Darbe kısaca silahlı ya da silahsız kuvvetler mensuplarının şantaj-baskı zoru ile ülkede ki “meşru” yönetimine el koyması olarak tanımlanabilir. Bu topraklardaki meşhur darbe ve muhtıraları sayacak olur isek; Birinci meclisin fesh edilmesi, İkinci meclis ve 1950’ye kadar tek parti dönemi, 27 Mayıs 1960 darbesi, 12 Mart 1971 muhtırası, 12 Eylül 1980 darbesi, 28 Şubat 1997 darbesi, 27 Nisan 2007 e-muhtırası ve 15 Temmuz 2016 darbe girişimini sayabiliriz.
28 Şubatta yapılan zulümleri kategorize edecek olursak; 1- başörtüsü yasağı 2- İmam hatiplerin orta kısımlarının kapatılması 3- 8 yıl kesintisiz eğitim 4- Kuran kurslarının kapatılması 5- kat sayı adaletsizliği 6- dindar olarak bilinen insanların TSK, Emniyet vs. kurumlardan uzaklaştırılması 7-İslami hassasiyeti olan özel sektördeki kurumlara boykot uygulanması, (28 Şubatın bu ekonomik maliyetinin 100 Milyar USD olduğu tahmin ediliyor.) 8- düzmece suçlamalarla pek çok Müslümanın cezaevlerine atılması, (Halen cezaevlerinde Sivas Davası mağdurları başta olmak üzere birçok Müslüman bulunmaktadır.) 9- İslami hayat tarzının medyada sürekli aşağılanması şeklinde kısaca sayılabilir.
Darbeye karşı direniş adına İmam hatip eylemleri, sabah namazı buluşmaları, Beyazıt-üniversite başörtüsü eylemleri başta olmak üzere hukuk merkezli çabaları zikretmek mümkündür. Ancak en önemli husus ise İslami kimlik ve İslami hareket perspektifinin en belirgin şekilde Türkiye tarihinde 28 Şubat eylemlerinde ortaya konulmuş olmasıdır. Bu kazanım bugün de Müslümanlar için çok değerlidir.
28 Şubat 1997 Darbesi'nin kronolojisine gelecek olur isek;
30 Ocak 1997'de Sincan Belediyesi, Kudüs gecesi düzenledi. Belediye Başkanı Bekir Yıldız, İran elçisinin geldiği gecede sahneye cihad oyunu koydu.
5 Şubat'ta Sincan'da 20 tank ve 15 zırhlı araç geçişi oldu.
5 Şubat'ta Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Erbakan'a mektup gönderdi.
28 Şubat'ta MGK toplantısı 9 saat sürdü. MGK laikliğin Türkiye'de demokrasi ve hukukun teminatı olduğunu vurguladı. Kararda, laiklik için yasaların uygulanması istendi.
13 Mart'ta Erbakan, MGK kararlarını imzalamak zorunda kaldı. Ve tarihi manşet atıldı…
21 Mayıs'ta Yargıtay Başsavcısı Savaş, "İç savaşa sürüklüyor" dediği RP'nin kapatılması için dava açtı.
8 Haziran'da Erbakan başbakanlığı Tansu Çiller'e devretmek için istifa ettiğini açıkladı.
30 Haziran'da Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit ve Hüsamettin Cindoruk'la birlikte ANASOL-D hükümetini kurdu.
Ama pes edilmedi ve direniş, 1000 yıl sürecek denen 28 Şubat darbesini 10 yıl içinde ciddi anlamda geriletildi. Halk 28 Şubat mantığına en büyük darbeyi seçimlerde vesayetçi partileri meclise sokmayarak gösterdi.
Bugün artık 28 Şubat birkaç marjinal çevre hariç kimse tarafından açıktan savunulamıyor. Yine de 28 Şubat sürecinde açıktan darbeye ve cuntacılığa tavır almamış kimi muhafazalar kimse ve çevrelerin bugün gelinen noktada kendilerini konumlandırmaya çalıştıkları ‘darbe karşıtı’ konum oldukça trajikomik bir görüntü oluşturmaktadır.
Bu ‘her dönemin kazananı’ olmak isteyen tiplerin mide bulandıran hallerinin, her dönem tavizsiz bir şekilde direnişten yana tavır alan Müslümanların çabalarının üstünü örtmesine müsaade etmemeliyiz. Gelecek nesillere miras olarak bırakılabilecek en iyi şey direniş ruhu ve ahlaki meşruiyet olacaktır!
Ömer Bitlis / HAKSÖZ HABER