Zaman yazarı: Erdoğan'ın çok güçlü bir liderliği var

Mümtazer Türköne bugünkü yazısında Başbakan Erdoğan'ın güçlü yönlerini sıralarken en zayıf yönünü de masaya yatırdı...

VAN 1.05.2014 09:55:45 0
Zaman yazarı: Erdoğan
Tarih: 01.01.0001 00:00


Liderlik zaafı

Ciddiye almak yerine, derin ve rutin hale gelen dağınıklığın ve kontrol kaybının işaretlerinden biri olarak yorumlamak lâzım. Türkiye liderlik zaafı ile karşı karşıya.

Başbakan, Amerikan PBS kanalına verdiği röportajda Hocaefendi’nin iadesini, hiç olmazsa sınır dışı edilmesini beklediğini vurguluyor. ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsünün basın toplantısında, bu konuda sorulan sorular karşısında o kadar fazla bocalaması şaşkınlığından olmalı. Türkiye’de bırakın mahkeme kararını, açılmış herhangi bir soruşturma ve resmî bir iade talebi ortada yokken Amerikalı sözcü ne desin?

Liderlik kurumsal bir yapıdır. Tek kişinin yeteneklerine indirgediğiniz zaman ortaya dünyayı güldürecek böyle tablolar çıkar. Abdülkadir Selvi, iade talebi için mahkeme kararına gerek olmadığını, savcılık soruşturması açılmasının bile yeterli olacağını söylerken Başbakan’ın cadı kazanına arkadan istimi getirmeye çalışıyor; ancak tersine onu açığa düşürüyor. Ortada soruşturma bile yokken iade isteyen bir Başbakan’ı ne ile tevil edeceksiniz? 17 ve 25 Aralık’ta başlayan ama bir türlü yürütülemeyen yolsuzluk soruşturmaları Hükümet’e karşı bir “sivil darbe” imiş. Erdoğan, iade için gerekçe olarak bu soruşturmaların başlamasını gösteriyor. ABD’de kuvvetler ayrılığı prensibi işlediğine göre iade veya sınır dışı için yargı kararı lâzım. Obama istese de “stratejik ortak” sıfatı ile Erdoğan Hükümeti’ne bu “iyiliği” yapamaz. ABD yargısı, önce bu soruşturmaların Hükümet’e yönelik bir darbe teşebbüsü olduğuna karar verecek, sonra da Hocaefendi ile bağını araştıracak ve iade talebine cevap verecek. Aslında fena fikir değil; ABD’den birkaç savcı ve yargıç ithal edip bu soruşturmaları sonuçlandırsak nasıl olur?

Liderliğin kurumsal dayanakları çökmüş durumda. Erdoğan tek kişilik bir oyun oynuyor. Neden AK Parti’de Başbakan’ın nefret söylemini, son zamanlarda yıldızı parlayan iki kişi dışında tekrarlayan kimse yok. Girdiği fuzulî polemikten sonra, Alman Cumhurbaşkanı için kendisinin “rahip”, medyasının ise “paralel” sıfatına el atması bir tükenmişlik ifadesi değil mi? Demokrasilerde kahramanlar yetişmez, siyasette büyük dehalar da pek görülmez. Demokrasiler sıradan insanların rejimidir. Sıradan birini lider haline getiren yegâne yetenek ise ortak akla dayanmasıdır. Başbakan’ın çevresindeki ortak akıl ona ulaşabilse, hiç “sınır dışı” veya “iade” lafları edip kendisini ve ülkesini dünyaya rezil eder mi?

Sorun giderek kronik hâl alıyor. Erdoğan 2011’den sonra yoğunlaştırılmış bir liderliğin içine her şeyi boca ederken hukuka yer bırakmamış. Zarrab’ın geçen hafta söyledikleri bu liderliğin sağlam ipuçlarını barındırıyor. Başbakan, bu “hayırsever işadamı”na Türkiye’nin cari açığını kapatma görevi veriyor. % 15 gibi dişe dokunur kısmı -şayet söyledikleri doğru ise- yolsuzluk iddialarının merkezinde yer alan bu işadamı eliyle kapatılıyor. Sanal bir gıda ticareti veya tonlarla ifade edilen rakam gibi -altınların değeri kazandırdığını söylediği paradan düşük olsa da- gerçekte pek ticarete benzemese bile derde deva oluyor mu? Ülkede enflasyon ve faiz hadleri düşük kaldığına göre oluyor. 30 Mart seçimlerine birkaç gün kala döviz fiyatlarındaki ani düşüşü yasal piyasa kuralları içinde açıklayabilecek bir iktisatçıya rastladınız mı? Bu liderliğin bir imam-hatip davası var ve bu dava için yurtdışından tek kalemde yüz milyon dolar bağış geliyor.

Erdoğan’ın çok güçlü bir liderliği var; ekonomiden istihbarata, din eğitiminden medyaya kadar birçok aracı mutlak şekilde kontrol ediyor. Tek eksiği hukuk. Bu kadar denetimsiz bir liderliği normal hale getirecek bir hukuk icat etmek imkânsız. Ancak başka bir sorun daha var. Yolsuzluk soruşturmaları, bu güçlü liderliği darmadağın etmiş. Başbakan şimdi başına bela olan hukuk eksikliğini telafi etmek için ülkenin her yerini hukuksuzlaştırıyor. Hızını alamıyor ve ABD’ye kadar uzanıyor. Gücün, iktidar sahibi elinde zaafa dönüşmesi işte buna deniyor