Beyaz Muhafazakâr sosyoloji ve Ak Parti
Kentli dindar sosyolojinin Ak Parti içinde ayrı bir gruba dönüştüğü söyleniyor.
En başta söyleyeyim, çok yanlış bir tespit bu. Çünkü kentli dindar sosyolojinin siyasetteki temsili çarpıtılıyor. Elbette kentlileşen bir muhafazakâr kesim farklılaşması var. Bunlara baştan beri Beyaz Muhafazakârlar diyorum. Ekonomik düzeyi ile belli üst gelir grubuna mensuplar. Çocukları kolejlerde okuyor. Tüccar-sanayici, bankalarda tepe yönetici ve iyi para kazanan doktorlar gibi meslek gruplarında yer alıyorlar. Elbette 94 yılından beri Milli Görüş hareketinin yerel yönetimleriyle çalışarak ve yöneterek önemli mevkilere ve kazançlara da sahip oldular. Kendi aralarında bir networkları oluştu. Diğer muhafazakârlardan birçok açıdan farklılaşıyorlar. Kaldıkları siteler lüks. Düğünlerini yaptıkları mekânlar da öyle. Çocuklarını Amerikan Robert Koleji’ne göndermek için büyük para ödeyenler var. Üniversitelerin en iyisinde okusunlar diye her çeşit harcamalarda bulunuyorlar.
Beyaz muhafazakarların dini kimlikleri de var elbette. Bu kimliklerinde geniş muhafazakâr sosyoloji ile aynı idealleri paylaşıyorlar. Aynı kavgaları veriyorlar. Giyimleri ve ibadetlerinde de büyük örtüşmeler söz konusu. Hepsi de oruç tutar, aynı camilerde teravih eda ederler. Ancak tüketim alışkanlıkları, gündelik sosyal mekan ve tatil yerleriyle ciddi bir farklılaşma içinde konumlanıyorlar. Bundan dolayı da genel muhafazakâr kitleden ayrışan ayrıcalıklara sahipler.
Bu ayrıcalıklı Müslüman sınıf, Ak Parti siyasetiyle gelen iktidar ve zenginleşmeden en fazla pay alanlardan oluşuyor. Dünyayı daha fazla geziyorlar, tatile daha çok gidiyorlar, lüks markaları daha fazla tüketiyorlar. Bütün bunlar büyük ölçüde bu iktidar dönemi ile gelen zenginlikten aldıkları pay ile alakalı. Fikri açıdan daha rafine olmaları, daha iyi eğitimli ve yetenekli olmaları bu gerçeği değiştirmiyor.
Kentli dindarların ayrıcalıklı sınıf düzeyine ulaşan bu sosyoloji, iktidar ilişkilerinden aldıkları pay nedeniyle hiçbir zaman daha fazla özgür değiller. Tam tersine geniş muhafazakâr kesimden daha fazla statükocu ve daha fazla pragmatistler. Ak Parti statükosunu ve zenginliğini paylaştıkça da bağımlılık taşıyacak sosyolojik bilinç ortaya çıkar. Bahsedilen yetenekleri, eğitimleri ve kazançları ile ayrı siyasal temsil imkanına sahip değiller. Çünkü özgürlükleri ve özerklikleri bir yanılsama sadece. Sınıfsal farklılaşmaları buna yol vermiyor. Tam tersine daha fazla siyasal bağımlılık içine yerleşiyorlar. Bundan dolayı da Ak Parti siyasetine karşı eleştirel ve farklı temsil arayışına girmeleri pek mümkün değil.
Türkiye’de en fazla siyasal pragmatizm önünde boyun eğen sınıf, burjuva sınıfıdır. Aynı şey muhafazakâr burjuva (beyaz muhafazakar) için de geçerli. Çünkü Ak Parti ile nüfuz, saygınlık ve zenginlikleri çoğaldı. Yine Ak Parti iktidarının kaybetmesiyle de kaybedecekleri “kazançları” çok fazla. Bundan dolayı kimse bize beyaz muhafazakârları ya da dindar kentli sınıfı daha demokrat, daha eleştirel, daha bağımsız göstermeye kalkmasın! AK Parti kazandıkça daha fazla Ak Partili, Ak Parti kaybettikçe daha az Ak partili olacaklar. Hatta Ak Parti kaybettiğinde en hızlı kopacak kesimler de bunlar. Çünkü muhafazakâr siyasette en fazla Ak Partiden nimetlenen toplumsal kesim bunlardan oluşuyor. Bunu örtmek (maskelemek) için de kendilerini bunu hak eden yetenekli, eğitimli ve ayrıcalıklı insanlar olarak lanse ediyorlar.
Kentli dindar muhafazakârların sosyolojik gerçekliği bu. Bu sosyolojiden çıkacak adaletli, demokratik ve özgür ferdi içinde taşıyan bir siyaset beklemek beyhude. Dünyevi, pragmatist ve ayrıcalıklar üzerine konumlanan bir arayış pratikleri var. Bu sosyolojik gerçeklik yerine, zihnimizdeki düşünceleri bunlara monte edip konuşuyoruz. Peki nereden çıktı bu tartışma? Çıkaranlara dikkat edin! Bu sınıfta yer alıp Ak Parti siyasetinden yeterince yararlanamayan kişilerin ve çevrelerin çığlıklarını duyacaksınız.