Hafta sonu düzenlenen eğlenceli geziye Tatvan Liman Başkanı Abdurrahman Aki, Bitlis Eren Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Demirtaş, Van Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Necdet Takva, Başkan Yardımcısı Yavuz Karaman, Bitlis Eren Üniversitesi Özel Kalem Müdürü Oktay Subaşı, Bitlis Eren Üniversitesi'nden akademisyenler, TSO üyeleri ve basın mensupları katıldı.
Tatvan Liman Başkanı Abdurrahman Aki, geziyi çok önemsediklerini, Van Denizi havzasında bulunan il ve ilçelerin muhakkak Van Denizini keşfetmeleri gerektiğini vurguladı. Gezinin temasının "Denizden Kıyıya Bakmak" olduğunu belirten Aki, yetkililere de çağrıda bulundu.
Van Tso Başkanı Necdet Takva, eşsiz güzellikte olan bu koyların değerlendirilmesi gerektiğini ifade etti. Takva, oda olarak ellerinden gelen bütün desteği vermeye hazır olduklarını belirtirken Ticaret Sanayi Odası'nın tek başına yeterli olmayacağını Van Denizi havzasında bulunan il ve ilçe amirlerinin, bu koyların turizme açılmasıyla ilgili somut adımlar atması gerektiğini dile getirdi.
İşte o gezide yapılan açıklamalar:
Abdurrahman Aki (Tatvan Liman Başkanı): Bütün Van Gölü üzerindeki deniz bizde kayıtlıdır. 460 km Van Gölü'nden sorumluyuz. Bizim Van Gölü'nü aslında keşfetmemiz lazım. Van Gölü'nde öyle koylar var ki o koyları başka bir yerde bulamazsınız kendine has ve özgüdür. Nebati ile çiçekleriyle, yapısıyla ve tarihi dokusuyla Van Gölü kenarında her birinin ayrı bir güzelliği ve tarihi var. Dolayısıyla sadece Akdamar dan ibaret değildir. Çok güzel koyları vardır.
Buradaki deniz sektörünün büyümesi için Altınsaç, Ağin ve İnköy dediğimiz bölgelere iyi bir gözle, ticari bir gözle bakılması lazım. Buralara yatırım gelmesi lazım ve muhakkak ulaşım deniz yoluyla olmalıdır. Yani tarihi dokuya dokunmadan bunu yapmak lazım. Ulaşımı denizden yapmak gerekiyor ki hem deniz sektörü gelişsin hem de o bölgedeki güzellikler ortaya çıksın. Gezimizin teması da "denizden kıyıya bakıştır" Siz kıyıdan denize baktığınızda masmavi bir yer görürsünüz ama denize çıkıp kıyıya baktığınızda kıyıdaki hem güzellikleri görürsünüz hem de yapmış olduğunuz tahribatı görürsünüz. Siz Edremit kısmına baktığınızda karayolları yapmışsınız ama sahillerimizi bitirmişiz. Dolayısıyla oradaki tahribatı ancak denizden görebiliriz. Van'da bir farkındalık yaratmalıyız. Van, Tatvan, Erciş, Adilcevaz bu kıyıda yaşayan herkes arkamızı dönmüşüz ve küs yaşıyoruz. Bizim denize dönmemiz lazım denize neler verdiğimize bakacağız. Denizden ne alabiliriz. Bu deniz başka bir toplumun elinde olsa burayı çok farklı göstereceklerini hepimiz biliyoruz.
Van'dan Tatvan'a deniz yoluyla ulaşımı çok rantabl görmüyoruz. Turizm noktasında bölgesel olarak çok daha faydalı olur. Karayolları çok gelişti 1 saatte Van'dan Tatvan'a gidiyoruz. Deniz yolu olsa bu 3 saati bulur. Bunlar insanları yoracak. Bizim istediğimiz günübirlik turizm noktasında gemilerin çoğalması gerekiyor.
