ZOZAN ÖZGÖKÇE:

KADINA FARKLI BiR BAKIŞ!

VAN 6.12.2013 09:13:08 0
ZOZAN ÖZGÖKÇE:
Tarih: 01.01.0001 00:00


Kadın^erkek eşitliğinin sıklıkla tartışıldığı günümüzde, Kürt kadınına yönelik tartışmalar çeşitlilik arz ediyor. Kürt kadınını feminizm çerçevesinde ele alanlar da var, Kürdistan'ın özgün koşullarını baz alarak ayrı bir tartışma alanı açanlar da. Kendi özel yaşamında da örnek sorunlar yaşayan Van Kadın Derneği yöneticisi Zozan Özgökçe de, her iki görüşü yoğurarak daha objektif bir bakış sunuyor.




1999 yılından bu yana Türkiye´de ve uluslararası düzeyde kadın hakları konusunda çalışma yürüten ve 10 yıldır da Van´da, Mali Müşavirlik yapan Zozan Özgökçe, kısa yaşam öyküsünü, Kürtlerdeki kadın sorununu ve kadın hakları konusunda yürüttüğü çalışmaları anlattı.


Röportaj: Adil HARMANCI
 
Kendinizden kısaca söz eder misiniz?

Van´da doğdum. Babam ve annem devlet memuru olduğu için okul yıllarımı çeşitli illerde geçirdim ve yaşadım. Doğu Akdeniz Üniversitesi Ekonomi Bölümü mezunuyum. Okuldan sonra ilaç sektörü, gıda sektörü ve bir bankada kısa süreliğine çalıştım, ayrıca İngilizce öğretmenliği yaptım. 10 yıldır Mali Müşavirim, mesleğimi Van´da icra ediyorum. Gönüllü olarak da kadın hakları alanında çalışıyorum. 

Bir kadın olarak ilk ne zaman eziklik his ettiniz?

´Yaşamım boyunca hissetim´ demek isterdim. Ama maalesef böyle diyemiyorum. Diyemiyorum çünkü o kadar çok ezik yaşamışım ki bunu kanıksamışım ve bunun normal olduğunu düşünmüşüm.
Maalesef 25 yaşımdan sonra yaşamım boyunca ezilmiş olduğumu hissettim, fark ettim, hep yaşamımı ve kadınların yaşadıklarını sorguladım. 

Kadın toplum içinde genelde ikinci sırada bilinir, siz ne zaman ikinci sıradan sıyrılmaya çalıştınız? 

Aslında hala sıyrılmaya çalışıyorum. Ben kurtulmuş kadın değilim. Kadın olarak maalesef hayatımın birçok kesiminde ikinci sıradayım. Sokaktan tutun iş hayatıma kadar maalesef bir kadın olarak ayrımcılık yaşıyorum. Üniversite mezunu olmam veya kendime ait bir işimin olması beni kurtulmuş veya sıyrılmış olmaktan alı koymuyor. Hatta bana yapılan veya kadınlara ailede, okulda, iş yaşamında, sokakta yapılan ayrımcılığı görebildiğim ve kanıksamadığım için toplum tarafından üçüncü hatta bazen dördüncü sırada yer alabiliyorum.
Toplum, onun değerlerini eleştiren, değiştirmeye çalışanları yalnızlaştırıyor. Ben de bunu çok derinden yaşıyorum. Sanıyorum yaşamım boyunca bu ayrımcılığa karşı mücadele edeceğim.

Yaşamınızda sizi psikolojik olarak olumsuz etkileyen olaylar oldu mu?

Derneğe gelen veya yaşamımda kadınların yaşadığı ve birlikte mücadele ettiğimiz birçok olaydan olağanüstü derecede etkileniyorum tabii. Biz kadınlara çocukluğumuzdan beri yüklenen roller bizi yaşamımızın hiçbir döneminde bizi bırakmıyor. Benim de içime işleyen bu kadınlık durumları yani yaşamıma hakim olan özgüvensizlik, korku, beni psikolojik olarak çok etkiliyor. Yine bana öğretilen tüm geleneksel kurallar yaşamımı hala şekillendiriyor. Bazen oturup kendimi sorguluyorum. Bu anlamda ve hep cevabım kadın olarak toplumun bana öğretileridir. Bu öğretiler maalesef benim yaşama karşı kolumu kanadımı kırmaktadır. Kız çocuklarımıza itaatkâr olmayı, yalnız başına bir şey yapamayacağını, kız olduğu için tek başına bir yere gitmemeyi, yaşamını aile kurmaya yönelik şekillendirmeye özendirirsek tabiî ki bu eşitsizliği pekiştirmiş oluruz. ´Aslan oğlum, sen erkeksin, erkekler ağlamaz´…
Hatta şanlı şöhretli sünnet düğünleri yapmak oğlan çocuklarını yaşama hazırlarken, biz daha çocukken kendimizi değersiz hissediyoruz. Bu değersizlik bizim yaşamımızı zaten tutsak ediyor. Biz kız çocukları regl olduğumuzda bundan utanıyoruz, bize ayıp öğretiliyor büyüyene kadar. Sokaklara bakın aynı yaşlardaki kız çocukları ile oğlan çocuklarının yürüyüşleri bile çok farklı. Kız çocukları ve kadınlar ne kadar özgüvensiz, korku ile yürüyorlarken oğlanlar ve erkekler ne kadar özgüvenli hatta sokakların gerçek sahipleri gibi davranıyorlar. Bizi sarıp sarmalayan ve davranışlarımıza yansıyan bu durumlar bile bizim psikolojik olarak baskılanmamıza sebeptir. 

