Yusuf Kaplan'dan sert çıkış!

'BURASI SÖMÜRGE ÜLKESİ Mİ?'

VAN 19.09.2014 11:35:11 0
Yusuf Kaplan
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Yenişafak Gazetesi yazarı Yusuf Kaplan bugünkü yazısında İmam Hatip konusunda Batı karşılaştırmalı çok sert eleştirilerde bulundu.. 
İşte Yusuf Kaplan'ın "Burası, sömürge ülkesi mi?" başlıklı o yazısı:

Burası, sömürge ülkesi mi?

Beyni sulanmış biri, İHL'leri 'câhilliğin kutsandığı yer' olarak lanetlemiş!

Şunu iyi bilelim: İHL'ler bu ülkenin 100 yılını kurtardı! Bu topluma 100 yıl kazandırdı.

Bütün eleştirilecek yanlarına rağmen, henüz koruyucu konumdan kurucu konuma geçememesine rağmen İHL›ler, bu toplumun varlık nedenini, ruh köklerini, anlam haritalarını, kısacası geçmişini ve geleceğini temsil eden İslâm'la ilişkilerimizin sıfırlanması girişimlerinin önüne set çekti.

Türkiye'yi Batı kültürünün sığ, posası çıkmış, yozlaştırıcı ürünlerinin arenasına dönüştürmekten başka bir şey yapamayan, bu ülkeyi ruh kökleri kurumuş, fiilen işgal edilememesine rağmen içeriden zihnen işgal edilmiş bir ülke hâline getirerek tarihî yürüyüşümüzün önüne inanılmaz engeller çıkaran, sığ, ezberci ve simülatif seküler çevrelerin korkuları bundan!

BATI'DAKİ BÜTÜN OKULLAR İHL GİBİDİR

12 yıl Londra'da yaşadım. Dünyayı, bu arada Avrupa'yı karış karış dolaştım. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Sadece İngiltere'de değil, Batı ülkelerinde bütün okullar İHL gibidir.

Batı'daki bütün eğitim kurumları, anaokuldan üniversiteye kadar, çocuklarına kendi ruh köklerini öğretir, değerlerini sevdirir, ideal verir.

Bizde 90 yıldır tam tersi bir durum geçerlidir.

İyi de neden?

VAROLUŞSAL BİR SORUN!

Türkiye'de İslam'dan söz edildiğinde, çok küçük ama yüzyıldır bu ülkenin entelektüel, kültürel, ekonomik ve siyasi hayatına, medyasına hükmeden, çeki düzen veren bazı çevrelerin tüyleri diken diken oluyor!

Türkiye'nin henüz konuşmadığı ama bir gün mutlaka konuşmak zorunda olduğu en temel sorunu, eğitim sorunudur. Eğitim sorunu, bizim en temel varoluşsal sorunumuzdur.

Türkiye'de her alanda olduğu gibi, öncelikli olarak eğitim alanında, sömürgeci bir zihin yapısı hakimdir ve bu sömürgeci kafa, eğitimde de, medyada da, kültür, sanat ve düşünce hayatında da Batılılar tarafından fiilen sömürgeleştirilemeyen Türkiye'yi, zihnen sömürgeleştiriyor. Eğitim, kültür, düşünce, sanat ve medya hayatına hükmeden Arşimet noktasını yitirmiş, pergelini şaşırmış bu sömürgeleşmiş entelijansiya, bizim ruh köklerimizi yerle bir ediyor, çocuklarımızı yabancılaştırıyor, burada sadece Batı kültürünün acentalığını yaptığı için bizi zihnen sömürge ülkesi haline getiriyor. Bu ülkeyi Batı kültürünün posası çıkmış sığ, yoz ve çözücü ürünlerinin tepe tepe tüketildiği bir arenaya dönüştürüyor.

Sonuçta yaratıcı yeteneklerimizi yok ediyor. Kendi medeniyet dinamiklerimiz üzerinden gerçekleştirebileceğimiz bütün entelektüel, kültürel ve sanatsal atılımların önüne de set çekmiş oluyor böylelikle.

Dünya tarihinin akışının değiştirilmesinde kilit rol oynamış, Selçuklu ve Osmanlı medeniyet tecrübelerinin çocukları, neden kendi medeniyet dinamiklerinden uzaklaştırılan, kendi-kendini sömürgeleştiren bir eğitim sistemine mahkûm edilir ki?

PARDON, BURASI NERESİ?

Bakın, bizim laikliği ithal ettiğimiz Fransa'da bile okulların üçte biri Katolik Kilisesi'ne aittir!

Türkiye'de benzer bir şeyi düşünmek bile aforoz edilmeniz için yeterlidir!

Yine Batı'da çocuklar, kiliseye götürülerek din eğitimi alırlar. Bizde benzer bir şeyi dillendirmeye kalkışamazsınız bile. Linç edilirsiniz anında oracıkta!

İyi de neden?

İnsan, sormadan edemiyor: Burası sömürge ülkesi mi?

YOKOLMAMAK İÇİN KÖKLÜ BİR EĞİTİM SİSTEMİ ŞART

Türkiye'de yeni Gazâlî'ler, yeni Yunus'lar, yeni Sinan'lar, yeni Itrîler, yeni İmam-ı Azam'lar yetiştirecek, kendi derin ve zengin medeniyet dinamiklerimiz doğrultusunda kurulacak, öncü kişiler, çığır açıcı düşünürler, sanatçılar yetiştirecek kalibrede bir eğitim sistemi inşa edemezsek, yok oluruz.

Hele de postmodern popüler, sığ, yoz, hızı ve hazı kutsayan neo-liberal kültürün bütün dünyayı kasıp kavurduğu, bütün değerleri değersizleştirdiği bir yok oluş mevsiminde, kendi medeniyet dinamiklerimiz ve ilkelerimiz çerçevesinde kurulacak çaplı, yüzyılı hazırlayacak köklü, kişilikli, çığır açıcı bir eğitim sistemine su kadar, ekmek kadar ihtiyacımız var.

Zira bu yıkıcı, çözücü postmodern popüler kültürün önünde ancak böyle bir eğitim sistemiyle 

biz
durabiliriz ve insanlığın önünü müslümanlar olarak
biz
 açabiliriz yalnızca.

Burası, sömürge ülkesi değilse, âcilen eğitim sistemini, medya rejimini ve kültür dünyasını, bizim insanlığın önünü açmamızı sağlayacak şekilde, köklü medeniyet tasavvurumuz ekseninde silbaştan yeniden yapılandırmak zorundayız.