Tarih: 29.03.2015 11:31

BEN DE BİR “OBSEDÖR”MÜYÜM?

Facebook Twitter Linked-in

 Obsedörler bağnazdırlar, görüşlerini asla değiştirmezler. Görüşlerini, inanç sistemlerini ve kabullerini sarsacak herhangi bir düşünceye tahammülleri yoktur. Böyle düşüncelerden son derece ürkerler. Bu sebeple de kendilerine rağmen olanları ötekileştirmeyi vazife addederler…

İktidar kavramına, iktidara, iktidarın oturduğu zemine yaptığım eleştirilerden olsa gerek, bir arkadaş hatırlattı yani açıkça beni ima etti ama etrafımda insan toplama, onlara hükmetme becerim olmadığına göre bu kavramların üzerime yapışması/yakışması noktasında sanırım yırtıyorum.
Psikiyatri sözlüklerinde “Obsesyon” diye bir tanı/ kavram varmış, özet olarak anlamı da “Kişinin zihnine girmesine engel olamadığı, zihninden uzaklaştıramadığı düşünce, fikir ve dürtüler” miş.
Yani bir nevi takıntı hastalığı…
Obsesyondan mülhem obsedör diye bir kavram daha varmış ki onun anlamı da obsesyon olayında obsede denilen kişiyi tesir altına almış olan bedensiz varlığa klasik spiritüalizmde (ruhçuluk, öte âlemcilik) verilen admış. Fakat günümüzde obsedörlere has yöntemlerle etrafına saf, iyi niyetli insanları toplayan kimseler için de kullanılmaktaymış. İşte bizi ilgilendiren kısım da budur… İşin içinde ilahiyat/teolojik ve güncel manada siyasi güdülüme var da ondan…
Şimdi copy-paste cinsinden obsedöre ilişkin arakladığım birkaç maddeyi sıralayalım: -Obsedörler insanları kendilerine çekmek için her yola başvurur ve çeşitli taktikler kullanırlar.
-Kendilerini iyi, güzel, erdemli, bilgin gibi göstermeye çalışırlar. -Laf kalabalığı yapmakta üstlerine yoktur, her bilim dalından yalan yanlış söz ederek kendilerini bilgili, deneyimli, konusunda uzman olarak kabul ettirmeye çalışırlar. -Karşılarındakileri cahillikle itham ederek her söylediğini rahatlıkla empoze etmeye çalışırlar. -Din, tasavvuf, mistisizm ve kutsallıkla ilgili konulara yapışarak, kendilerine çeşitli payeler biçerler (örneğin geçmiş reenkarnasyonunda ünlü veya önemli biri olduğunu bildirme; şeyh, mürşid, gavs kutup, evliya, alim gibi kavramlara yaslanma).
Bütün bunların yanında obsedörler bağnazdırlar, görüşlerini asla değiştirmezler. Görüşlerini, inanç sistemlerini ve kabullerini sarsacak herhangi bir düşünceye tahammülleri yoktur. Böyle düşüncelerden son derece ürkerler. Bu sebeple de kendilerine rağmen olanları ötekileştirmeyi vazife addederler…
-Obsedörler sevk edicidirler. Herkesi kendi düşüncelerine zorlarlar ve kendilerini diğerlerine bir lider gibi gösterirler ve bundan müthiş haz alırlar. Aksi bir durumda tehdit etmekten kaçınmazlar. Bu zaaflar noktasında onları uyarsanız da fayda vermez çünkü öyle olduklarına inanırlar.
-Obsedörlerde otoriterlik arzusu ağır basar. Bu nedenle hükmedicidirler, yönetmek, emretmek ve kendilerini üstün göstermek vazgeçilmezleridir.
-Obsedörler av olarak gördükleri insanları, uyanmalarına sebep olabilecek her türlü bilgi, fikir ve yayınlardan uzak tutmaya çaba gösterirler. Bunun için bu tür bilgi, fikir ve yayınların değersiz, hatta onlara zararlı olduklarını telkin ederler. Böylece, çevrelerinden yalıttıkları, kendi âlemine çekilen obsede ya da obsedeler üzerindeki hâkimiyetleri artar. Çünkü obsede, artık yalnızca obsedöründen aldıklarını doğru ve mutlak hakikat olarak kabul etmeye başlayacaktır.
-Obsedörler eleştiriden kaçarlar. Eleştiriye hiç dayanamazlar. Çünkü eleştirinin, kurdukları sisteme ve kendilerine zarar vereceğine inanırlar. Bunun için insanın akıl, muhakeme, düşünme, yaratıcı imajinasyon yeteneklerini köreltmeye, yok etmeye büyük çaba gösterirler.
-Obsedörler araştırmacı sorulardan, sorgulanmaktan kaçarlar. Sahip oldukları inanç ve düşünceler noktasında hakikati öğrenmek isteyenlere de engel olurlar.
“Obsesyon” ve daha önemlisi “Obsedör” kavramını öğrendiğimize göre… Şimdi hangi siyasetçi tipi…
Hangi cemaat lideri… Hangi cemaat bireyi…
Hangi aktivist… Hangi aydın… Hangi âlim (diye kodlanan)… Hangi gazeteci… Hangi köşe yazarı yani kimler bu kavrama yakışır bir düşünelim…
Daha da açarsak, mevcut siyaseti güdüleyenleri…
Sanal âlem dahil yazılı ve görsel medyayı çekip çevirenleri ve va’z ettiklerini…
Cemaat ve tarikatların işleyişlerini, Din adına ileri sürdükleri kabullerini…
Sivil toplum kuruluşlarını, dernek ve vakıfları idare edenleri…
Bütün bunlara tereddütsüz destek verenleri ve mantalitelerini…
İlim/bilim adına, ilahiyat/teoloji aşkına yazarçizerleri…
Mezkûr kavramlar istikametinde yeniden gözden geçirelim…
Tabii ki kendimizi tenzih etmeden…