Bu sorunları bilen ve birebir yaşayan biri olarak, kadın hakları konusunda ne tür çalışmalar yürüttünüz?

Ben 1999 yılından beri kadının insan hakları aktivistiyim. Aktivist olmak ta bir şekil misyonerlik gibidir. Her yerde kadın haklarını savunuyorum ve hayatımda kadına yönelik algıları bozmak için her davranışımı buna göre şekillendiriyorum. Ben ilk kadının insan hakları eğitim programına katıldım, daha sonra Uçansüpürge´nin yerel kadın muhabirliğini yaptım. Van Kadın Platformu´nda bir dönem çalıştım.
Daha sonra Van Kadın Derneği´ni 7 kadın ile kurduk. Yani örgütlendik. Dernekten sonra kadına yönelik şiddet, ayrımcılıkla mücadele etmeye karar verdik. Bize gelen başvurular ışığında özellikle aile içi şiddet, töre ve namus bahane edilerek kadın ölümleri, kadın intiharları, mülteci ve sığınmacı kadınlar üzerinde çalıştık. Bir kadın danışma merkezi açtık, kadınlara dayanışma zemininde danışmanlık yapmaktayız. Ayrıca mülteci ve sığınmacıların kalabildiği 17 yataklı bir misafirhanemiz var, yine kadınların yararlandığı bir dayanışma mağazasını çalıştırıyoruz. Bunun yanı sıra derneğimiz kadınlara bilinç yükseltmek amaçlı kadının insan hakları eğitim programlarını dernekte Kadının İnsan Hakları Yeni Çözümler Derneği kurumsal işbirliği ile uygulamaktadır.
Tüm bunların yanı sıra çeşitli kampanyalar yürütüyoruz. Tabii derneğimiz Muş, Bitlis ve Hakkâri´de de çalışmaktadır. Ulusal ve uluslar arası düzeyde panellere, çeşitli etkinliklere, televizyon programlarına katıldım. Kürdistan Kadın Hakları Projesi (KHRP) gibi uluslar arası kuruluşlarla ortak çalışmalarımız oluyor.

Bölge kadınına ilişkin düşünceleriniz neler, daha çağdaş bir toplumsal yaşam için neler yapılmalı?
Aslında Kürtler çağdaş toplumsal yaşama uyumlular, yurtdışındaki Kürtlere baktığımızda veya okuryazar Kürtlere baktığımızda hatta köylerimize baktığımızda Kürt köylüleri de oldukça medeni ve çağdaşlar. Kürtler ülke politikaları sebebi ile kasti bir şekilde geri kalıp, korkutuldular, yozlaştırıldılar. Bölgede büyük acılar yaşandı. Çok travmalar yaşandı.
Özellikle kadınlar kendi kültürlerinden, dillerinden yabancılaştılar. Kadınlar Kürt erkeklerine göre daha çok dezavantajlar yaşadılar. Travmaları gidermek gerekiyor her şeyden önce ve ciddi politikalar geliştirmek gerekiyor, bunun için de ciddi bir siyasi irade gerekiyor. 

Töre cinayetleri ve kadına yönelik şiddet olaylarının büyük ekseriyetinin bölgede olduğunu göz önüne alırsak, Kürtlerin şimdiye kadar kurumsallaşamaması kadına yönelik şiddetin bir nedeni olabilir mi? 

Elbette ki kendi toplumsal düzenini kuramayan bir halkın geleceği ne kadar sağlıklı olabilir ki? Kürtlere de zamanında dil, kültür ve hukuk alanında kendilerini örgütleme fırsatı verilmediği için, yani devlet ve iktidar olmalarına izin verilmediği için, bu bir ulusal ezikliğe ve düzensizliğe, dolayısıyla da kadına yönelik şiddet gibi, töre cinayetleri gibi anlayışların devam etmesine neden oldu. Kürtler her zaman yönetildiler, kendilerine ait bir yönetimleri olmadı. Kendi kaderlerini tayin edemediler. Dolayısıyla yabancı kültür ile öz kültür arasında bir yerde sürekli bir bocalama ve bir gelgit yaşandı.
 Kürtler kendi üniversitelerinde, kendi diğer eğitim kurumlarında, kendi dillerinden, kendi sorunlarını birbirlerine anlatma, çocuklarını, köylülerini, işçilerini bilgilendirme fırsatı bulamadılar. Kürt kadını da erkeği de kendi doğal kimliğine sahip olamadı hiçbir zaman.
Yabancı kültür ve dayatılmış kimlik bize olumlu hiçbir katkı yapmadı. Kürtler devletlerini ve düzenlerini zamanında kurmuş olsalardı dolayısıyla, kültürel olarak, çağdaşlık düzeyi olarak çok daha farklı bir yerde olacaklardı. Ve tabi konumuz olan kadına yönelik şiddet, kadın intiharları, töre cinayetleri gibi olaylar da bugünkü tarzda olmazdı.
Federal Kürdistan ile şunu gördük ki, Kürtler kendi kendilerini yönetebiliyor. Yönetirken de doğrular-yanlışlar ortaya çıkabiliyor, eleştirilebiliyor, özeleştiri yapılabiliyor. Bunlar toplumsal gelişmeye de yol açar. Bana göre, şu anki, özellikle kadına ilişkin düzenlemelerde eksiklikler var, ancak modernleşmeye, çağdaşlaşmaya yönelik çalışmalar biraz zaman alsa da olacaktır.