Yeni bir eğitim-öğretim dönemine girerken...

“Bir yandan doğru istikamet ararken, öte yandan laik-seküler eğitimin gönüllü talipleri konumuna düşecek kadar aksi bir güzergâh kullanma gerçeğiyle yüz yüze kalıyoruz.”

VAN 6.09.2014 00:15:03 0
Yeni bir eğitim-öğretim dönemine girerken...
Tarih: 01.01.0001 00:00

M. Masum Yokuş, arifesinde olduğumuz yeni eğitim-öğretim döneminden hareketle “Eğitim Sorunsalı” konulu bir yazı dizisini Islah-Haber okurları için kaleme aldı.

Söz konusu yazı dizisine bir girizgah niteliği taşıyan dizinin ilk yazısını ilginize sunuyoruz:

EĞİTİM ÜZERİNE- 1 



 Bilgi sorunsalı…

Yeni bir eğitim ve öğretim yılının arifesindeyiz.

Bu ‘arife’de oluşumuzun peşinden ne yazık ki bir bayram gelmeyecek. “Sevinçliyiz hepimiz, yaşasın okulumuz!” nakaratının, neredeyse bu yakın zamanda kaldırılan “andımız” kadar dayatılan bir yaklaşıma tekabül ettiğinin ne acıdır ki farkındayız. Gelin görün ki; bu farkındalığımız, işler halde bulunan devasa ‘eğitim çarkı’nın adam akıllı sorgulanmasına yetmiyor. Bu sorgulamayı yapacak ruh ve dinamizmden fersah fersah uzaktayız. Çünkü, daha düne kadar bu amansız çarkın içine dinî kimliğimizi muhafaza ederek dahil olmanın mücadelesini veriyorduk… İçine düştüğümüz türbülansın, sonuçları itibariyle Müslümanları paradoksa sürüklediği bir vakıadır. Bir yandan doğru istikamet ararken, öte yandan laik-seküler eğitimin gönüllü talipleri konumuna düşecek kadar aksi bir güzergâh kullanma gerçeğiyle yüz yüze kalıyoruz. Toplum, bu çarkı çevirme yetkisini elinde tutan devlet tekeline karşı kendini güçsüz hissediyor. Pozitivist temellere dayalı eğitim anlayışının okulu mabet karşısında konumlandırdığını ve en az mabet kadar kutsal gördüğünü biliyoruz. Devlet, bu alanı topluma bırakmayacak kadar önemli görüyor. Toplumun zihinsel kodlarını kendi iktidarıyla uyumlu hale getirmek için, okulları devlet eliyle inşa edilen toplumsal mühendisliğin aracı haline getiriyor. Hal-i hazırda vaki olan ve daha çok bir fabrika zihniyetiyle ele alınan okullar, endüstriyel gelişim ve nihai olarak kapitalist yaşam tarzının bir sonucu olarak ortaya çıksa da gelinen noktada sadece “ara eleman” yetiştiren bir mekânın ötesinde zihinsel kodları devletin bekasına ayarlanmış nesillerin inşasına beşiklik ediyor. Ve bu durum, zorunlu eğitim dayatması şeklinde icra edilerek, gerekli yasalarla tahkim ediliyor. Şahsiyetin şekillendiği ömrün bütün bir ilk dönemini rehin alıyor. Nihai darbeyi de bu rehin alınan dönemin sonunda vuruyor. Cahil/vasıfsız, eğitimli/vasıflı belirlemesi bu tezgâhtan geçip geçmemeye göre yapıldığından dolayı ömrünün en verimli çağını rehin alan bu sistemden alınan diplomalar/belgeler varoluşumuzun anlamına bir katkı sunmasa da değer kazanıyor. Adına bilimsel bilgi denilen ve daha çok maddenin fiziksel gerçekliğine projeksiyon tutan bir sürü malumat, insan için gerekli ya da gereksiz olup olmamasına bakılmaksızın insan neslinin “yegâne hakikat” malzemesi olarak müfredata sokuluyor. Bu müfredata iktidarın kutsalları maya şeklinde çalınarak, makul insan / makul vatandaş üretimi evrenden ve insanın varoluş hakikatinden bağımsız olarak “manasız” bir döngü şeklinde devam ediyor.

