“İslam Ümmetinin Yetimleri Kürtler” adlı kitabın yazarı Dr. Fehmi Şinnavi; Müslümanlar arasındaki ümmet bilincinin yoksunluğunu Kürtler üzerinden örneklerken şu acı ifadeyi kullanıyor. “Üzülerek belirtmek isterim ki, sayıları bir buçuk milyarı bulan Müslüman topluluğu Kürt sorunu karşısında duyarsız ve suskun kalmaktadır. Gerçekte üzücü olan bu durum aynı zamanda Müslüman ümmetin sahici anlamda henüz var olmadığına da bir delil teşkil etmektedir.”
Tarihsel süreçte Kürtlerin geri bırakılmışlığını ise şu cümleler ile ifade ediyor. “Bir Kürt bölgesinde, hastalarının büyük bir çoğunluğunu Kürtlerin oluşturduğu bir tıp Fakültesi'nde bir tek Kürt öğrencinin okuyor olması, gerçekten beni çok düşündürdü. Bu gerçekliği apaçık gördükten sonra Kürtlerin bu ümmetin yetimleri olduğu sonucuna vardım.”
Kürtlerin mazlumiyetini ve yetimliğini tarif ederken şu örneği veriyor. “Bence Kürtlerin zengin yeraltı ve yerüstü kaynakları aynı dini paylaşan kardeşleri tarafından ne yazık ki hak ve hukuka aykırı bir biçimde gasp edilmiş veya başka zümrelere devredilmiştir. Bütün bu gerçeklikleri kendi gözlerimle müşahede etme imkanı buldum.”
Kürtlerin tarihsel süreçte yaşadıklarını ve içinde bulunduğu durumu açık bir şekilde ifade eden bu cümlelerdeki gerçeklik bugün etkisini halen sürdürüyor.
Geçmişte Kürtleri yoksun, yetim ve mazlum yapan kardeşleri bugün aynı anlayışı sergilemeye devam ediyorlar. Geçmişte olduğu gibi Enfaal’de Kürtler Saddam tarafından öldürülürken İKO üyeleri olan kardeşleri küçük bir kınama sözcüğü dahi kullanmıyordu.
Kürtler bugün de aynı şekilde kardeşleri tarafından Rojava’da (Batı Kürdistan) katlediliyor. Hem de kardeşleri tarafından “kadınları ve kanları helaldir “şeklinde verilen fetvayla.
Kardeşleri tarafından sınır kapıları Kürtlere kapatılırken Kürtleri katledenler aynı sınırdan elini kolunu sallayarak geçebiliyor
Gazze’deki, Bosna’daki, Sincan’daki, Çeçenya’daki kardeşlerinin canlarına iğne batınca Kürtlerin yüreğine demir güllesi saplamış gibi olurken Kürtlerin canına demir güllesi saplanınca aynı kardeşlerin yüreğine bir iğne sızıntısı bile hissedilmiyor.
Oysa Kürtler Müslüman olan kardeş haklardan ikincisiydi yani Araplardan sonra ilk olarak Kürtler Müslüman olmuştu.
Ama Müslümanlar kendi kardeşleri olan Kürtleri hiçbir zaman kardeş gibi görmediler.
Onlar her zaman yetim oldular Ortadoğu mahallesinde.
Bu sebeple Kürtlerin kardeşliklerine dair emareler her zaman göz ardı edildi veya kasten görmezlikten gelindi.
Onun için ilk sahabelerden ve İslam’ın ilk valilerinden olan Barzan bölgesine Hz. Muhammed tarafından vali olarak atanan Ceban El Kürdi yıllarca bize Ceban El Durdi olarak okutuldu.
Veya Fatih’in hocası olan Molla Gorani (Goran Kürtlerinden) bütün tarih kitaplarında, ismi Molla Gurani olarak yazıldı veya hiç yazılmadı.
Nakşibendi tarikatı lideri Mevlana Halid-i Kürdi ise Mevlana Halid Bağdadi olarak yazıldı.
Ve buna benzer hikayeleriyle yüzlerce örnek var ortada.
