HIRSLARIMIZIN MEZARLIĞI

MEHMET MORTAŞ

VAN 23.09.2015 09:46:00 0
HIRSLARIMIZIN MEZARLIĞI
Tarih: 01.01.0001 00:00
 İnsanların birbirlerine kısırlaştırılmış duyguların kasırgalara dönüştüğü devrandan geçiyoruz. Hırslar, acılar, hüzünler kısırlaştırılmış genetik dünyasıyla oynanmış belki de zaman içinde elimizde kor gibi yanacak duygu patlamalarından geçiyoruz.  


Hırs ikliminin mevsiminde bir yolcudur hayatımız, amellerimiz, yaptıklarımız ve yapacağımız işlerimiz. Dünya hayatının devinimi hırs olan sözcüklerle kelimelerle yürütülmekte, hırs olmayan yaşam alanlarına her türlü rengârenk hırs enjekte edilmektedir. Hırslar yarışmaktadır boşaltılmış amellerin sessizliğinde.


Bir koşu atıdır isteklerimiz, arzularımız, dünyaya tutunma çabamız. Öyle bir hırs atıdır ki içimizdeki yerinde duramayan fırtınalar estiren istekler arzular çünkü insan insanın kurdudur yer bitirir genin alacakaranlığında. Hırslarımız, hıncımız, öfkemiz dahi kendimizin değildir, duygularımız ruhumuza inmeye hazır bir yağmur bulutu gibi dolanır durur üzerimizde sessizliğe bürünür hayata karşı söyleyeceğimiz zulümler, anılar hüzünler.


Bizlere ait değildir suskun bakışlar arasında bir tutam kalan, rüzgârın saçlarımızı yalayıp geçmesinde ve dilimizde biriktirdiğimiz acımtırak kelimeler. Bizlere ait değildir hayata karşı söylemek istediklerimiz fakat söyleyemediğimiz son cümlenin nakaratları. Hangi hayata yaslansak ötekine yabancı, çürümüş bir zamandır bizleri kovalayan, rengini ölümün renginden alan yaşamlardır her hanenin duvarlarına boyanan. Hırslarımız dahi var bize ait olmayan ve sanal bir düşün içinden çıkıp gelen sessizliği dahi tarumar eden, hatta gönlümüzün dağdasını dağlamayan bize ait olmayan hırlarımız.


Rüyada sultan olan fakat uyanınca hiç olan yağmursuz, kurak, kendimize ait olmayan duygular bulutu. Sanal yaşamlar duygular sarmış hayat kelimesini, hiç kimsenin sinesinde saklı olanlara indiği yok. Veya sinelerde saklı olana engeller konulmuş, engeller ki akıl bir meczup gibi durur yanında, gözler karanlığa alışmış gölge oyunları tavrında, kulaklar sessizce insanın yüreğini tırmalayan çağın sesinin arasında talan edilir. Evet, hırslarımız dahi bize ait değil, programlanmış yere ve zamana göre anılar, hüzünler enjekte edilir kalplerimize duygularımıza. Acılarımız bize ait değil, sonbaharın ölüm karşısında bir bir yapraklarını dökmesine aldırış dahi etmeyiz, dijital bir acıma işareti duygularımıza komut verene kadar. Yaşamaya hükümlü değiliz, korkuya duyarlı hiç değiliz, acımızın desibelini ölçecek ne bir aletimiz var nede baharın kışın bağrında barındığının farkında değiliz. Varımız yoğumuz bir tutam hüzün farkında değiliz, söz kabarcıkları arasında anlaşılmaz kelimeler taşıyıp duruyoruz. Bir düş içinde düş mü taşıdığımız hayatın keşmekeşliğine. Bir söz içinde söz mü seslerin anlaşılmaz vurdumduymazlığına karşı olan. Bir kalp içinde kalp mi ruhumuzun derinliklerine yaptığımız uçsuz bucaksız düşünce yolculukları.  Evet, hırslarımız dahi bizim değil belki de bu yüzden zulmediyoruz yeryüzüne, belki de bu yüzden gülüp geçiyoruz acıların dehşedengiz kıyısından. Zamanın uzun tünelinde bir hiç gibi duruyoruz, adı anılmayacak kadar bir hiç. Fakat var gibi görünüpte hiç olarak kalan kişiliklerin tozu dahi yükselmez gökyüzüne. Kelimeler arşınlıyorum zannedipte yüreğine boş ve anlamsız fısıltılar bırakıyorsa insanoğlu. Gerçek zannedipte hayal dünyasının ortasına taht kurmuşsa insanoğlu, hırsları dahi kendinin değil, öfkelenmeye dahi hakkı yok sanal putlar duruyor karşısında.


İnsanların birbirlerine kısırlaştırılmış duyguların kasırgalara dönüştüğü devrandan geçiyoruz. Hırslar, acılar, hüzünler kısırlaştırılmış genetik dünyasıyla oynanmış belki de zaman içinde elimizde kor gibi yanacak duygu patlamalarından geçiyoruz.


İnsanlar dedikodu rüzgârının önünde hayal inşa ediyorlar, korkularını bir başka acımtırak kışta kullanmak için yüreklerinin bir köşesine konserve istifi yapıyorlar. Yaz aylarının dahi anılmayacağı, gürültünün suskunluktan ağır olduğu, ruhumuzu talan eden bir devran içiyoruz.

iktibasdergisi.com