Halkı denizle buluşturmamız lazım. Yanaşma iskeleleri yapılması lazım bu alanlara. Bunun içinde bizde uğraş veriyoruz. Özellikle Van'da Ulaştırma Bakanlığının yapmış olduğu çok büyük bir marina var. Dolayısıyla gemi barınakları ile ilgili bizim bir sıkıntımız kalmadı. Bizim istediğimiz kamu veya özel buraların halka açılması ve turların çoğalması gerekiyor. Her gün onlarca tur yapılması temennimiz.
Oktay Subaşı (Bitlis Eren Üniversitesi Özel Kalem Müdürü): Van Gölü'nün etrafında bulunan koyların her biri birbirinden muhteşem. Özellikle Akdamar Adası'nın üst kısmından başlayıp Tatvan'a, Reşadiye'ye kadar uzanan bir koy grubu var buralar gerçekten çok ama çok muhteşem yerler. Ağin, İn köyü, Altınsaç koyu, buraların gezilip görülmesi gereken yerler. Buralar çok bakir yerler çok tanınmıyor. Buralar tanınırsa Van ve bölge için çok faydalı olur. Mavi turda gezilen yerlerin buradan daha güzel yerler değil. Bir kere buralar daha tüketilmemiş, en güzel tarafı bu. İnsanların burayı tahrip etmesinden korkuyorum acaba böyle mi kalsa diye düşünmüyor değilim. Sonuçta bu güzellikleri bölge halkının buraları daha iyi bilmesi gerekiyor. Ulaşım konusunda şöyle bir endişemiz var. Ağin mezrasına karayolu ile ulaşım yok, İn köyü'ne kadar var. Oradan patika bir yolu ile Ağin'e ulaşılıyor. Araçların burayı tahrip edeceği endişesi oluştu. Bence de buranın ulaşımı sadece deniz yolu ile olmalı araç girmemelidir. Mutlaka buraların tanıtılması gerekiyor. Eğer iyi bir tanıtım olursa sadece insanlar yurt içi ve yurt dışından burayı görmek için Van'a gelir.
Prof. Dr. Mehmet Demirtaş (Bitlis Eren Üniversitesi'nde Akademisyen): Bitlis Eren Üniversitesi'nde Öğretim Görevlisiyim tarihçiyim, daha fazla Osmanlı sosyal ve ekonomik tarihi ile İstanbul'da Osmanlı esnafı ve Doğu Anadolu nufüs hareketleri ve demografi ile ilgili çalışmalar yapıyorum. Yerel tarih çalışmalarında ise Van Gölü havzası, Van, Bitlis, Van Gölü denizinin tarihi isimli kitapları yazdım. Bir de Tatvan tarihini yazan bir araştırmacı olarak kendimi anlatabilirim.
''Van Gölü havzası bir büyük hazinedir. Bu hazineni yeterince tanıtılmadığı ortadadır. Dünyada bu kadar büyük bir hazineye sahip olan bir başka ülke yok. Dünyada Van Gölü benzeri bir göl yok. Bu sadece doğal zenginliklerle izah edilecek bir durum değil. Bu havza tarihi ve turistik yerleri olan bir havzadır. Nemrut krater gölü ve Van Gölü havzasındaki koylar el değmemiş bakir koylardır. İnsanlar çok bunların farkında değiller. Bu durumun kar mıdır zarar mıdır? Tartışılır. Zarar da olabilir. İnsanlarımız çevre bilincine sahip olmadığı için kısa süre içinde çevreye zarar veriyorlar. Çevre kirliliği insanın olduğu her yerde kendini gösteriyor, tahribatta var, kilise kalıntısının içini kazmışlar. Bakir alanların bilinmemesi belki bir avantajdır. Gelecek nesillere belki böyle aktarılabilir. O açıdan iki yönlü düşünülmesi gerekiyor. Koruma tedbirleri yeterli olursa tanıtılması gerekiyor.''
