Meallerden Din Öğrenilir Mi?

Ejder Aşit

VAN 23.08.2017 10:54:00 0
Meallerden Din Öğrenilir Mi?
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Dini anlama ve uygulamada Kur’an’ın yeterliliği/yetersizliği konusu, dinin tahrip edilmesinden sonraki dönemlerde konuşulan başat konuların arasındadır. Sahabe ve tabiin döneminde böyle bir tartışma yaşanmamıştır. İslam’da, kitap (Kur’an) dışında da teşri kaynaklarının varlığının kabul edilmeye başlanması, peygamberin siyasete ve iktidara kurban edilmesi, dinin devlet eliyle tekelleşmesi ve bu minvalde devlete hâkim olanların, düşüncelerini/hâkimiyetlerini İslam adıyla yayacağı din sınıflarını oluşturması, hadis uydurmacılığı ve seviciliği, “dinin Allah’a has olma ilkesini” (Zümer-3) müslümanlara unutturmuş, Kur’an, usûller adıyla yazılan kitaplara mahkûm edilmiştir. Dolayısıyla zihinler bulanmış, insanlar neyin doğru neyin yanlış olduğunu birbirinden ayıramayacak derecede müşkül duruma düşürülmüştür.

 

Din adamlarının tasallutundan İslam artık anlatılamaz/anlaşılamaz hale gelmiştir. Kalın ve derin çizgiler kulaklara ağırlık, gözlere perde, kalplere mühür olmuştur. Kutuplaşmalar, derin kutuplaşmalar…

 

Bunlar bir makale ile anlatılabilecek hususlar değildir. Allah izin verirse peyderpey bunları yazacağız. Sohbetler esnasında ayetlerin rehberliğiyle tanışan kardeşlerimizin tarafıma sorduğu bir soruyu naçizane cevaplamak istiyorum bu yazıda: Sadece Meallerden din öğrenebilir miyiz? Zira meal yapanların / Kur’an çevirisi yapanların her birinin farklı bir bakış açısı ve siyasi görüşü var, bunlar bizi yanılgıya götürmez mi?

 

1. “Rahman, Kur’an’ı öğretti”(Rahman-1-2). Şiarımız, dini kişilerden ziyade Kuran’dan öğrenmek olmalıdır. Hz. Yusuf bu gerçeği “Gerçekten ben, Allah’a iman etmeyen ve ahireti inkâr eden bir kavmin dinini terk ettim.”(Yusuf-37) ayetiyle vurgulamaktadır. “Hiç kimse hiç kimsenin günahını yüklenmez.”(Fatır-18). “Kitaba karşı sorumluluğumuzdan hesaba çekileceğiz.”(Zuhruf-44).

 

2. Dikkatinizi şu ayete vermenizi istirham ediyorum. “Bugün dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve din olarak sizin için İslam’ı seçtim” (Maide-3). Bu ayet Kur’an’ın nazil olan son ayetidir. Dinin tamamlanıp kemale erdiğini bize haber veren, bu mübarek ayettir. Bu yüzden kitabın eksik olduğunu beyan eden zevatlar Allah’a ve kitaba iftira ediyorlar. Günlük namazın rükünleriyle kılınış şekli, Cuma namazı vb. konuların kitapta yazılmadığı, dolaysıyla Kur’an’ın eksik olduğu iddiası, bu iddia sahiplerinin Mekkelilerin sosyal hayatına dair bilgilerinin olmadığının göstergesidir.

