Kucaklayıcı İslami/İnsani Düşünce Kürdistanı Özgürleştirebilir mi?

Peygamberleri ve onların varisleri olan toplum önderlerini genel anlamda başarıya götüren en önemli ilkelerin başında hiç kuşkusuz ortaya koydukları örneklik gelir. Başarıya götüren temel dinamiklerin başında kişinin doğru bir söylem

VAN 26.03.2013 13:11:53 0
Kucaklayıcı İslami/İnsani Düşünce Kürdistanı Özgürleştirebilir mi?
Tarih: 01.01.0001 00:00 Güncelleme: 26.03.2013 13:11
 

Abdurrahman Almaz / evrenselvicdannsesi

Öncelikle şunu belirtmek isterim:

Peygamberleri ve onların varisleri olan toplum önderlerini genel anlamda başarıya götüren en önemli ilkelerin başında hiç kuşkusuz ortaya koydukları örneklik gelir. Başarıya götüren temel dinamiklerin başında kişinin doğru bir söylem geliştirmesi, ardından inanç ve düşüncesini eylemselleştirmesidir. İnsanları hakikatlere, özgürlüğe ve putlarından arınmaya davet etmeden önce, bireylerin kendilerinde var olan bu çeşit sıkıntıları izale ederek yola koyulması başarıya götürür. Üstelik bu en ahlakî olandır.

İnsanlara önderlik ederek, yol göstericiliği sorumluluk olarak görenlerin, evrensel olarak, toplumları oluşturan bireylerin temiz fıtratını ortaya çıkarmadan önce insani temel ilkelere ve değerlere ilkin kendisi inanmalı ve yaşamalıdır.

Değişim ve gelişime kendisinde olan eksiklikleri tespit edip yanlışlarını düzelterek yola çıkan bir bireyin dünyayı değiştirme olanağı her zaman daha yüksektir.

Devrimci bir birey dillendirdiği davanın haklılığına öncelikle kendisi inanmalı ve bu davanın gereklerini öncelikle kendisi yaşamalıdır. Bu yoldaki yürüyüş süresince bir takım maddi ve manevi engeller ve engebeli yollarla karşılaşacaktır. Unutmayalım ki, bilgi, inanç ve eylem üç’leminde dikkat edeceğimiz hususların başında insanlar ile kurduğumuz ilişkiler gelir.

İnsanlık tarihinde özgürlük hareketlerini başarısızlığa götüren veya büyük süreçlerden, çok zorlu mücadelelerden geçilmesine rağmen hedefe ulaştırmayan şeylerin başında kirli ilişkileri olan lider kültü, samimiyetsizlik ve hedefe ulaşmak adına kurulan menfi ilişkiler gelir.

Tarihsel süreç içinde farklı inanç ve ideolojileri ortaya koyarak, insan hak ve özgürlükleri bağlamında mücadele etmeye başlayan birçok lider ve ona bağlı gruplar zaman içinde düşman dediklerine karşı kazanım elde etmek uğruna yanlışa düşmüşlerdir. Zaman içinde düşmanımın düşmanı benim dostumdur düşüncesi veya başarıya götüren her yol mubahtır anlayışı ile kirli ve geri dönüşü olmayan, özgürlüğe giden yolda engeller ortaya çıkaran ilişkiler kurduklarından dolayı başarısız olup tarih sahnesinde silinmişlerdir.

Bu silinme ve tükenişin en güncel örneğini ise Kürdistan ve Kürt milletinin haklı mücadelesinin, gelinen nokta itibari ile bu kirli ilişkilere kurban verilmesi gerçeğidir. Kürdistan adına yıllardır silahlı ve siyasi mücadele yapan PKK/BDP bu süreçte en büyük savaşı Kürt halkına karşı verdi. Muhalif tüm Kürtleri susturmakla birlikte geliştirdiği ne devlet, ne otonomi ne de federasyon istemiyoruz söylemi ile Kürdistan işgalcilerinin işgallerini meşrulaştırdı.