Her şey den önce yerel yönetimlerin kendi üzerine düşeni yapması lazım. Yerel yönetimlerden kastımız belediyeler başta olmak üzere Valilikler, kaymakamlıklardır. Görevleri sadece şehri idare etmek değildir. Coğrafyayı bütün dünyaya tanıtmak gibi bir görevleri de vardır. Zaten artık çağımızda en önemli gelir kaynakları arasında turizm yer alıyor. Bizim bölgemiz Türkiye'de özel bir yerde turizm açısından hatta dünyada sayılı bölgeler arasında yer alıyor. Buranın tanıtımı yapılırken koruma tedbiri de alınmalıdır. Tedbir dediğimizde kâğıt üzerinde bir takım düzenlemeler yer alır. Düzenleme yetmez bu düzenlemelerin aktif bir biçimde uygulanması gerekiyor. Örneğin bir yer sit alanı ilan ediliyor, sit alanı ilan edildikten sonra tahribat devam ediyor. Normalde bir yer sit alanı ilan edildikten sonra oraya hiçbir şekilde dokunulmaması icap eder. Bizde böyle olmuyor sit alanı ilan edilen bölgelerde belli oranlarda yapılaşmaya izin veriliyor. Orada koruma tedbirleri kâğıt üzerinde var ama pratikte sıfır maalesef. Yaptırım uygulanması lazım şarttır bu. Bu olmazsa elimizdeki nimet kayıp gidecek.
Ben şu felsefeye inanıyorum: "İnsan tanımadığı, bilmediği bir şeyi sevemez, sevmediği bir şeyi de koruyamaz." Önce bilinç sonra sevgi, sonra koruma. İnsanlar önce tanıyacaklar tanıdıkça ne denli değerli olduğunu görecekler sevecekler sevdikçe de koruma bilinci gelişecek.
Bu koydaki kiliselerin büyük bir bölümü tescilli değil. Yani burada siyasi sebepler var. Akdamar Adası ve Kilisesi Van turizmini tek başına ayakta tutuyor. Burada "Sen George manastırı" Göllü Ovası'nda var. Bu bölgede piskoposluğun merkezidir. Bütün buradaki Kilislerin merkezidir. Göllü ovası Van ile Tatvan arasında bir ovadır. O ovanın hâkim tepesinde bulunuyor. Çok sayıda kilise var. Çarpanak adasında var, İn Köyü'nde var. Bu bölgenin en büyük kilisesi "Sen George" manastırıdır. Bu manastırda papaz yetişiyor, eğitim veriliyor. Şu anda büyük oranda tahrip olmuş ve yıkılmış.
Şöyle düşünmek lazım kilise, cami, medrese, köprü gibi tarihi yapılar insanlığın ortak mirasıdır. Bunlar hiçbir ırka, hiçbir dine, mezhebe mal edilemez, sınırlandırılamaz. Biz Müslümanız ama kiliselerde bizimdir. Bizim dinimiz mabetleri korumayı bize emrediyor. Yani empati yaptığımızda camiler ne denli bizim için değerliyse gayr-ı Müslimler içinde onların ibadethaneleri böyledir. Burada dediğim gibi Ermenilerle ilgili siyasi çekinceler var. Fakat şu kesinki kiliselerin korunması Ermenilerin, tehdidini arttırmaz aksine azaltır. Çünkü ülkemiz aleyhine antipropaganda yapılıyor. Özellikle propagandanın kaynaklarından birisi de budur. Mabetlerimiz yok ediliyor söylemleri propagandalar yapıyorlar. Dolayısıyla meseleye tersinden bakmak gerekiyor. Biz bir şeye bakmayınca o yok olmuyor. Gözümüzü kapatsak da yok olmaz. Dolayısıyla varsa onun muhakkak korunması ve gelecek nesillere aktarılması lazım.
