Allahsız Kapitalizm Allah’a Dönmek Zorunda

Şaban Şimşek

VAN 7.07.2016 10:36:40 0
Allahsız Kapitalizm Allah’a Dönmek Zorunda
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Kapitalizm... İki yüzyıldır, sermayeyi urlaştırarak ona vücut veren hücreleri başkalaştırıp küçülten, sonuçta ekonomik, sosyal ve siyasal hayatta giderek derinleşen krizlere sebep olan vicdansız ekonomi sistemi.

Maddi yapı taşı, büyük şirketler; amacı, sadece kâr; yöntemi, ölümüne rekabet; özü ise gözü doymayan bir açgözlülük. Öyle ki kapitalizmin anavatanında, “Açgözlülük iyidir. Açgözlülük Amerika’yı ayakta tutar” sözü neredeyse özdeyiş olmuş. 

Doğasındaki rekabet kızıştıkça şirketlerin birbirine karşı, hepsinin de çalışana ve tüketiciye karşı acımasızlığı artıyor. Yeni tüketimi arttırma yolları, ürünler, pazarlar aranıyor. Kâr marjını yükseltmek için maliyetler düşürülmeye çalışılıyor; zayıfları daha iyi sömürmek için şirketler bazında tekeller, devletler bazında birlikler oluşturuluyor.

Ama gelinen noktada sistem, durmadan; gelir dağılımında giderek artan adaletsizlik, çevre kirliliği, yoksulluk, insanlarda geleceğe dair umutsuzluküretiyor. Sosyal kırılmalara, ayrışmalara, bölünmelere sebep oluyor. İnsanlar küçük, etnik, dinsel, mezhebi radikal gruplara sığınıyor. İnsanlık gettolaşıyor

Bir tarafta yıllık kişi başına ortalama milli geliri 40-50 bin dolar olan ülkeler diğer tarafta nüfusunun çoğu günde 1 doların altında kazanabilenler... Bugün dünya nüfususun yarısı günde 4 doların altında bir gelirle yaşıyor!

Zengin ya da fakir her ülkede, kendi içindeki gelir dağılımında da uçurumlar var. Süper güç ABD’de bile 6 kişiden biri yoksulluk sınırında yaşıyor. Bu ülkede 48 milyon insan sosyal hizmetlerden yemek yardımı alıyor... Son beş yılda, dünyanın yoksul yüzde ellisi tüm varlıklarının yarısını kaybetti... Ve hemen herkes de üsttekilerin nasıl yaşadığını televizyonlardan görüyor, öğreniyor, biliyor!..

Bu arada... Kapitalizm ejderhasının vantuzları arasındaki İslam dünyası da beter durumda. Yedi trilyon doları aşan gayrisafi yurt içi hasıla ve 2.1 trilyon dolar global İslami finansa sahip 67 ülkenin yarısından fazlası orta gelir grubunun çok altında. Ama ne tezattır ki dünyanın en zengin ülkeleri de bu ligde! Ve bunun tabii bir sonucu olarak da en büyük siyasi ve insani krizler bu bölgelerde!..  

“O büyük, bu büyük; o yenilik, bu yenilik” ama sonuçta kapitalistlerin hedefi tüketim ve tüketici. Patronlar açısından işin kötü yanı, zenginlik tümüyle kendi yanlarına kayınca öte yandakilerin tüketici olmaktan çıkışı. Yani ürünlerini satacak kimse bulamayışları!.. O zaman yılda 100 milyar dolarlar harcanarak yapılan reklamlar, şeytanın bile aklına gelmeyecek satış yöntemleri de işe yaramıyor. Sonuçta giderek urlaşan sermayeleri besleyecek damarlar kuruyor, vampirleri doyuracak yeterli miktarda kan, fellik fellik aransa da bulunamıyor.  

Vahşi kapitalizmin bir başka sonucu da çevre kirliliği... Komünist sistemden kapitalist sisteme geçerek dünyanın yeni ekonomi devi ola Çin bu başarısının bedelini günde 4 bin kişinin, bu kirli hava sebebiyle fazladan ölmesiyle ödüyor. Bir çok Çin sokağı maskeli insanların dolaştığı, bir tragedya oyununun halka açık sahnesine dönüşmüş durumda. 

Tabiatı gereği her yönüyle insanlık dışı olan kapitalizmin bu şartlar altında varlığını sürdürmesi, imkânsız görünüyor. ABD’de olduğu gibi fiyakalı “Fırsatlar Ülkesi” lafı ya da yılda 80 milyar dolara ulaşan loto biletleri, insanları mutlu etmeye yetmiyor, yetmeyecek. 

Bazıları bunun farkında ve yalnızca finansal kârı tek itici güç olarak kabul eden bu iş modelini sürdürülebilir bulmuyor. Bu sebeple dünyada “ahlaklı-adil ticaret, çatışmasız üretim, ölçülü tüketim”den söz ediliyor artık. 

Mesela, yok bahasına hammaddeleri elinden alınan üreticilere gelişmiş ülkelerdeki pazar değerinden ödeme yapılması gündeme geliyor, çalışanlara verilecek ücret de buna paralel. Şirketlerin hisseleri işçilere dağıtılıyor ve işçi şirkete ortak ediliyor. Bütün bunlarla bazı akıllı büyük şirketler ahlaksız kapitalizmi ahlaklı kapitalizme dönüştürülmeye çalışıyor.

Kanımca temel prensip olarak öncelikle kabul etmeleri icap eden şey; artık finans ve işverenlik anlamında devletin yerini alan büyük şirketlerin devletin koruyucu görevini de paylaşmaları gerektiğidir.

“Dünya beşten büyüktür” siyasi söylem olarak çok yerindedir ama bunun yanında “dünya şu kadar zenginden büyüktür” denilemezse ve bu benimsenip işe o noktadan başlanamazsa, dünya beşten büyük olsa da, yani BM’de siyasi adalet sağlansa da insanlar arasında sosyal adalet sağlanamayacak ve devletler arasında kurulacak eşitliğin bir manasıolmayacaktır. Çünkü vahşi kapitalizm, oluşturduğu çatışma kültürü ile insanlığı ölüme götürüyor. 

Fransız ekonomist Thomas Piketty gelir eşitsizliğinin son 30 yılda patlama gösterdiğini, 19. YY’da olduğu gibi mirasın çalışmaktan daha fazla getirdiğini söylüyor ve asıl can alıcı noktaya işaret ediyor: “Zenginliğin dağılımı tekrar masaya yatırılmalı. Tek çözüm sermayeye vergi uygulamaktır.” Tam da Kur’an ve sünnetin dediği gibi; vergi-zekât vermek ve bunu maldan yani sermayeden vermek.

Zekât, Kur’an’da 31 ayette geçmekte ve zekât vermek Müslümana dinin beş şartından biri olarak emir olunmaktadır; hem de sermayeden, maldan, varlıktan. 

Mesela 40`dan 120`ye kadar koyunu olandan bir, 120`den 200`e kadar olandan iki... Ya da on tuluk balı olandan bir tuluk, 200 gram gümüşü olandan her kırk gram için bir dirhem... Ama geçinebilecek rakamların altındakilerden alınmayacak, yani 199 gram gümüşe ya da 39 koyuna veya 9 tuluk bala zekât yok.

Sonuçta geçim gözetiliyor, sermaye birikimi de oluyor ama malın urlaşmasına, yani kapitalizmin hastalık hâlinin oluşmasına izin verilmiyor. 

Velhasıl, hiçbir nesnenin olmadığı gibi kapitalizmin de Allah’a dönmekten başka yolu yok.