Dünya herkese yetiyor:
Vahşi kapitalizmin temsilcilerine yetiyor. Fuhşun patronlarına yetiyor. Silahlarını mazlumların üzerinde deneyen emperyalist ve katil sürüsüne yetiyor. İnsanlığı darmadağın eden eroin, esrar ve kokain üreticilerine ve satıcılarına yetiyor. Dünya, bataklık çukuruna gençliği iten konformistlere de yetiyor. Evet dünya, insanlık adına ruhlarında ve kalplerinde en ufak bir belirti kalmamış tüm yamyamlara en lüks koltukları, en şirin evleri, en rahat şehirleri ve zevk adına doruklarda seyreden en büyük ülkeleri hediye ediyor.
Fakat dünya, bir avuç Suriyelinin ölümlerden uzak yerler edinmek için her hareket ettiğinde daralıyor. Herkesi içinde barındırdığı halde Suriyelilere kapılarını kapatıyor. Çünkü Suriyeliler İslam toplumunun bir parçası ve hakkettikleri tek şey ezilmek, köle olmak ve ölmek...
Dünyanın sessiz kaldığı yedi yıllık bir savaş sürecinde bu millete sahip çıkan kimse olmadı. Onların ölmemeleri için mücadele yürüten herhangi bir kesim de çıkmadı ortaya henüz. Doğuştan paylarına ölümden öte bir şey verilmedi. Tutundukları dallar, bağırlarına saplanan hançer oldu. Kurtuluşun anahtarı olarak gördükleri tüm denizler ve okyanuslar, sonsuza kadar yatacakları mezarları oldu. Bakışlarını çevirip de acımasız dünyadan umut beklemeleri ise her defasında boşa çıktı. Onlar Müslüman'dı zira. Ve ölmeyi hakkediyorlardı.
Sadece ölmemek evet sadece ölmemek için kaçtığı topraklarda ailesinden onlarcasını bırakmak zorunda kalmak; bir aileden kopmak ve bir daha kavuşma umudunu yüreğinden söküp atmak; kendi ülkesinde hali vakti yerinde olduğu halde gitmek zorunda olduğu başka ülkelerin topraklarında dilenci gözüyle bakılmak; belki de ömründe bir karıncayı bile ezmemişken yabancı yerlerde ezilmek, hor görülmek ve alçaltılmak... Savaşın mağduru olan suçsuz Suriyelilerin tanımı bu. Bundan ötesi, insanı insana öldürten savaş patronları ve piyonlarının uydurageldikleri masallardan öte bir anlam ifade etmiyor.
Yılların savaş kirliliğine maruz kalmış bir milleti asparagas haberlerine alet edip, kendi toprakları dışında da ölümlere mahkum etmek, insanlığın en aşağılık yönünü ortaya koyuyor. Sadece hayatta kalmak için ülkelerini terk edenlere korkak diyenler, ülkelerini terk etmeyip mücadele edenlere de terörist diyor. Bu ne yaman çelişki? Kendi kuruntuları ve hevalarına göre uydurdukları terörist tanımı, tam anlamıyla onları tarif ediyor. Kendi ülkesini, eşini, çocuğunu yani ailesini; vatanını ve dinini savunmak için çarpışanları terörist ilan etmek, akıllara uyuşturucu vurmaya benzer. Kendilerinin ürettiği silahlar ve silah cambazları, çoluk çocuk demeden katliam yaptığında terörist ifadesini kullanmayanlar, iş, masumların kendilerini korumak için sarf ettikleri mücadeleye gelince terörizm adını alıyor! Kurdukları saltanatlarını, masum insanların omuzları üzerinde yükselten bumütreflerin planları ve senaryoları yolunda gitmiş olacak ki, düşmanı oldukları Müslümanlardan başka yeryüzünde terörist damgası vurulan başka kimse de yok gibi. Bu durum yazdıkları senaryolara piyon bulmanın kolaycılığından kaynaklanıyor.
Küresel güçlerin, aralarına alıp parçaladıkları Suriye’nin durumu, genelde İslam dinine ve toplumuna güdülen kin ve açtıkları savaşın bir tezahürüdür.
Resmi olmayan rakamlara göre en fazla Türkiye'de olmak üzere, en az 13 milyon insan mülteci durumunda başka ülkelere göç etmek zorunda kalmıştır. Her şeyi ve tüm kınama korkularını bir tarafa bırakarak öncelikle, bu insanların bizim muhacir kardeşlerimiz olduğunu bilmeli, ensar olma sorumluluğunu yüklenmeli ve bunun bizim imtihanımızın bir gereği olduğu bilincine erişmeliyiz. Erdemli bir insana bu yakışır ancak.
Sakarya'da yaşanan vahşetin benzerlerinin her gün farklı topraklarda yaşandığını unutmamalıyız. Milyonlarca insanın katledildiği gerçeğini bir tarafa bırakıp, lüks hayatı tercih etmek gibi bir yanlışı yapmamalıyız. Üzerimize düşen büyük ve küçük tüm sorumlulukların farkında olmalı, bunun gibi vahşetlerin yaşanmaması için kardeşlerimizin sesine ses, acılarına ortak olmalıyız. Yani özümüze dönmeliyiz. Emina’nın yaşadığı vahşetin silip süpürülmesi için havaya kaldırdığımız elleri hiç bir zaman aşağı indirmemeli, dualarımıza onurlu bir hayatın mücadelesini yürüten yiğitlerin portresinj çizmeli, milyonlarca kardeşimizin kendi öz vatanlarında hissettikleri güveni burada da yaşatmak adına hayırlarda yarışmalıyız.
Suriyeliler, onları itibarsızlaştırmaya çalışanlarda daha izzetli, vatanlarını yamyamlara yem etmeyerek zilletten uzak olduklarını ortaya koyacak kadar şeref sahibidirler.
İzzeti ve şerefi Allah’ın yolunda arayanlara selam olsun..