YERYÜZÜ SÜRGÜNÜ AKIL

MEHMET MORTAŞ

VAN 9.10.2015 09:57:12 0
YERYÜZÜ SÜRGÜNÜ AKIL
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Zamanın ötesinden kurtarıcının gelmesini bekleme ey akıl,  vicdanını ve akletmeyi her an diri tut, öğüt al kâinat kitabından ve yeryüzünde yaşananlardan.
 
Akıl ve ruhun münasebeti değil miydi bizleri bu hallere sürükleyen. Yeryüzüne ilk sürgünlüğümüzdü aklın ekâbir madde bağımlılığı. Her şeyi bilen, kendisine verilen kelimenin künhüne varamayan akıl değil miydi? Maddeyi madde bağımlılığı gibi kullanan, hiç ölmeyecek menkıbeler ile bilginin bilgisizliğini üreten sen değil miydin akıl. Vesveseler ile doldurulmuş, adını bilmediğimiz serüvenlerin peşinde koşturdun bizleri, dünyanın bilinmezliklerini yorumlamaya çalıştın, anlamı anlamsızlaştırmaya söyle ey akıl kendi kendini bilmezken dünyanın boşlukta niçin durduğunu anlamak istemen niye.
Sana bahşedilmiş sözcükler ile medeniyetler kurdun, ülkeler fethettin, tabiatı dize getirdin, bir kelimen ile yığınların akli melekelerini sekteye uğrattın, insanların gece düşlerinde senden çektikleri nedir ey akıl. Büyük ve tek doğru olan doğruluk nehrini çeşitli halüsinasyon kelimeler ile yüzlerce yıl çarpıtarak samirinin buzağısı gibi anlattın, belamın düşüncelerinde saklandın, calutun sahte cengâverliği gibi davrandın yeryüzü sürgünlüğümüz senin yüzünden değil mi ey akıl.
Vicdanın sesi ezilmişlerin, hor görülmüşlerin, yerinden yurdundan kovulmuşların, haksız yere öldürülmüşlerin sesiyken, sessiz, dumura uğramış, iç dünyasına bir haber göndermeyen gönderemeyen bir vicdan bıraktın. Yeryüzü sürgünlüğümüz olup bitenlere sağır, kör, duyarsız olma vicdansızlığı değil mi.
Gaybı sonbaharda sararmış yapraklar altında yatan anatomik ölümlere sığdıran, tabiatı kadavra gibi kullanan ve tabiatın muntazam ahengini doymamışlığın için mahfeden sen değil misin ey kibirlenen akıl. Gündüz ile gecenin birbiri arkasına gelmesinde bilimsel verilerin ile geçirdiğin onca bilimsel serüvenden sonra halen niçin idrak edemezsin, niçin halen duygularımızda anlamadığımız veya tarif edemediğimiz kalbimizde, yeryüzünün bize ait olmadığını söylediğimizde vicdana savaş açarsın. Seni uyaranlar her an her zaman yanında.
Cehennem yolculuğuna çıkmamak belki bir bülbülün güle söylediği aşktan, kışın bembeyaz ölümü ilkbahara sevdasından, ilkbaharın bir ağacın tomurcuklanmasındaki heyecanından geçer. İki kere ikinin kaç ettiği değildir bizleri doğru yola götüren iki kere ikinin bizlere yüklediği idrak değil mi maddenin üzerinde bencil ve hoyratça davranan ey akıl. Biliyorsun yeryüzünün bütün aklı gelse, bir araya toplansalar, bütün teknolojik gelişmiş imkânlarını kullansalar, belki yüzyıl belki binyıl yeryüzünün en ücra köşelerinde laboratuar dahi kursalar bir sineği yaratmaya gücün yeter mi? Gücün yeter mi hazan mevsiminde ölmemeye.
Kaldır ve kafanı bak, hatta bütün teknolojik imkânlarını kullanarak, yeryüzünün bütün bilimsel çalışmalarını al getir en akıllınızı dahi, gökyüzünde bir çatlak bulabilir misin? Tekrar kaldır aklını dön o kibirlenmiş bilgilerin ile bütün âleme herhangi bir çatlak görebiliyor musun? Yenilmiş, bilimsel kelimelerin perişan bir şekilde etrafa saçılmış, hor ve hakir görülmüş bir şekilde öylece kalırsın kibrinin ortasında ey akıl.
Dünyayı evirdin çevirdin kuzeyden güneye, doğudan batıya, iskeletinin üzerine çamurdan giydirilmiş elbiseler ile dolaştın yüzyıllarca. Gölgeden savaşçılar ile dağıldın yeryüzüne demir atmak için. İskeletten kuleler diktin heva ve hevesinin doymak bilmez tapınaklarında. Duygularda gizlenenleri, taassuptan yapılmış düşünceleri görünmez çemberin etrafında hapsettin yol göstermedin uyarmadın uyarılması gereken gün için.
Zamanın ötesinden kurtarıcının gelmesini bekleme ey akıl,  vicdanını ve akletmeyi her an diri tut, öğüt al kâinat kitabından ve yeryüzünde yaşananlardan.