'Barış olmasın' lobisi devrede

Türkiye, 30 yıldır süregelen en büyük sorunlarından birini çözmeye yönelik umut verici bir sürece girerken, çözüm istemeyenler de boş durmuyor.

VAN 15.02.2013 12:55:12 0
Tarih: 01.01.0001 00:00

Ne zamanki Türkiye’de, PKK sorununu çözmeye yönelik olumlu adımlar atılırsa, sadece kanlı sabotaj eylemleri devreye girmiyor. Medya üzerinden de yoğun sabotaj açıklamaları peş peşe devreye girmeye başlıyor. Bunun son örneklerinden biri T24 sitesinin ABD’li gazeteci Aliza Marcus ile yaptığı uzun röportaj.

Güya PKK uzmanı gazetecinin baştan sona çelişkilerle dolu sözleri kafalarda soru işaretleri oluşturmak için dolaşıma sokuldu.

Başbakan ve hükümetin Kürtleri anlamadığını öne süren ABD’li uzman gazeteci, halkın barışa hazır olduğunu ama Erdoğan’ın bunu istemediği şeklinde garip iddialar öne sürüyor: “MİT Öcalan yakalandığından beri onunla konuşuyor. Ama konuşmak anlaşmak anlamına gelmiyor. Ama burada Türk hükümetine verilmesi gereken önemli bir mesaj var. Erdoğan Kürt meselesini gerçekten de çözmek istiyorsa, bu konuda yeteri kadar destek alacaktır. Türkler bu işin çözülmesini istiyorlar. Ama ne yazıkki, Erdoğan yeteri kadar hazır gözükmüyor.”

ABD’linin diğer bir iddiası ise Öcalan’ın değil BDP’nin muhatap alınması gerekti şeklinde. Üç paragraf sonrasında ise BDP’nin PKK’nın hakimiyetinde olduğunu belirterek kendi tezini çürütüyor. İşte o cümleler: “Bu sebeplerden dolayı gerçek bir anlaşmaya varmak ve ciddi bir siyasi çözüme gidebilmek için BDP’nin en iyi seçenek olduğunu düşünüyorum. Tabii ki BDP’nin de anlaşmaya oturabilmesi için Kandil’deki PKK militanları ve Öcalan ile masaya oturması gerekiyor. Ama burada önemli olan nokta, görüşmeler için sadece tek bir adres olması gerektiği, bunun da BDP olması gerektiği. Daha sonra PKK’nin silah bırakması ile ilgili detaylar ortaya çıktığında tabii ki Kandil’e danışılmalı. Ama görüşmelerin merkezinin BDP olmaması için bir sebep göremiyorum. Erdoğan’ın BDP ile uzlaşmaktan korktuğunu düşünüyorum. Şu anda Erdoğan sorunun hala bir güvenlik sorunu, terörizm sorunu olduğunu düşünüyor. İşte bu yüzden doğal olarak Öcalan ile konuşmak istiyor, çünkü Öcalan PKK’nin lideri. Ama bu siyasi bir problem. Bu yüzden de siyasi temsilciler ile bu konunun görüşülmesi gerekli.

BDP’nin PKK’nin ne kadar etkisi altında olup olmaması önemli değil. Bu konunun barışçıl ve demokratik bir çerçevede çözüleceğine dair sinyalleri vermek çok önemli ve bunu yapmanın en iyi yolu BDP ile konuşmak. Tabii ki bu süreçte BDP’yi kiminle konuşacağına dair özgür bırakmak gerekiyor. PKK ile bazı konuları görüşmek isteyebilir. Görüşmeler için tek adres olmalı ve bu demokratik bir adres olmalı.”

Barış görüşmeleri için devletin Öcalan’ı ya da Kandil’i değil, öncelikli olarak BDP’yi muhatap alması gerektiğini iddia eden Aliza Marcus, devletin pratiğinde henüz barışa giden bir yolun işaretini göremediğini söylüyor. Ortada şu anda “barış süreci” denebilecek bir gelişme yaşanmadığını öne süren Marcus, şöyle diyor:

“Erdoğan tabii ki barış istiyor. Kim istemez ki? Ama PKK’nin savaşı sona erdirmesi için gerekli adımları atmaya hazır mı? Hayır, Erdoğan buna hazır değil. Peki o zaman neden ortada bir barış süreci varmış gibi duruyor? Çünkü Erdoğan buna hazır olmasa da, Türk halkı hazır.”(T24)

PKK’nın artık Öcalan dışında hareket ettiğini, BDP’nin PKK’nın güdümünde olduğunu söyleyen Marcus, buna rağmen “Ne Öcalan ne de Kandil, en iyi muhatap BDP” diyebiliyor.

Burada önemli olan Marcus gibilerinin çelişkisi değil. Açıkça belirtmeseler de Türkiye’nin bu sorunun üstesinden gelmesini engellemek için her türlü yalan ve dezenformasyona başvurabilmeleri ve Türk medyasında bunlara çanak tutanların çokluğu.

Bu tür haber ve analizlerle karşılaştığımızda en sağlıklı yaklaşım, “Kürt meselesini çözmüş bir Türkiye’den kimler rahatsız olur?” sorusunu sormak olacaktır.

Sorunu çözmeye yönelik çaba içinde olan başta Başbakan olmak üzere devlet görevlileri ve sivil aktörlere yönelik daha ağır karalama ve iftira kampanyalarının yapılacağını beklemek gerekir. Bunlar daha sadece “sorun devam etsin lobisi”nin ilk sinyalleri