 

Allah Resulü Namaz’ı, Cuma’yı, Oruç’u, Hacc’ı vs. ibadetleri yeniden keşf etmedi. Bu ibadetler, bilinen ibadetlerdi. Bütün peygamber ve ümmetlere farz kılınmıştı. Namazla alakalı olarak;

 

“Dediler ki: Ey Şuayb! Atalarımızın kulluk yaptıklarını terk etmemizi sana salât’ın (namaz) mı emrediyor.” (Hud süresi-87)

 

“Siz de İbrahim’in yerinde bir namazgâh (musalli) edinin.” (Bakara süresi-125)

 

“Andolsun ki Allah, İsrâiloğulları'ndan söz almıştı. İçlerinden oniki de başkan göndermiştik. Allah onlara şöyle demişti: “Ben sizinle beraberim. Namazı kılarsanız, zekâtı verirseniz, peygamberime inanır ve onları desteklerseniz, Allah'a güzel bir borç verirseniz, elbette kötülüklerinizi örteceğim ve sizi, içinden ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Artık bundan sonra kim inkâr ederse, doğru yoldan sapmış olur.” (Maide suresi-12)

 

İlk ayetlerin hepsinde namaz’a vurgu vardır. Bunun sadece o dönemki Müslümanlar için olduğu herhalde söylenemez. Dolayısıyla buradan müşriklerin de namaz kıldığı ama namazın içini diğer ibadetler gibi boşalttığını anlamaktayız. İslam namazın ikamesini yaptı. Salât kavramanın namazı vurgulayan yönünün ikame kelimesiyle gelmesinin delili olarak bunu da sayabiliriz.

 

“Vay o namaz kılanların haline!” (Maun süresi-4)

 

“Kulu namaz kıldığında onu nehyedeni gördün mü?” (Alak süresi-9-10)

 

İslam, boşalan kavramların içini doldurdu ve onları, olması gereken haline getirdi. Dolayısıyla namazın rekât sayısı ve kılınış şeklinin olmayışı, bilinen bir ibadet olmasından dolayıdır. Araba sürmesini bilen kişilere arabanın nasıl sürüldüğü anlatılmaz. Bu sebeple Kur’an, namazın rükünlerinden ve kılınış şeklinden bahsetmemiştir. Ama düşman karşısında nasıl namaz kılınacağı bilinmediğinden bu konu anlatılmıştır (Nisa süresi-12). Cuma namazı için de aynısı geçerlidir. Cuma’ya gün olarak ismi, müslümanlar tarafında verilmiş değildir. Cuma da ibadetiyle bilinen bir namazdı.

 

3. Kur’an’ın sosyal hayatta bir karşılığının olduğu unutulmamalı ve okumalar da bu sosyal karşılığa dikkat ederek yapılmalıdır. Çünkü ayetler konuşmak için değil yaşanmak için inmiştir.

 

4. Ayet/ler/in kâinattaki ayetlerle ters düşmemesi gerekir. Zira Allah kâinat için belli kural ve kaideler (sünnetullah) koymuştur ve bu ayetler kitabın ayetleriyle sürekli paralellik arz eder.

 

5. Ayetler akıl kriterinden geçirilmelidir. “Allah, aklını kullanmayanların üzerine pisliği boca eder”(Yunus-100). Akıl insanın içindeki peygamber, peygamber insanın dışındaki akıldır(Cafer-i Sadık). Aklı olmayanın dini yoktur. Sorumluluk sahibi olanlar akıl sahipleridir. Din aklı olana hitap eder.

 

6. İhtilaflı ayetlerin sayısı çok değildir. Bunu Kur’an’ın hepsine teşmil etmek, pire için yorgan yakmaktır. Yanlış çeviriler olabilir. Yanlış çeviri hissi uyandıran kelime ve kavram diğer ayetlerde geçen anlamlarıyla karşılaştırılır ve hatalı çevirinin hangi ayette olduğu anlaşılmaya çalışılır.

 

7. Çift mana verilmiş ayetlerden her ikisinin de doğru olabileceği bilinmelidir. Örn; Maide süresi 6. Ayetten baş ve ayakların yıkanabileceği de mesh yapılabileceği de anlaşılabilir.

 

8. “O kimseler ki, sözü dinler, en güzeline tabi olurlar”(Zümer-18). Mealler karşılaştırılarak yapılacak okuma da yapılabilir.

 

Bunlar belli başlı sayılabilecek maddeler olabilir. Bu maddelere daha pek çokları eklenebilir.