KOYUN GİBİSİN KARDEŞİM…

KOYUN GİBİSİN KARDEŞİM…

VAN 27.01.2024 19:04:00 0
KOYUN GİBİSİN KARDEŞİM…
Tarih: 27.01.2024 19:06

Nâzım Hikmet’in vatandaşın itaatini sorguladığı çok farklı bir şiiri var: “Dünyanın En Tuhaf Mahluku”… Şiirde boyun eğmenin ve itaat etmenin ironisi çok güzel işlenir. Bir yerde şöyle seslenir şair:

 

Koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin hemen
ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.
Dünyanın en tuhaf mahlûkusun yani,
hani şu derya içre olup
                            deryayı bilmeyen balıktan da tuhaf.
Ve bu dünyada, bu zulüm
                                    senin sayende.
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
                      kabahat senin,
                                     — demeğe de dilim varmıyor ama —
                      kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!

 

Tabii bu şiir aynı zamanda koyun gibi olan birinin düşünce yapısını ve özgürlük anlayışını da özetler. Daha doğrusu körü körüne itaat eden ve korkak karakterde olan birisinden düşünce özgürlüğü beklenmez elbette. Çünkü düşünce özgürlüğü sadece savunmakla değil ona sahip çıkmak ve başkalarına saygı duymaktan da geçer. Düşünce özgürlüğü; katılmasanız da her fikre saygı göstermek, o düşünceyi ifade edebilme ve tartışma kültürüne dönüştürme anlayışını savunmakla mümkündür.

Herkes her şeyi konuşabilmeli, amacını dile getirebilmelidir diye düşünürüm.

Kapalı, konuşamayan, tartışamayan toplumların gelişemeyecekleri gibi tehlike arz ettiklerine inanırım… Ve sorunların birike birike patlamaya hazır bomba haline geldiğine çokça şahit olmuşuzdur.

Akıllı devletler düşünen konuşan, tartışan topluluklar inşa eder, despot devletler düşünmeyen topluma geçiş için, açılımı olmayan kapalı topluluklar tercih eder.

Yani düşünceden, konuşmaktan, fikirden korkmamak kaçmamak lazım.

Peşin hükümlü olmamak için, niyet okumadan, karşıdaki insanı anlamak için dinlemek lazım.

Çöpleri nasıl ki halının altına süpürürseniz sonrası kokudan geçilmez hal alırsa, sorunları da içine hapseden ve konuşamayan topluluklarda bir ülke için kokuşmaya yol açar.

Ancak her dilin, fikrin ve düşüncenin bir sınırı olduğu kadar namusu ve nezaketi de olmalıdır.

Olgunlaşmadan pişmeden olur olmaz konuşulmamalıdır ve patavatsız bir hal almamalıdır.

Bir düşünce şiddete bulaşmıyorsa, insan ölümüne yol açmıyorsa halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve halk arasında korku ve panik yaratmıyorsa konuşulmalı desteklenmelidir.

Hatta bu bağlamda herkes her şeyi konuşabilmelidir.

Unutulmamalı ki kim ya da kimler düşünmeyen bir toplum istiyorsa o toplumun sürüleşmesini istediği içindir. O milletin gelişmesini istemediği ve devletin kalkınmasını engellemek istediği içindir.

Doğru atılan adımlar geleceği de doğru inşa edecektir.

Yanlış politikalar ile düşüncenin, eleştirmenin yolu engellenmemelidir.

Doğrular yerine bir toplum, yanlış bir düşüncenin içine sürükleniyorsa o toplum zamanla dinamizmini kaybedip yok olacaktır.

Ancak şu da unutulmamalıdır ki hiç kimse eleştirilemez değildir böyle bir durum bitiştir, sonucu hüsrandır. Bu hem devlet için hem de insanlar için aynıdır.

Maalesef her doğru her yerde konuşulmaz sözü takiyeci ve yalan konuşan ikiyüzlü topluluklar oluşmasına yol açmıştır.

Her doğru her yerde yöntemince konuşulmadığı sürece bir toplum kendini geliştiremez. Hakikat her yerde konuşulmalıdır. Donkişot’luk yapmadan ucuz kahramanlığa soyunmadan bir dil kullanılmalıdır.

Bizim ülkemizde insanların tabuları ve kutsalları vardır. Onlara dokunduğunuzda düşman ilan ediliyorsunuz.

Herkes kendisinin doğru, başkalarının yanlış olduğunu düşündüğü için fikrinin tartışmaya açılmasını istemiyor. Oysa kendi düşüncesinde net ve emin olan insanlar bilgi üzere saygıyı elden bırakmadan tartışmaktan kaçınmamalıdırlar.

