Düşünsel Monolog

Cundullah Avcı

VAN 15.07.2015 13:31:58 0
Düşünsel Monolog
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Düşünsel Monolog

Önce ve sonra arasında sıkışıp kalmışken...

Keşke yanına gelmeden önce, gözlerinin ışıltısına maruz kalmadan önce her şey başlamış olsaydı...

Keşke gözlerini, gözündeki ışığı görmeden önce keşf olunsaydı, dışarı sızsaydı gönüldeki gizlenmiş sızı...

Hayatımdaki özne yanlışlığını bir kış günü soğuğa maruz kaldıktan sonra senin gözlerinin ışıltısıyla anladım. O sıcacık bakışın ve gülüşün hem soğuğu unutturdu hem de özne yanlışlığını gözlerimin içine soktu... Ellerimin arasında dökülüp giden kum tanesi gibi rüzgarda savruluyordum her bakışında. Hem de başkasının rüzgarında...

Sonra...

Ve en sonunda bizi biz yapan memlekete gelmiştim.

Yolculuk öylesine uzun öylesine bitmez öylesine kıvrımlıydı ki daha önce onlarca defa gittiğim yol olmadığına yemin edebilirdim. Sanki başka bir yere gidiyordu yolum, sanki bekleyenimin farkında değildi kaderim, mesafeler azaldıkça senden uzaklaştırıyorlardı sanki beni, bir türlü bitmiyordu camın kenarından hızla geçen çizgiler. Hayatımın en uzun, hayatımın en kısa, hayatımın en çok hayal kurduğum yolculuğu oldu bana.

Ve biliyor musun; yolculukta hayal ettiklerimle cilt cilt kitap yazar, kapağına usulca ‘sen’yazarım…

Önce...

Bana bir tek saniyelik bakışın yıllardır yanlarında okuduğum alimlerin, hocaların ve kitapların veremediği Allah sevgisini vermişti... Seninle Allah’ın varlığını gördüm, hissettim. Bana öğretilen lafzın ispatı oldun. O bir saniye bir ömre, bir ebediyete galip geldi ve o an gönlümden usulca tek söz geçti ; ‘’Allah zaman içinde zaman yaratmıştır ‘’…

An....

Güzelin en güzelle buluşması gerekti, yolculuğun menziline, yolcunun ahdine varması gerekti.

İner inmez seni görmek istedi gözlerim, tüm bedenim, ruhum, halet-i ruhiyem amacına varmak için çırpınıyordu.

İçimdeki sen özlemini bitirmeden o memlekette yürüyemezdim. Ayaklarım ona ihanetimi anlar gitmezdi, gözlerim bana isyan eder görmezdi, ve en önemlisi; gönlüm buna izin vermez beni fethederdi.

Ancak gel gelelim bu yolculukta kendi namıma şunu öğrendim; beni bağlayan bir özne var ve her istediğimi her zaman gerçekleştiremem...

Gerisini nasıl anlatsam, nasıl kaleme döksem, nasıl yazsam seninle geçirdiğim bir ömrü, inan ne ben biliyorum ne de seni yazan kalemim. Hem nasıl anlatılır ki o bir ömre bedel bir günüm, nasıl harflerin mahkumu edilir ki o kutsal zamanlar, cümle denilen biçarenin içine sığmaz hislerim.

Ne ben anlatabilirim o günü ne de sen okuyacak kadar büyük bir günah işledin. Yazsam destan olur cümlelerim, dokunur ikimize, dokunur sana ki hayatın rayından çıkar, ben gibi olursun, yaşayamaz, sevemez hissedemezsin sevdiğinden başka. Uyursun da rüyanda ondan başkasını göremezsin, onu görmediğin tek günün sabahında nefes alamazsın da onu görmeye niyet eder zorlarsın gözlerini uykuya. Anlatsam gerisini zor gelir sana, zor gelir seni sevenlere, önceden sevdiklerine, şimdiki dostlarına.

Seni kelime kelime yazsam her kelimeye milyonlarca anlam yüklesem yine de karşılamaz ilk karşılaştığımız zamanki şaşkınlığını, heyecanını, sevincini, gözlerindeki ışıltıyı...

Şimdi beni dinle ey nefeslerde/isimlerde gizlenmiş sevgili; şunu iyi bil ki bu hayatta benim sana ne sevgim biter ne de yazacaklarım. Sen hayatımın en güzel tarafısın, her ne olursa olsun, ne zaman olursa olsun sen sadece iste ben senin yanında olurum. Sıktım, üzdüm, yordum deme.

Şimdi zamanı değil geç oldu ya da artık olmaz deme. Ben buradayım dostum, sevdiğim…

Ve şunu hiç unutma sana yazdığım her kelime, her cümle seni anlatmaya acizdir. Olur ki sevdiğim, sevgim, sevdam sözlerinden üzülmüşsündür, o zaman gözlerini kapat ve onların yerine sadece dostum yaz büyük harflerle. Ben o zaman da orda olacağım.

Yazılacak o kadar çok şey, anlatılacak o kadar çok sen var ki buna ne ömrüm yeter ne de kalemim dayanır...

İşte bundandır ki kırıyorum kalemimi.

Seni yazmaya aciz bir ben vardım bir de o. İkimizi de kırmak şart oldu ki ikimiz de yolunda kırılmaya boyun eğdik…

NOT: Yazının temasını oluşturan S. Bingöl'e şükranlarımı borç bilirim.