Hayırlı Bir Farklılıkla Tarihe Not Düşmek

Mustafa NAİM

VAN 22.01.2013 14:02:32 0
Hayırlı Bir Farklılıkla Tarihe Not Düşmek
Tarih: 01.01.0001 00:00 Güncelleme: 22.01.2013 14:02
 

Uzun bir süredir belli bir program dâhilinde Seyda'yı mezarı başında anma arzusunu taşıyor ve bunu dostlarla paylaşıyorduk. Dernek bünyelerinde yapılan anma programlarının yanı sıra, Seyda’nın öncelikle mezarı başında ailesiyle birlikte anılması, daha sonra da çok daha değişik platformlarda daha geniş bir şekilde incelenmesi gerektiği, hatta bir hayli gecikildiği dile getiriliyordu. Birinci sene-i devriyesini tamamlayan Özedönüş Platformu, pek çok ilki başardığı gibi bunda da bir ilke imza atarak 13 Ocak'da Seyda’nın Zozınç Köyündeki kabri başında bir program düzenledi. Yakın ve uzak yerlerden pek çok dost ve dava arkadaşlarının iştirak ettiği programın, bundan sonra yapılacakların ilk kilometre taşı oldu. İnşallah bundan sonraki yıllarda, zamanlarda Seyda'yı gerek mezarı başında ve gerekse daha değişik platformlarda gündeme taşımak, gündemde tutmak, fikir ve mücadelesini üniversitelerde tezlere konu etmek, Platformun şahsında her bir dava arkadaşının vefa borcu ve dini bir sorumluluğudur.

Seyda bir ilim erbabıydı. O'nun gibi nice âlimler yetişti Kürdistan medreselerinde. Bu medreseler bir tek Molla Mansur yetiştirmedi. Ancak Molla Mansur gibi kendisini ve ilmini Müslümanların hizmetine adamış âlimlerin yekûnu maalesef son derece sınırlıdır.

Seyda'yı ayrıcalıklı kılan ilmi, zekâsı, derin analiz yeteneği değil sadece kuşkusuz. İlmini müslümanların sorunlarını çözme yönünde işlevsel kılmasıydı O'nu ayrıcalıklı kılan. İlmini kendisine saklayan, dünyevi şan-u şöhret uğruna kullanan biri değil; ilmin omuzlarına yüklediği sorumluluk ve yükün bilincinde olan biri olmasıydı O'nu farklı kılan.

Hilm ve tevazu sahibi olmasıydı onu farklılaştıran. İnsan olmanın, Müslüman olmanın, âlim olmanın, İslami hareketin bir üyesi olmanın kazandırdığı sorumluluk ve özveri bilinciydi akranlarına fark atmasını sağlayan.

Türkiye’de ve özellikle Kürt coğrafyasında dini ilimlerde âlim yetiştirmenin sıkıntıları, ilim tahsilinin haddizatında sabır ve güçlü bir iradenin kaçınılmazlığıyla bir araya gelmesi durumunda keyfiyet ve kemiyet bakımından ilim erbabı kimselerin yetişmesi, yetiştirilmesinin güçlükleri idrak edilebilecektir. Yetişecek olan âlimlerin de ilmiyle amil, farkındalıkla fark yaratabilecek bir yüksekliğe çıkabilmiş biri olarak İslami mücadelede saf tutması ise bir diğer sorun olarak ortada duruyor öteden beri. Medreselerde bin bir meşakkatle mücaz olduktan sonra vazifeye atılıp bir nebze rahat nefes almaya başladıktan sonra, yine bin bir sıkıntıları beraberinde getirebilecek İslami direniş saflarında toplumun ıslahı uğruna mücadeleye “lebbeyke” demek, her bireyin olmadığı gibi, her âlimin de harcı değildir.

İnsanlar, beceri ve özveri bakımından birbirlerinden farklı hasletlere sahiptirler. Kimileri hayatın öznesi olup fark yaratırlar, kimileri de bunu beceremez, nesnesi olur hayatın. Akıntıya karşı durmayı değil, onun akışına kapılmayı yeğlerler. Fark yaratabilenler ise bunu ya hayırda yaparlar ya da şerde. Seyda’yı onlarca emsali arasında farklı kılan, ön plana çıkaran hususiyeti, kuşkusuz farklılığıydı. Sünni bir toplumda Şiileri de kucaklayabilmek, birey ve yapılarda haset ve bencilliğin tavan yaptığı bir coğrafyada cemaat mefhumunu yeni bir okumayla dizayn etmek, İslami harekette metodun kutsandığı bir dönemde bunun içtihadi bir ameliye olduğunu, dolayısıyla gayesi hakkın yücelmesi olan yapıların, mücadelede farklı metotlara sahip olmalarına rağmen bunu hoşgörüyle karşılamaları gerektiğini deklare etmek vb. tahlillerle daha çiçeği burnundaki Kürdistan ve Türkiye İslami hareket fikriyatına geniş ufuklar kazandırmakla farklılığını ortaya koymuştur.

