DARUSSELAM ENTRİKALARI-2

Filistin’in kaderini bir şekilde Körfez ülkelerine bağlayan ‘üst akıl’, şimdi de Katar krizi ile Filistin meselesinde yeni bir merhaleye geçmek istiyor. 1990 Kuveyt krizi ile müzakere masalarına oturtulmaya mecbur edilen FKÖ, Haziran 201

VAN 27.07.2017 07:58:34 0
DARUSSELAM ENTRİKALARI-2
Tarih: 01.01.0001 00:00
Haberiyat/Ayşe Umran İslam
Kudüs’te 14 Temmuz’dan beri olup bitenlerin güncel bir çatışmanın sonuçları olmadığı herkesin malumu. İsrail’in Kudüs üzerindeki planlarını adım adım işlettiği, zamana ve mekânın tahrifine yayarak uyguladığı stratejik bir planlama olduğu da bir sır değil.
Birinci dünya savaşının sonundan 1947’ye kadar İngiliz mandasında kalan Filistin topraklarının Kasım 1947’de BM’nin iki devletli çözüm planı ile Arap ve Yahudiler arasında paylaştırılması söz konusu oldu. Bu kararla birlikte Kudüs üç semavi dinin kutsal kenti olarak BM çatısı altında uluslararası bir statüye kavuşturulacak ve bu uluslararası merkezden yönetilecekti. Ancak 1947 BM iki devletli çözüm önerisi Yahudiler tarafından kabul edilirken Araplar tarafından haklı olarak kabul görmedi. Araplar için Filistin topraklarını yarı yarıya Yahudilere teslim eden bu plan işgalin sadece başlangıcı idi.
1947’de bu planı kabul etmeyen Araplar İsrail ile savaştı ve önce 1948 savaşını kaybetti. Bu kayıp İsrail’in Kudüs’ün batısını, yeni şehri ele geçirmesi ve kentin 3000 yıllık kadim tarihinde ilk kez ikiye bölünmesi ile sonuçlandı. Batı Kudüs 1950’de İsrail’in başkenti ilan edildi. 1967 Altı Gün Savaşları’ndan sonra ise İsrail Doğu Kudüs’ü de işgal ederken başkentinin merkezini Kudüs’ün batısında tutmaya devam etti.  Parlamento ve idari binalar batıda kaldı. Ancak 1967’den itibaren Kudüs, İsrail için artık bütün bir kent olarak kendi başkenti idi. 1948 savaşından sonra Doğu Kudüs’ü ve buranın kutsal mekanlarını Ürdün yönetiminde Vakıflar idaresine bağlayan Birleşmiş Milletler kararları, Knesset’in 1980’de Kudüs’ü İsrail’in “tek ve ezeli” başkenti ilan etmesi ile bütünüyle ihlal edildi.
Doğu Kudüs’ün de dahil edildiği bütün Kudüs’ün İsrail’in başkenti olmasını ABD dahil hiçbir ülke tanımasa da İsrail anayasasının değiştirilemez bir maddesi olarak bu de facto sürdürülmekte.
Kudüs üzerindeki emellerini adım adım gerçekleştiren İsrail için bu tanınmamanın hiçbir önemi yok. Zira kendisi de büyük patlamalara sebep vermeden bu hedeflerine ulaşmayı tercih ediyor. Örneğin Amerikan Büyükelçiliğinin Tel Aviv’den Kudüs’e taşıtılması bu adımlardan biri olacak. ABD başkanlarının yalnız başına karar alarak Amerikan büyükelçiliğini Tel Aviv’den Kudüs’e taşıma yetkisi var. Henüz hiçbir başkan bu kararı almamış olsa da Başkan Trump bunu yapacağını seçilmeden önce ilan etti ve seçilir seçilmez de bunu yapacağını açıkladı. Bu karardan her ne kadar hızlıca geri adım atmak zorunda kaldıysa da bu dosya kapanmış sayılmaz.
Başkan Trump’ın Mayıs 2017’de yaptığı Suudi Arabistan ziyareti ve hemen sonrasında patlayan Katar krizinin Kudüs’te bugünlerde olup bitenler arasındaki bağlantı o kapanmamış dosyanın içerisinde.
1990’da Kuveyt’in Irak tarafından işgali ve Filistin Kurtuluş Örgütünün (FKÖ) Saddam’ın yanında yer alması Filistin’in kaderini ne derece etkiledi ise bugün Katar krizi ile körfezde yaşananların Filistin meselesinde aynı oranda etkili olacağı görülüyor.