Kimileri rahatsız olsa da bana göre ortaya çıkan manzara şudur ki:
Etrafımız “obsedör” lerle dolu…
Yaşanılan süreci olabildiğince sahiplendiklerinden eleştiriye, eleştirel akla asla tahammülleri yok…
Bu süreç içinde gerçekleşen görece değişiklikler hususunda pek bir tatminler…
Konjonktür, reel-politik, maslahat gibi kavramlar onlar için bulunmaz nimetlerden…
İslam ve onun va’z ettiği yaşam biçimini ise bireysel ritüellere, cemaat, dernek, vakıf vs. mensubiyetine, kendi kabullerince belirledikleri ilke ve prensiplere; en ilginci de bir zamanlar muhalif oldukları ve şimdi neden meşrulaştırdıklarını bir türlü izah ve itiraf edemedikleri laik ve demokratik kabullere indirgemiş durumdalar…
İnsanları, üstlerine vazife olmayan bilgi/malumatlarla boğmakla meşguller ve yine üstlerine vazife olmayan ve zaten altında kalacakları yüklere mahkum etmekteler…
Siyasetin, sosyal dokunun, ekonominin vs. İslamın va’z ettikleri istikametinde şekillenmesi gerek diyenleri de yine bir zamanlar laik, Kemalist, Ulusalcı, darbeci çevrelerin kullandıkları ifadelerle susturmaya çalışmaktadırlar yani çağdışı kalmakla yani yobazlıkla yani yaşanılan zaman ve dilini anlamayıp yeni bir dil, yeni bir fıkıh geliştirememekle yani arkaizmle itham etmektedirler.
Bu bağlamda kullandıkları dil de otoriterdir…
Ve zaten devletten daha fazla devletçi olduklarından otoriteryendirler…
Dün gayr-i meşru olarak tanımladıkları şeyleri, bugün devlet/iktidar hatırına meşru görmeye başlamışlardır.
Üzgünüm, verili siyasete ve ondan hoşnut olanlara göre İslam artık tali bir mesele olmuştur…
Üzgünüm, bir zamanlar dillerden düşürülmeyen Peygamber örnekliği de artık askıya alınmıştır…
Ve yine üzgünüm, İslami kesimin çoğunluğunca bu böyledir…
Hem de bir zamanlar illa Kur’an, illa sahih sünnet diyenlerce…
Hani, dün karşı olduklarını bugün neden savunmaya başladıklarını; yani aslında Kur’an ve Peygamber örnekliğini tarihe gömdüklerini, esas olanın ise evrensel değerler dolayımında Müslümanların yitiği olarak gördükleri demokrasi ve laisizmin daha bir ilerisini ikame etmek olduğunu hakkınca izah ve cesurca itiraf edebilseler anlayacağım ama nerdeee!
Öyle ya, işin neliğini bilelim ki biz de ona göre muhabbet geliştirelim…
Şimdi böyle dedim diye ben de bir “obsedör” oldum mu?
Yoksa obsesif kompülsif bozuklukla idare mi edeyim?



Orjinal Habere Git
— HABER SONU —