Bu gibi hasletlere kişisel meziyetlerin de eklenmesiyle tam bir “Peygamber varisi” olan bir şahsiyet teşekkül etmişti. Aslında bu kişisel özellikleri itibariyle de bir farklılığa sahipti. Tevazusu, kerem sahibi oluşu, sadeliği ve cesareti vs. açısından da numune bir insandı. Sarık sarmaz, cübbe giymez, sakal uzatmaz; Diyarbakır sokaklarında dolaşırken giydiği şalvarı, ceket ve yeleği, kafasındaki takkesiyle Karaca dağlı  xale Meheme’den bir farkı yoktu; Peygamber’in (s.a.s.)halkı arasında farklı bir giyim kuşama sahip olmadığı gibi… Zahiri hayatında sıradan biri olmak bir meziyet idiyse, deruni dünyasında ve mücadelede fark yaratmak da diğer bir meziyetti kendisi için. Peygamber’e (s.a.s.) varis olmak kolay mı? Dünyevi hayatında alabildiğince sade; ilim, irfan ve mücadele hayatında ise alabildiğince donanımlı, keyfiyetli ve derinlikli olmaktır Nebevi veraset.

İslami kesimin Kürdistan ve Türkiye’de yaşadıkları sorunlara yönelik çareleri bürosunda, bilgisayarının başında veya bir medrese zaviyesinde değil; sahada, meydanlarda, dostlarının ve halkının arasında yeri gelmiş kelle koltukta dolaşarak, bizzat yaşayarak, temaşa ederek üretiyordu. Kendisi gibi âlim nicelerinin köşesine sindiği,  zalimlerin karşısında iki büklüm olduğu bir vakitte hem de…

Kadim İslam âlimlerini bugüne taşıyan eserleri kadar, talebeleriydi de aynı zamanda. Yazılı bir eseri yok denecek kadar az olan veya olsa bile bize ulaşmayan İmam Ebu Hanife ve Onun gibi nice âlimin yüzyıllara ışık tutan fetva ve içtihatları, ilim halkasındaki talebeleri sayesinde nesilden nesle nakledile gelmiştir. Pek çok âlim ise yeterli talebeye sahip olmadığından veya talebeleri görüşlerini yeterli oranda aktarmadığından zamanın surlarına mahpus kalmaktan kurtulamamışladır.

Seydamız da bu kuralın dışında değildir. Ana-babanın vefat ettiği, büyük kardeşlerin de şu veya bu nedenden ötürü sahadan çekildiği, ailenin yükünün tamamen küçük kardeşlere kaldığı bir aileyi andıran bu hareketin atlattığı badireler hemen herkesin malumu. Ancak murur-i zamanla büyüyen, serilip serpilen küçük kardeşler, ana-babadan kalan mirasa sahip çıkabilmek için son yıllarda hızlı adımlar atmaya başladılar. İşte Seyda’nın fikriyatı ve mücadelesinin de zamanın surlarına mahpus kalmaması, uzun yıllar boyunca Müslümanların hizmetine amade edilmesi için talebe ve dava arkadaşlarına büyük sorumluluklar düşüyor kuşkusuz.

Yazılı kültür fukarası olan Kürt medreselerinde yüzyılları bulan geçmişinde nice âlim yetişti. Ancak ulusal bir kimliğin teşekkül etmemesinin bir sonucu olarak tarih, sanat, dil vb. değerlerine sahip çıkamayan Kürt halkı bu âlimlerini de maalesef gerektiği gibi sahiplenememiştir. Kürt kimliğine yönelik yapılan tahribat ve tahrifat sadece irili-ufaklı yerleşim yerlerinin adlarının hâkim gücün diline göre değiştirilmesiyle sınırlı kalmadı, Kürtlerin tarihe mal olmuş “insan kaynakları” da aynı makûs kaderin mahkûmu olmaktan kurtulamadı. Kürt olmasına rağmen pek çok âlim, ulema tabakatlarında veya tarih kitaplarında egemen olan halk ve kültüre nispet edilmektedir. Hakeza eserleri de… Kendi değerlerine sahip çık/a/mayanların bu değerlerinin başkalarınca sahiplenilmesi kaçınılmazdır. Çünkü değerli olanı herkes sahiplenir. Tarihi ve tarih kitaplarını da daha çok egemen olanlar yazdıklarından, sesi-soluğu çıkmayan, arada kalanları da kendi ‘kütüklerine’ yazmaktan içtinap etmezler.

Son yıllarda buna yönelik adımlar atılıyor Kürtler tarafından. Bu adımlara katkıda bulunması gerekenlerden biri de elbette bu harekettir. Bu katkıyı, Seyda vb. âlim ve aydınların düşünce ve mücadeleleri ile ilgili yapılacak tez araştırmaları şeklinde de sağlayabilir, sağlamalıdır. Bu kabilden çalışmalar, tarihe düşülen birer not olacağından, kültürel sömürünün de dalgakıranı olabilecektir. Hareketlerin dini çalışmalara bir bütün olarak katkılarının irdelenmesi kadar, o hareketlerin birer parçası olan öncülerinin katkılarının da ayrıca ele alınması, hal ve istikbaldeki nesiller için büyük önem arz etmektedir.