Doğru bildiğimiz yanlışlardan, yanlış bildiğimiz doğrulara geçiş için, değerler ve fikirler tartışmaya açılmalıdır.

Kemalistler tahrik oluyor diye Atatürk döneminin eksik ve hataları konuşulmayacaksa

Tasavvufçular tahrik oluyor diye uzun yolda bazen ortaya çıkabilecek eksik ve hatalar konuşulmayacaksa

Aleviler tahrik oluyor diye alevilerin eksik ve hataları konuşulmayacaksa

Sünniler ve Şialar tahrik oluyor diye ehlisünnetin, ehli şianın eksiklikleri konuşulmayacaksa

Hadisçiler tahrik oluyor diye hadislerin eksik ve hataları konuşulmayacaksa

Mealciler, Vahabiler, cemaatler, dernekler, tahrik oluyor diye Kur'an merkezli düşünce sahiplerinin eksik ve hataları konuşulmayacaksa.

Solcular tahrik oluyor diye CHP, HDP ile marjinal sol örgütlerin eksik ve hataları konuşulmayacaksa... bu toplum nasıl ilerleyecek?...

Tarikatların hataları gün yüzüne çıksaydı, planları deşifre edilseydi yani kısaca halı altına süpürülmeseydi FETÖ olayı patlak verebilir miydi?

Geleceği doğru inşa etmek için çok düşünmeliyiz dostlar çok ve çok da dikkatli olmalıyız.

Saman altında su yürüten, puslu havadan nem kapanlar fırsat kolluyor bilesiniz.

O nedenle tahammül kültürü, bizden başkaları da var bu dünyada saygısı üst düzeye çıkmalıdır.

Bilginin konuşulması şart çünkü doğru bilgi doğru yaşantıyı getirir.

Rahatsız olunuyorsa bu mantıkla farkında olarak ya da olmayarak sürüleştiğimizi neden görmek istemiyoruz.

Herkes kendi dünyasından kendini sorgulasın ne kadar sürüleşiyoruz diye.

Ben bizi yöneten büyüklerimize seslenmek istiyorum. Ülkemizde fikir ve düşünce adamı sayısının artması için çok sesli konuşan tartışan ortamların sayısını arttırmalıyız.

Bir toplumun kendine gelmesi yılları bulduğu göz önüne alındığında fikir adamlarının yetişme süreci de uzun yıllar gibi bir süreyi gerektiriyor… Zamanı heba etmemeliyiz…

Tabi devleti sömürenler o toplumun düşünürlerinin yetişmesine asla fırsat vermezler.

Bağnaz, tek tipçi, ırkçı, ayrımcı, gücü elinde toplayan despot olanlar düşünen insanları sevmez toplumdan dışlarlar.

Devletin 'küfür, hakaret, şiddet, hedef gösterme' gibi bariz suçlar olmadıkça düşüncelerini açıklayan insanlara karşı toleranslı olması gerekir.

Devlet unutmasın ki haksız, hukuk tanımaz, devleti ve milleti içerden çökerten örgüt ve halk kesimleri sosyal medyada çok çabuk tahrik olur ve kitleleri kendi düşünceleri ve sorunlarıyla uzun süre meşgul ederler. Şu an tam da bunu yaşıyoruz sanki kaç yıldır.

Her durumda devletin adaleti ayakta olmalı halkın kendi içinde barış toplumunu oluşturmasının yolu açılmalıdır. Halkın kaynaşması için fikir adamları ile projeler geliştirilmelidir.

Diğer taraftan savcılarımızın ve devletin istihbarat birimlerinin gözden kaçırmaması gereken bir noktayı da kendilerine hatırlatmayı görev biliyorum.

Milletin kalbine korku salmak ve kendi görüşü dışındakileri sindirmek ve hedef göstermekten başka bir anlam taşımayan sosyal medyada kin ve nefret tohumları eken paylaşımlara fırsat verilmemelidir.

Bu durumda sivil toplum örgütleri ve cemaatlerin de konuşan tartışan toplulukların oluşması için eğitici çalışmalar ve programlar yapmalıdır.

Devletin görevi, milletinin farklı görüşler arasında hakemlik yapıp iletişim toplumu oluşturmak olmalıdır..

Artık lütfen kirleri halının altında biriktirmekten vaz geçelim!

Sürüler oluşturma ve yönetme despotluğundan vazgeçelim, bilinçli, düşünen sürüleşmeyi kabul etmeyen topluluklar ve bir millet olalım…!