İlkin Kemalist TC zulmünden dağlara çıkan gençlerin ve zulmün her türlüsüne maruz kalmış Kürt milletinin acıları üzerinden, özgür ve bağımsız Kürdistan’ı dillendiren PKK süreç içinde iktidar ve güç elde etmek hesapları ile, içine düştüğü kirli ilişkilerden kaynaklanan özgür ve bağımsız Kürdistan gerçekliğinden uzaklaştığı gibi, kendi varlık sebebi olan Kürdistan gerçekliği üzerinden egemenlikçi bir anlayışa evirilmiş, Kürt ve Kürdistan mücadelesini özgür ve bağımsız Kürdistan söyleminden “Öcalan’a özgürlük, Kürtlere statü” istemi ve söylemine evirilerek Kürt milletinin temsilcisi olmadığı gerçeğini ortaya koydu.

***

1900’lü yıllarda değişen dünya dengelerini şekillendiren emperyalizm İslam'a bağlılıklarından dolayı kendilerine ayak bağı olacağını düşündükleri Kürt milletinin birlik olabilme ihtimalini ortadan kaldırmak gayesi ile Kürdistan ülkesini Türkiye, İran, Irak ve Suriye arasında taksim ederek kendi kuklalarına peşkeş çekmiştir.

Bu süreç aynı zamanda Kürtlerin imha, inkâr ve asimilasyonlara uğratılarak yok edilmesini veya kendi gerçekliğinden uzaklaştırılarak yabancılaşmasını hedeflemişti.

Tarih buna şahittir ki; bir milletin, imhadan, inkârdan ve asimilasyondan kendini koruyabilmesi ve millet olarak kendi tarihi, dili, kültürü ve gerçekliği ile var olabilmesinin tek yolu devletleşmekten geçer.

Kemalizm’in Türkleştirerek ve laikleştirerek veya bir takım İslamcı/ümmetçilerin ise Türkleştirerek, Araplaştırarak veya Farslaştırarak yok etmeye çalıştıkları Kürdlerin özgürlük mücadelesi haklı bir mücadeledir.

İşte bu sebeple haksızlık yapmamak, zalimleşmemek ve haksız duruma düşmeden, hakkaniyete uygun olarak verilecek Kürd/Kürdistan özgürlük ve bağımsızlık mücadelesi, peygamberlerin zalimlere karşı verdiği ve geliştirdikleri mücadeleler kadar hakikat boyutu olan haklı bir mücadeledir.

Ancak bu mücadelenin başarıya ulaşması için, ayakları yere sağlam basabilecek omurgalı dik bir duruş, sağlıklı bir yürüyüşü haklı mücadele zemininde ortaya koyabilecek çabalar, argümanlar ve dinamikleri geliştirmek gerekmektedir.

Kürdistan mücadelesinin temel dinamiği olan Kürd/Kürdistan’ın, Milet olarak etnik kimliği, dili, kültürü gerçekliği, uzun yıllar işgal, imha, inkâr ve asimilasyonlara maruz kalmış olmasıdır. Kürdistan da çok yönlü olarak zulümlerin her türlüsü yaşatılmış ve kürd milleti yok edilmek ile karşı karşıya bırakılmıştır.

Emperyalizmin işgalcilere coğrafyasını peşkeş çektiği Kürdlerin dili, dini, kültürü işgalcilerce yok edilerek Kürdler kendilerine yabancılaştırılmıştır. İşe buradan başlamak ve bu temel dinamiklerin üzerinden bir uyanışı ve yeniden dirilişi gerçekleştirmek gerekmektedir.

***

Hz. Muhammed’in Mekke müşriklerini davet ettiği İslami tebliğ metodunda, haklı olduğuna inandığı bu davaya, müşriklerin her türlü baskı ve ego okşayıcı, etkisizleştirici tekliflerine karşın “vallahi güneşi sağ elime, ayı sol elime verseniz bile ben yine de bu davadan vazgeçmem” diyerek verdiği cevap ne kadar hakkı ve hakkaniyeti ortaya koymuş ise, haksız duruma düşmeksizin, dik omurgalı bir duruş ile ortaya konulacak Kürt/Kürdistan özgürlük mücadelesi de, bu kadar hakkaniyete dayalı bir duruş ile ortaya konulmalıdır.