Necdet Takva (Van Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı): Bizi davet eden, bu geziye teşvik eden Abdurrahman Bey'in daveti ve planlaması şeklinde gerçekleşti. 5-6 ay önce Van TSO bünyesin Deniz Ticaret Odası temsilciliğini oluşturduk. Bu temsilcilikle beraber Van aslında kurumsal olarak bir deniz kenti unvanını da kazanmış oldu. 2004 yılından beri Tatvan'da bulunan liman başkanlığının da daha sonra belli bir oranda aktiviteleri oldu. Abdurrahman Bey'in gelişi, bölge insanı olmasıyla beraber, bölgeye duyduğu hassasiyet bizi bu gezide birlikte hareket etmeye itti. Doğrusu uzun zamandır planladığımız ama gerçekleştiremediğimiz bir geziydi. Ama bu tekne gezisi ile Gevaş'tan başlayan gezide anladık ki Van denizinin sadece bir Van denizi olmadığı koylarıyla, kıyıdaki muhteşem doğasıyla, karlı dağlarla beraber muhteşem yeşil vadilerin de olduğu, muhteşem sahillerin bakir kalmış alanlarıyla muhteşem bir coğrafyaya tanıklık ettik. Ben büyülendim diyebilirim. Bütün dünyayı bu güzelliklerle buluşturmanın yollarını aramamız lazım. Bizim bu bakir alanları dünyaya anlatmamız lazım. Bizim de bu isteğimiz güçlendi.
Biz kıyıdan ayrılırken bile tanıtıma başladık. Hem yakın çevremize hem de sosyal medyada buraları anlatmaya başladık. Tamamıyla bu tanıtımı Van TSO'nun yapması mümkün değil. Bütün kurumların, bütün bireylerin, coğrafyada yaşayan insanların burayı tanıtması ile ilgili zorunluluklarımız ortaya çıktı. Şunu söyleyebilirim bir önceki gün gibi değiliz. Çok daha farkında, çok daha bilgilerle donanmış, keşfedilmiş alanlarla ilgili bilgilerle donanmış bir haldeyiz. İnanın biz bir sonraki günde bu durumda olmayacağız daha çok anlatacağız buraları, daha çok tanıtacağız. Çektiğimiz görüntüleri, fotoğrafları başka insanlara ulaştırma çabasında olacağız. Eminim siz basın mensupları da öyle davranacaksınız. Sorumluluklarımız var, bu dünya harikası doğayı insanlara anlatmak zorunluluğumuz var.
Van Denizi, sadece Akdamar Adası ile sınırlı bir bölge değil. Van Denizi dünyanın tepesindeki denizdir. Sloganımız da şuydu: "Hiç kimse Van Denizi'nde yüzmeden ölmesin" Bu şifalı suda yüzmeden, bu koyları görmeden bu coğrafyaya yüz dönmesinler diyorum.
Hikmet Deniz (Grand Deniz Turizm İşletme Sahibi): 20 yıldan bu yana turizm sektöründeyim. İki yıldan beri turizm Van'da neredeyse bitme noktasındadır. Bölgedeki olaylar, çatışmalar, turizmi bitme noktasına getirdi. İnşallah bu kötü günler geçer Van yine canlanır. 2 yıl önceye göre çok kötüyüz. Geçen yıl sezonun yarısında itibaren yüzde 95'lerin altında zarara uğradık. Bu sene de hala durum kötü. Bir buçuk yıl oldu tesislerimizde yabancı turist görmemişiz. 2 Yıl önce nereden bakarsanız günde 5 tur yabancı turlarımız vardı. Avrupalı, Amerikalı, Japon'u hep Van'a gelirdi. Bu yıl daha bir turist görmedik.
''Geçen sene Mart ayında itibaren dağcı grupları ağırlıyorduk. Günde 2-3 grup bu sene onlarda gelmedi. Van'a gelen turistlerin yüzde 90'nı Akdamar'ı ziyaret ediyorlar. Onlarda Grand Deniz'den adaya geçiyorlar. Bizim bir sıkıntımız da şudur: Özel idareden Van Büyük Şehir Belediyesi'ne geçen deniz otobüsleri, Edremit'ten Adaya yolcu taşımakta onlar bizi çok zarara uğrattı. Bu konuyu Sayın Genel Sekretere ilettim bir toplantı yapacağız umarım bu durumda düzelir. Kendi yağımızda kavruluyoruz. İnşallah barış yeniden bölgeye gelmesi ve turizmin canlanması. Barış gelirse yerli turist'te gelir yabancı turist'te gelir. Kimse cesaret edip bölgeye gelemiyor bu süreçte bizde barışın gelmesi için elimizden geleni yapmaya hazırız.''
KAYNAK GAZETE VAN