Bu yetmezmiş gibi Kürtlerin Hz. Muhammed tarafından lanetlendiği yalanı Osmanlı uleması tarafından yazılıp çizildi. Kürtlerin bir olmaması adına hem Kürtlere hem de Hz. Muhammed’e hakaret edilmekten geri durmadılar.
İran ve Arap medreselerinde, Türk camilerinde Fars, Arap ve Türk milliyetçiliği kutsanırken Kürdistan’daki millet bilinci yerine gerçekte var olmayan ümmet bilinci empoze edildi. Türk, Arap ve Türk Milliyetçiliği helal kabul edilirken Kürt milliyetçiliği hep haram kılındı.
Kürtlerin beraber yaşadıkları kardeşleri tarafından yapılan bu haksızlıklar yetmezmiş gibi şimdi “mobil cihatçılar” tarafından aynı zulme maruz kalıyorlar.
Rojava’da kendi yurtlarını korumak için uğraş veren Kürtler, nereden geldikleri belli olmayan “mobil cihatçılar” tarafından tecavüze ve katle maruz kalıyor.
Kürtler bütün zulümlere maruz kalırken, kardeşleri ise bu durumu sessizce alkışlamaktan geri durmuyor veya açık bir şekilde desteklerini sergiliyorlar.
Öyle bir haleti ruhiye var ki kardeşlerinin; Kürtler gidip Mars’ta bir devlet kursalar aynı tepkiyi vermekten geri kalmayacaklar.
Hani meşhur bir hikaye de var ya “Arap annesini görmesin” diye. Bunların da meselesi bu “aman Kürtler özgür olmasın”
Ama üzülerek ifade etmeyelim ki Kürtler özgürleşecekler; siz Kürtlerin kardeşleri ve mobil cihatçılara rağmen.
Garip olabilir belki “Kürtler mazlum ve haklı olarak bu ümmetin yetimi olma şerefini” gururla taşımaya devam edecekler.
HÜDA PAR
Büyük bir heyecanla kurulmuştu Hüda-Par. Bu coğrafyanın çok sesliliğine katkıları olacaktı. Bütün mustazaflar ile birlikte “İslam Ümmetinin Yetimleri” olan Kürtlerin de sesi de olacaktı.
Ama görüyoruz ki bütün bu sessizlik ile birlikte sistemin partisi olmaya doğru emin adımlarla ilerliyor. Şimdi sormak istiyorum Ey Hüda-Par;
Tecavüze uğrayan kızlarınız için ayağa kalkmayacaksanız ne zaman ayağa kalkacaksınız?
Yurtları “mobil cihatçılar” tarafından işgal edilen kardeşleriniz için ayağa kalkmayacaksanız ne zaman ayağa kalkacaksınız?
Suriye’de diri diri yakılan Kürtler, Araplar, Aleviler için ayağa kalkmayacaksa ne zaman ayağa kalkacaksınız?
Yoksa kendi ideolojik yapılarına sahip olmadığı için mustazafların yanında yer almak yerine masum insanları katlederken getirdikleri “tekbir” dışında İslam ile bir ünsiyetleri olmayan zalimlerin mi yanında yer alacaksınız?
Oysa Allah insanları “Zalimler ve Mazlumlar” diye ayırmamış mıydı?
Ve mustazaflarız diye haykıran ey HÜDA PAR, sizin dışındaki mustazaflar için sessiz olmaya devam mı edeceksiniz?
Eğer kardeşlerinize yapılan bu zülüm karşısında sessiz kalırsanız tarihin sizi asla affetmeyeceği gerçeğini bilmeniz gerekiyor.
Zalimlerin yazdığı tarih sizi kahraman gösterip affetse bile mazlumların vicdanında mahkum olmaya devam edeceksiniz.
Ve bu haksızlık karşında suskunluğunuzu ne torunlarınıza ne de ümmete asla izah edemezsiniz.
Mahşer gününde ümmetin her iki eli yakanızda olacak bilesiniz.
Gün zalimlerin zulmü karşısında mazlumdan yana olmak zamanıdır. Velev ki bu zalimler tekbir getirerek zulüm etseler bile.
Bütün ümmetin Ramazan bayramını kutlarken “Rojava’ya” dualarımı yolluyorum.
Ümmetin yetimlerine selam olsun
Selam ve Dua ile…