1990 Kuveyt krizinde FKÖ’nün Irak’a destek vermesi ile FKÖ’ye bir Arap düşmanlığı başlamış, Arap dünyasından gelen finansal kaynaklar kesilip Körfez ülkelerindeki Filistinliler buralardan çıkartılarak Filistinli mülteciler açıkta bırakılmıştı. Kuveyt krizinin Irak’ın yenilgisi ile sonuçlanması ve FKÖ’nün bütün Arap desteğini kaybetmesi, FKÖ’yü derin bir finansal krize soktu ve Filistinlilerin gözünde meşruiyetini kaybettirmeye başladı. Bu durum FKÖ’yü 1993’te İsrailliler ile Oslo’da gizli görüşmeler yürütmeye kadar itti.
Böylece 1990lardan itibaren Filistinliler arasında başlayan bölünmeler Hamas, İslami Cihad; İsrailliler ile müzakere eden ve davaya ihanet eden Filistinliler ile İsrail işgalini reddeden Filistinliler gibi pek çok grup ve fikir ayrılığını Filistin davasına sokmuş oldu.
1987’de ortaya çıkan ve İsrail tarafını son derece zorda bırakan intifada bile artık ortak bir direniş olarak sürdürülemez noktaya geldi. Öyle ki artık FKÖ tarafı Filistin meselesini barışçıl yollarla çözmek isteyen taraf, Hamas ve diğerleri bu meselenin terörist grupları ilan edildi.
Filistin’in kaderini bir şekilde Körfez ülkelerine bağlayan ‘üst akıl’, şimdi de Katar krizi ile Filistin meselesinde yeni bir merhaleye geçmek istiyor. 1990 Kuveyt krizi ile müzakere masalarına oturtulmaya mecbur edilen FKÖ, Haziran 2017 Katar krizi ile Hamas’ı bu masaya oturacak noktaya getirdi.
Katar’dan gelen finansal desteğin kesilmesi, Gazze’de artan elektrik kesintileri,  Mısır’daki darbeci Sisi’nin Refah Kapısını kapalı tutması ile Gazze ablukasının Gazze’yi yaşanamaz hale getirmesi Hamas’ı yeni siyaset belgeleri hazırlamaya ve bazı gizli görüşmeler yapmaya kadar itti. BAE merkezli beslenen Muhammed Dahlan devreye sokularak Hamas’ın karakterini bütünüyle değiştirecek yönetim değişiklikleri planlanmakta.
Diğer yandan Kudüs’te ateşlenen bir kıvılcımla Mescid-i Aksa’nın 60 yıllık statüsü bozuluyor, Kudüs’ün idaresinin kendisinde olduğu görüntüsü uluslararası toplumun gözünde güçlendirilerek şehrin bütün idaresi İsrail’e teslim ediliyor.
1917 Balfour Deklarasyonundan beri devam edegelen işgal büyüyor, büyüyor… İşgalini göç ve illegal Yahudi yerleşim merkezlerini çoğaltma üzerine kurgulayan İsrail’i hiçbir güç durduramıyor. Kudüs’ün demografik yapısı sürekli dönüştürülüyor, Müslüman nüfusu sürekli azalıyor. Bizim bilmediğimiz ve göremediğimiz binlerce yasadışı uygulama Kudüslülere dikte ediliyor.
Örneğin 14 Temmuz’da yaşanan Cuma namazı kılamama krizi 50 yıldır ilk kez tekrar ediyor gibi görünse de, Kudüs’ün dışında yaşayan Müslümanların çoğu zaten Cuma namazı için şehre sokulmuyor.
İngilizlerin Filistin topraklarını Avrupa’daki Yahudilere vadettiği günden beri adım adım işleyen Yahudi planları bütün bölgeyi ve küreyi içine alarak gerçekleşiyor.
Mescid-i Aksa’nın kapılarına metal detektörler yerleştirerek Doğu Kudüs’ün kontrolü bendedir mesajı veren İsrail yönetiminin işgali burada durmayacak.
Müslümanların ise birbirlerine “uyanalım” çağrısı yapmanın ötesinde bir şey yaptığı yok.
Geliştirilen bir strateji, uluslararası hukuku devreye sokan bir girişim yada benzeri hiçbir adım henüz atılmadı.
Filistin meselesi Mescid-i Aksanın dış kapısında namazlarını kılan bu şehri kuşanmış Filistinliler tarafından sahiplenilmekte. Ne yazık ki geri kalan Müslüman alemine ve özellikle Arap dünyasına artık hiçbir şey ifade etmiyor gibi.