Peki, neden manasız? Bu soruya doğru cevap vermek için insanlık tarihi kadar eski olan bir problematiğe dikkat çekmek gerekiyor. Söz konusu problematik “bilginin kaynağı” ile alakalıdır. Zira okulun malzemesi bilgi, bilginin muhatabı da insan olduğuna göre, muhatabı olduğumuz bilginin kaynağı ve niteliği önem arz ediyor. Nesnesi haline getirildiğimiz bilginin kaynağı nedir ve bu bilgi hangi derdimize derman olmaktadır?

Görüldüğü gibi, bu soruyu cevaplamadan önce halledilmesi gereken sorunlu alanlarımız var: Bunlardan en önemlisi, ilahi bilgi (vahiy) ve taşıyıcıları (risalet müessesesi)’dir. Müslümanlar için “iman” meselesi olan bu mesele izaha kavuşmadan bu konuda yol almak pek mümkün görünmüyor. İslami yaşam tarzına (ed-din) kaynaklık eden vahyin ilk emrinin “oku” olmasıyla övünen Müslümanlar “Neyi, nasıl, niçin okuyalım?” sorularına yeterince eğilmedikleri ve bu soruları kendi düşünce dünyalarında sahih anlamda yanıtlamadıkları için; “oku” emri, salt seküler bilgiye uzanmanın bir motivasyon aracı olarak kullanılmaktadır. Bu trajedi, bizleri Batılı 

modern
 zihnin “bilgi algısı”nın tahakkümünü kabullenmeye götürmekte; zihin dünyalarımız akıl, deney ve hissin kaynaklık ettiği bilgi türleri tarafından sömürüye açık hale gelmektedir. Buna göre; bugün yaşadığımız en temel problem, bilginin kaynağına yaklaşımımızda yatmaktadır. Bu sürece nasıl dâhil olduğumuzun uzun bir serüveni var kuşkusuz!

Bu serüveni doğru anlamak için Batılı zihnin yaşadığı kopuşları ve en son onulmaz şekilde ‘ilahi olan'la arasına set çeken Aydınlanma sürecine dikkat çekmemiz gerekiyor. Burada Batılı zihnin geçmişinde hiçbir şekilde ‘tevhid düşüncesi’ ne muhatap olmadığını söylemek istemiyoruz. Tam aksine, sonradan ortaya çıkan bir kopuş serüveninden bahsediyoruz…

Kuvvetle muhtemel bir rivayete göre Hz. İdris dünyayı dört idari bölgeye ayırdı. Zeus adındaki valisini de Yunanistan’a tebliğ için gönderdi. Zamanla bu salih valiyi tanrılaştırdılar ve pagan inanışa döndüler. (Nitekim Mekke'deki Lat, Men’at, Uzza'nın da salih kişiler olduğu rivayet edilir). Nihayetinde Aydınlanmanın da kiliseye meydan okuyarak ortaya çıktığını biliyoruz. Üniversal manada düşündüğümüzde, doğusu ve batısıyla tarih boyunca ‘tevhid ve şirk’ mücadelesinin varlığını kabul etmek gerekir…

Bugün küresel manada yaşadığımız birçok sorunun temelinde Aydınlanma ile beraber ortaya çıkan anlam dünyası yatmaktadır. Üretilen bilgi; akıl, deney ve sezgiye dayalı olduğundan dolayı daha çok ‘nasıl’ sorusuna cevap aranmakta, ‘niçin’ sorusu bilinçli bir şekilde ıskalanmaktadır!

Tek başına akıl ve duyu organları insanları güneşe, aya, yıldızlara ve nihayet putlara tapınmaktan alıkoyamamıştır. O halde bu yetiler tek başına bizi hakikate taşıyamaz. Vahyi, bilgi kaynağımızın merkezine taşımak ve insanın anlam arayışı ile ilgili yolculuğa öylece başlamak durumundayız. Bu sonuç imanımızın da gereğidir. Tersinden söylersek; imanımız, bize bu sonucu emretmektedir.

Okuyucularımız, bu yazıyı “eğitim sorunsalı”na bir girizgâh olarak kabul etsinler. Bu konuya Türkiye özelinde eğitim sorunlarımız ve çözüm önerileri ile devam edeceğiz inşallah.