İslam biz Kürtleri geri bıraktı iddiası, gerçekte İslam’ın özü ile ilgisi olmayan temelsiz bir iddiadır. İslam’ın temel hedefinde ayrıştırıcı ırk, dil, kültür, coğrafya vb tüm olumsuzlukları yok etmek ve insanları kendi gerçeklikleri ile dikkate alarak, toplumların ve milletlerin kendi temel dinamikleri ile barışık, adalet, sevgi, kardeşlik değerleri üzerinden mutlu etmek ve bu değerlere saldıran insanların yaşam haklarını ve emeklerini yok etmeye, çalmaya çalışan zalimleri ortadan kaldırmak vardır.

Bu coğrafyada işgalci ülkelerin, Kürd milletine yönelik imha, inkâr ve asimilasyonlarının ve Kürt milletinin devletleşememesine karşın, Müslüman Kürdlerin ve İslamcı dünyanın sessiz kalmış olması eleştirilebilir ama hiç kimse İslam bizi geri bıraktı söyleminin ardına gizlenerek İslam'ı karalamak gibi bir basitliğe başvurmamalıdır. Kürd milletine yapılan zulümleri Müslümanların omurgasızlığına değil de İslam'a mal etmeye çalışarak Hz. Muhammed’in eylemci kişiliğini beğenmeyenlerin Kemalizm aşığı entegrasyona razı olmuş teslimiyetçi zihniyetini anlamak için bugünlerde on binlerce Kürt insanını 35 yıl dağlarda döndürüp, dolaştırarak getirdiği yere bakmak yeterli olacaktır.

Muhammed peygamberin davası kadar haklı bir davaya sahip olmalarına rağmen bu haklı davayı kendi hegemonyalarına ve çıkar amaçlı kirli ilişkilerine kurban verenlerin de, beslendiği ithal ideolojiler Newroz’u Nevruzlaştırmak ile birlikte misakı milli sınırlarına sahip çıkarak, Kürdistan işgalini meşrulaştırmıştır.

Bu meşrulaştırma beraberinde ikinci Lozan'ı getirerek bağımsız, özgür bir Kürdistan hayalini ve umudunu ortadan kaldırmak sureti ile Kürd sorunu konusunda ideolojik iflasını vermiştir.

Sonuç olarak, TC’nin "Newroz"u, Nevruz olarak sahiplendiği ve büyük bir coşku ile kutlanan Amed Nevruz’unda Öcalan’ın misakı milli sınırlarını savunması, beraberinde safların netleşmesini ve son otuz yıllık süreçteki kirli ilişkilerin Kürdleri Türkçü dayatmacı sisteme nasılda yeniden entegrasyona mahkûm ettiği gerçeğini önümüze koymuştur.

Bundan sonra özgür ve bağımsız bir Kürdistan mücadelesini sahiplenecek Kürdlerin ortak bir Kürdistan bilincini kendi iç dinamikleri üzerinden demokratik tüm kanaları kullanarak geliştirmesi insani bir sorumluluk olarak önümüzde durmaktadır.

Şimdi Yeniden İslami/insani kimliğimiz üzerinden Kürdistan’î bir bilinç ile kendi geleceğimizi dilimiz ve kültürümüz üzerinden bireysel ve toplumsal dinamiklerimizi harekete geçirerek ortaya çıkarmalı ve bu süreçte gençliğimizin hayatına hitap eden her alanda yetiştirmeliyiz.

Bu bağlamda, nefis tezkiyesine en fazla önemi veren bir din olarak İslam ve onun öğretileri yola çıkacak engelleri (Ahlaki zaafleri) peşinen temizleme cihetine gitmiştir.

Bu anlamda kürdistan coğrafyasında olsun, olmasın tüm kürdleri olduğu gibi ötekileştirmeden kabul edecek insani ve kürdistani kimliği ile kucaklayarak islamın özünü şiar edinerek adalet ve özgürlük mücadelesini ortaya koyabilecek bir yürüyüşü gerçekleştirebilmek gerekmektedir.

Sonuç olarak kısaca şunu söyleyebiliriz ki; İslami/İnsani düşünce üzerine oturtulacak Kürdistan’i bir düşünce ve bu du düşünceyi dosdoğru bir örneklik üzerinden inşa eden bir hareket Kürdistan'ı özgürleştirebilir!

Özgür ve bağımsız Kürdistan’a ulaşmak duasıyla…