordu. Yürekleri dağlayan haberi kendisine ulaştırdılar. Gönlünün bir parçasının adeta koptuğunu fark eden Hz. Ebu Bekir süratle Hane-i Saadete girdi.
Dehşet ve hayret içinde Fahr-i Kainatın mübarek yüzlerini örten örtüyü kaldırdı. Eğildi, tazim ve hürmetle alnından üç kere öptü. Akan gözyaşları arasında dilinden dökülen kelimeler şunlar oldu:
"Ölümün de hayatın gibi temiz ve latif, ya Resulallah!"
Hz. Ebu Bekir, Hane-i Saadetten çıktıktan sonra Mescid-i Şerife vardı. Hz. Ömer'in "Resulullah vefat etmedi." sözlerini duymuştu. Bunun üzerine şöyle konuştu:
"Kim ki Muhammed'e (as) tapıyorsa, bilsin ki, Muhammed (as) ölmüştür. Kim ki Allah'a ibadet ve kulluk ediyorsa bilsin ki, Allah Hayy'dır, ölümsüzdür."
Sonra da şu ayet-i kerimeyi okudu:
"Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan önce de nice peygamberler gelip geçti. O ölür veya öldürülürse gerisin geri mi döneceksiniz? Kim geri dönerse Allah'a en küçük bir zarar vermiş olmaz. Fakat şükredenlere Allah mükafatını verecektir." (Ali İmran, 144)
Bu ayet-i kerime, Uhud Muharebesinde, "Muhammed öldürüldü" şayiası üzerine nazil olmuştu. Ashab onu belki yüzlerce, binlerce defa okumuş oldukları halde, o andaki teessür sebebiyle bir anda unutuvermişlerdi.
İşte, yalnız metanetini muhafaza eden Hz. Ebu Bekir bunu unutmamış ve ashaba hatırlatmakla en büyük hizmeti ve vazifeyi ifa etmiş oluyordu. Bu hitabe ve bu ayet-i kerimeyi hatırlamaları üzerine sahabiler kendilerine geldiler. Bir anda toparlandılar ve şaşkınlıklarını üzerlerinden attılar.
Daha sonra Hz. Ebu Bekir şu mealdeki ayet-i kerimeyi okudu.
"Muhakkak ki sen de öleceksin onlar da ölecekler." (Zümer, 30)
Metanetini yitirmeyen Hz. Ebu Bekir bu hitabesiyle o zamanki İslam cemaatına büyük bir hizmet ifa etmiş oluyordu. Ashab-ı Güzin artık Kainatın Efendisinin bu dünyadan göçmüş olduğunu anlayıp kabul ettikleri gibi, Hz. Ömer de; "Resulullah ölmemiştir" sözünü söylemekten vazgeçerek kendine geldi.
Ayetler ortada…
Sahabenin tutumu ortada…
Hz. Ebu Bekir ile Hz. Ömer’in ayetler karşısındaki tutumu da ortada…
Allah, peygamberine bir gün “öleceksin” diyor ve gün geliyor Allah Resulü ölüyor. Tasavvuf/tarikat erbabı ise ayete ve sahabenin tutumuna rağmen ısrarla "peygamberimizin ölmediğini" iddia edebiliyor.
Sahabe bunu kabullenmekle de kalmıyor. Sonraki hayatlarında iyi yada kötü her tür hal ve şartta asla Peygambere ve başka ölülere tevessül edip imdat dilemezlerken tasavvuf erbabı, ayetin içeriği ve sahabenin kavline rağmen Allah Resulü’nün imdat isteyenlere yardım edecek şekilde yaşadığını söyleyip muhalefet edebiliyor.
RUH/RUHANİYYATTAN YARDIM DİLEMEK AYETLE YASAKLANMIŞTIR
Şu ayet Tasavvuf/tarikat erbabına bir ikaz ve tehdittir:
“Eğer onlara dua ederseniz sizi, dualarınızı işitmezler. Şâyet işitmiş olsalar size icabet edemezler. Kıyâmet günü sizin şirkinizi inkâr edecekler. Ve sana bunun mislini verecek bulunmaz (Allah’tan başkası haber veremez).” (Fatır, 14)
Fatır Suresi ve nice ayette Allah ölülerden veya kendisi dışında birilerinden yardım istememeleri gerektiğine dair uyarı yaparak bu tür davranış içinde olanları müşrik ilan etmektedir.
Şu ayetler de İMDAT dileme konusunda tek merciin Allah olduğunu açıklıyor. Aşağıdaki ayetler göstermektedir ki Allah dışında kimse insanlara vekil değildir. Allah dışında başkalarından yardım dilenenler müşriktirler. Dönülecek, seslenilecek, yardım dilenecek yer Resulullah değil Allah’tır.
“Allah dileseydi ortak koşmazlardı. Biz seni onların başına bir bekçi yapmadık. Sen onlara vekil (onlardan sorumlu) da değilsin.” (En’am, 107)
“'Gönülden katıksız bağlılar' olarak, O'na yönelin ve O'ndan korkup-sakının, dosdoğru namazı kılın ve müşriklerden olmayın.” (Rum, 31)
“Azap size gelmeden önce Rabbinize dönün ve O’na teslim olun. Sonra size yardım edilmez.” (Zümer, 54)
“Allah’ı bırakıp, kendilerine ne zarar, ne de fayda verebilecek şeylere tapıyorlar ve “İşte bunlar Allah katında bizim şefaatçılarımızdır” diyorlar. De ki: “Siz, Allah’a göklerde ve yerde O’nun bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz!? O, onların ortak koştukları şeylerden uzaktır, yücedir.” (Yunus, 18)
“İyi bilin ki, halis din yalnız Allah’ındır. O’nu bırakıp da başka dostlar edinenler, “Biz onlara sadece, bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz” diyorlar. Şüphesiz Allah, ayrılığa düştükleri şeyler konusunda aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve nankör olanları doğru yola iletmez.” (Zümer, 3)
“(Ateşe giren) inkârcılar şöyle derler: “Rabbimiz! Cinlerden ve insanlardan bizi saptıranları bize göster de onları ayaklarımızın altına alalım ki en aşağılıklardan olsunlar.” (Fussilet, 29)
Peygamberimizin şu an herşeye şahit olduğunu söyleyen tasavvuf erbabını ve Cübbeli Ahmet'i yalanlayan onlarca ayet bulunuyor. Tabi bu ayetler Müslümanlara hitap ediyor. Lakin anlaşılan Cübbeli'nin konuşmalarına ve yaptığı dua'ya amin diyen cemaat ya Kur'an'dan habersiz ya da Cübbeli ile Kur'an'a rağmen aynı fikirdeler ki "amin" deyip kendisine destek veriyorlar.
''Deki: Ben sadece sizin gibi beşerim, bana sizin ilahınızın tek ilah olduğu vahyediliyor. Öyleyse ona yönelin ve ona istiğfar edin. Vay haline ortak koşanların.’’ (Fussilet, 6) diyen Resule dua edip yalvarmaları ne büyük bir sapmadır, aldanıştır.
DİYANET YENİ BİR SELA METNİ HAZIRLAMALIDIR
Bu gerçekler ışığında sözde ehli sünnet kılıfı altında ümmeti saptıran tasavvuf/tarikat ehlinin Mustafa İslamoğlu'nun sorusuna cevap vermesi önem arzederken Diyanet'in de acilen Allah'a övgülerin içinde yer aldığı yeni bir sela metni üzerinde çalışma yapması bir zorunluluktur.