İslamiyet'in hızla yayıldığı ve Hz. Muhammed'in dini otoritesinin bütün Arabistan'ı etkisi altına almaya başladığı bir zamanda bu durumdan rahatsız olan Medine'deki münafıklar ve din istismarcıları bu gelişmeleri baltalamak ve İslam toplumu içine nifak sokmak maksadıyla bir örgütlenme yeri olarak Mescdîd-i dırârı inşa ettiler. Daha sonra bir heyetle Tebük Seferi'nin son hazırlıklarıyla meşgul olan Hz. Peygamber'in yanına gelerek yağmurlu havalarda ve soğuk kış gecelerinde hasta ve özürlü olanların namaz kılması için bir mescit inşa ettiklerini ve kendilerine namaz kıldırarak burayı ibadete açmasını istediler. Allah Rasûlü (sav) onlara sefere çıkmakta olduğunu, dönüşte orada namaz kıldırabileceğini söyledi. Allah Rasûlü'nün (sav) seferden döndüğünü haber alan aynı şer odakları Hz. Peygamber'in yanına gelerek taleplerini yinelediler ve Hz. Peygamber'i mescitlerine götürüp namaz kıldırmak istediler. Bu sırada söz konusu mescidi yapan şahısların gizli niyet ve planlarını açıklayan ve bu konuda ne yapılması gerektiğini anlatan Tevbe suresinin 107-110. ayetleri nâzil oldu. Bunun üzerine Allah Rasûlü (sav) bu zararlı mescidi yakıp yıktırdı.
Mescid-i dırârın inşa edilmesi ile yıkılması olayının bütün Müslümanlara verdiği çok önemli mesajları vardır. Bu olay dini değerlerin kötüye kullanılma ihtimalinin her zaman mümkün olabileceğini ve dini değerleri istismar edenlerin millet ve ümmet içerisinde bölücülüğe yol açabileceklerini göstermekte bundan dolayı din istismarına yeltenenlere karşı uyanık olunması gerektiğini çok açık bir şekilde ifade etmektedir. Ayrıca bu niyette olanlara karşı fırsat verilmemesi gerektiği de Hz. Peygamber'in onlara verdiği sert tepkiden anlaşılmaktadır.
Mescid-i Dırâr olayından hareketle günümüze baktığımızda günümüzde de mescid-i Dırarın misyonunu üstlenen şahıs ve kuruluşların varlığını çok net bir şekilde görmekteyiz. FETÖ bu konuda herkesin malumudur. Bununla birlikte dini görünümlü birçok kuruluş ve şahısların varlığı da düşünce ve faaliyetlerinden hareketle çok net bir şekilde görülmektedir. Günümüzün mescid-i dırarları olan bu şahıs ve kuruluşlar tıpkı Fetö gibi İslam'ın tahrifine çalışmaktalar, kendi süfli emellerini gerçekleştirmek ve egolarını tatmin etmek için topluma yanlış dini bilgi empoze etmekteler ve gayr-i İslamî söylem ve uygulamaların toplumda yayılmasına sebep olmaktadırlar. Ayrıca aynı şahıs ve kuruluşlar yıkıcı faaliyetlerini istedikleri yerde istediklerişekilde ifa etmekteler, konferanslar tertip ederek ve televizyon ekranlarına çıkarak çok rahat toplumun bütün kesimlerine ulaşmaktadırlar. Bundan dolayı yetkili makamların bu gibi şahısların faaliyette bulunmalarına müsaade etmemesi, bu konuda gerekli tedbirleri almaları elzem görülmektedir. Bunlara karşı alınacak tedbir çok açıktır. O da söz konusu şahıs veya kuruluşların faaliyetlerini durdurmak ve onlara göz açtırmamaktır. Çünkü Tevbe suresinin 107-110. ayetleri ile Hz. Peygamber'in bu konuda ortaya koyduğu net tavır bunu göstermektedir. Allah Rasûlü (sav) sadece bu olayda değil kaynaklarda zikredildiği üzere daha birçok olayda gayr-i İslamî düşünce ve uygulamaları yasaklamış, İslam'a zarar vermek niyetinde olan bazı kurumları yıktırmış ve bunlara öncülük eden şahısları çok acı bir şekilde cezalandırmıştır. Konuyla ilgili olarak Cerîr b. Abdullah Hz. Peygamber (sav) ile olan bir hatırasını şöyle anlatmaktadır: Has'am kabilesinde Zü’l-Halasa olarak isimlendirilen bir put evi vardı. Burası Yemen’in kâbesi olarak da bilinirdi. Bir gün Rasûlullah (sav) beni çağırdı ve “Beni şu Zü’l-Halasa’dan kurtarmanı istiyorum?” dedi. Ben hemen Ahmes kabilesinden yüz elli süvari ile oraya gittim. Orayı yakıp yıktık. Sonra bunu müjdelemesi için Hz. Peygamber’e birini gönderdim. Adam, Hz. Peygamber’e gelerek “Seni hak dinle gönderen Allah’a yemin ederim ki, Zü’l-Halasa’yı harap hale getirdik” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) “Ahmes kabilesinin süvarileri ve atları mübarek olsun” diye dua etti. (Buhârî, Cihâd 153-154, Hadis no: 3020; Müslim, Fedâilü's-sahâbe 136, Hadis no: 2476) İbn Hacer bu rivayetle ilgili olarak "Bu hadiste, canlı veya cansız insanları fitneye düşürecek şeylerin yok edilmesinin meşru oluşu vardır"demektedir. (İbn Hacer, Fethu'l-Bârî, VII, 673)
Mescid-i dırâr olayı ve bu rivayet birlikte değerlendirildiğinde İbn Hacer'in de dediği gibi fitne sebebi olan ve olabilme temayülünde olan her türlü düşünce, uygulama ve faaliyetlerle mücadele etmek Müslümanların en önemli görevidir.