Calut, (Golyat) Amelikler’in zalim bir kralıdır. İsrailoğulları bu kralın baskısı altında ve dağınıktır. Dönemin peygamberi Samual’e (İsmail) gelirler ve Calut’a karşı birlik oluşturmak üzere, onun bir komutan atamasını isterler. Samuel onlara komutan olarak Talut’u (Saul) seçer.
Talut ordusunu hazırlar. Ordu yola çıkar. Askerlerin içinde, daha çocuk yaşta olan Davut (a.s) da bulunmaktadır. Ürdün sıcaktır, askerler susamıştır. Talut şöyle bir uyarıda bulunur: “Şüphesiz Allah, sizi bir ırmakla imtihan edecektir. Kim ondan içerse, benden değildir. Kim onu tatmazsa, işte o bendendir; ancak eliyle bir avuç alan başka... (2:249)” Fakat uyarıyı dinleyen olmaz. Askerlerin bir kısmı hariç, hepsi kana kana sudan içerler. Elinde silah, dilinde cihat türküleriyle çayın kenarına kadar gelenler denizi geçmiştirler; ancak derede boğulurlar. Çünkü ordu kalabalıktır; ama içinde asker azdır. Askerin kalıbı adamdır; ama yüreği tavşandır. Diliyle söylemekte; fakat kalbiyle inkâr etmektedir. Cismi savaştadır; ama fikri sıvışmadadır. Bedeni diridir; ama kalbi ölüdür. Çaya kadar sürüklediği leşini kumların üzerine serer ve şöyle der: “Bugün bizim Calut’a ve askerlerine karşı koyacak gücümüz yok... (2:249)”
Asker kendine, komutanına ve yoluna çıktığı savaşa inanmaz. Çünkü güç hesabı yapmıştır ve işte her şey ortadadır. Calut güçlüdür. Askeri çoktur. Silahları ileri, ordusu tecrübelidir. “Realist olmak gerekirse, şimdilik şartlar müsait değildir.” Kaldı ki Calut, Yahudi’yi defalarca tepelemiş ve aklını almıştır; ancak bir kısmı böyle düşünmez. Onlar, “Allah’ın izniyle büyük bir topluluğa galip gelen nice küçük topluluklar vardır... (2:249)” diye düşünürler. Onlar idealleri olan askerlerdir. İçinde bulundukları ahval ve şeraite teslim olmazlar; çünkü güçlü olan sadece Allah’tır. “La havle vela kuvvete illa billah” “Allah Kavi’dir, Azizdir.” Allah isterse her şey olur. “Sular bile büklüm büklüm burulur.” Zafer Allah’tandır. “Nasrun minallah ve fethun karib”
Nihayet savaş başlar. İdealistler şöyle dua eder: “Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı sabitle ve şu kâfir kavme karşı bize yardım et! (2:252)” Savaşı bir avuç idealist kazanır, Davut da Calut’u öldürür.
Amerika güçlü diyorlar. Şartlar uygun değil bir şey yapılamaz diyorlar. “İsrail’e karşı cihat edecek yol var da, biz mi gitmiyoruz?” diyorlar. Onlara, “Afganistan’a, Çeçenistan’a cihat yolu açan Amerika, size İsrail için niye cihat yolu açsın ki?” diyorum.
“‘İsrail’i tanıyan ilk Müslüman ülke Türkiye, laik İnönü, Mason Demirel’ lafları ne oldu?” diyorum. “Siyasi laflarmış, hayalmiş” diyorlar.
Hayalle ideal arasında ne fark vardır? Galiba şöyle:
“İnandığın hayal ideal, inanmadığın ideal hayaldir.”