Ancak eğitim konusunda esas mesele, çok üniversite açmak değil, öncelikle mevcut üniversitelerin eğitim kalitesini yükselterek bilimsel alanda dünya ile yarışır hale getirebilmektir.
Evet üniversitelerimizin sayısı o kadar çok ki, neredeyse yarısından fazlası olmasa memlekette hiçbir eksiklik hissedilmez. Dünya Üniversite Sıralaması Merkezi (Center for World University Rankings-CWUR), 2018-2019 yılları için hazırlamış olduğu dünyanın en iyi üniversiteleri listesini yayınladı. Ne yazık ki Türkiye’den hiçbir üniversite ilk 100 içine girmeyi başaramadı.
Bu liste hazırlanırken hiçbir sorgulama veya anket yapılmıyor. Üniversitelerin sıralamaları belirlenirken öğretim kalitesi, iş gücü piyasasında mezunlara olan talep, akademik personelin kalitesi, yayın sayısı, yayın kalitesi, bilimsel ortamdaki etkisi ve kaynak gösterilmesi gibi kriterlere bakılıyor.
Kabul edelim ki bu tablo, üniversitelerimiz açısından dramatik bir duruma işaret ediyor. Çünkü bizim üniversite anlayışımız bilimsel özgürlüğe, kaliteli eğitime değil, görkemli binalara dayanıyor.
Maalesef üniversitelerimizden mezun olan binlerce gencimiz, bitirdikleri okullarda hiçbir teknik ve mesleki beceri kazanamadıkları için iş bulma imkanları da bulunmamaktadır.
Dünyanın hiçbir gelişmiş ülkesinde yöneticilerin, her mahallede bir üniversite açmakla övündüklerini göremezsiniz. Çünkü üniversite kalitedir, bilim merkezidir. Kalkınmış ülkelerdeki eğitimin amacı diplomalı işsizler yaratmak değil, özellikle lise düzeyindeki okullarda gençlere mesleki bir beceri kazandırmaktır. Ayrıca herkesin üniversite eğitimi almasını hedefleyen bir eğitim zihniyeti olamaz.
Türkiye’deki eğitim sisteminin perişan halini çok net olarak anlayabilmek için, geçtiğimiz günlerde gazetelerde çıkan şu haberi dikkatle okumakta yarar var. Kastamonu’da etkili olan dolu yağışı sebebiyle büyük hasar alan arabaları tamir için Brezilya’dan kaporta ustası ithal etmiş bulunuyoruz.
Brezilya’dan göçük tamiri için gelen Douglas Sabastiao Nunes Dasilva diyor ki: “Işık ve çubuklar yardımıyla arabaları eski haline getiriyoruz. Kastamonu dolusu çok ağır olduğu için onarım süresi 4 ya da 6 gün sürebiliyor.”
İstanbul’dan Kastamonu’ya gelen kaporta ustası Erkan Küçükkurt ise diyor ki: “Brezilya’da bunun üniversitelerde de dersi var. Profesyonel şekilde orada öğreniyorlar ve eğitimden sonra da dünyanın çeşitli yerlerine dolu yağdıkça çalışmaya çıkıyorlar. İstanbul’da yaklaşık 4 bin araç tamir ettik. Kastamonu’da bizim serviste 10 kişilik Brezilyalı ekibimiz var.”
Artık şunu biliyoruz; uçaklarımızı, arabalarımızı, dijital teknolojileri ithal etmek zorundayız, çünkü bilim ve teknolojideki halimiz ortada... Bu konuda çok sayıda mazeret üretebiliriz, iyi güzel de kaporta tamircisi ithal etmeyi kendimize nasıl izah edeceğiz?
Aslında eğitim dahil bütün problemlerimizin çözümünü konuşurken, öncelikle yaşadığımız bir zihniyet kirlenmesinin altını çizmek gerekiyor. Maalesef devletin bütün kurumlarında kalite ve liyakati esas alan bir anlayışın çok uzağında bulunuyoruz. Eleştirel düşünce zihniyetini kaybettiğimiz için eğitimdeki perişan halimizi tartışamıyoruz, neredeyse bütün gelecek perspektifini yitirmiş siyasetin kan kaybını konuşamıyoruz ve artık liyakatin hiçbir anlam ifade etmediği devlette kurumların sessizce yok oluşunu sadece seyrediyoruz.
Eğer bir ülkede kurumların gelecek tasarımını liyakati esas alan bir zihniyet değil, ideolojik bakış açıları tayin etmeye başlamışsa, o ülkenin her yerini üniversitelerle donatsanız bile bilimde, sanatta, kültürde, teknolojide mesafe almanız asla mümkün olmayacaktır.