Yemen ile ilgili bilmediğiniz her şey bu makalede!

YEMEN MESELESİ, HUSİLER VE İRAN

VAN 26.01.2015 11:15:17 0
Yemen ile ilgili bilmediğiniz her şey bu makalede!
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Yemen konusunda elimden geldiğince, yazılardaki hassas bilgi yanlışlarına da değinerek, birkaç satır yazmaya çalışacağım. Teknik olarak soru ve cevaplar üzerinden gitmenin en iyisi olduğunu düşündüğüm için sorular sorup bildiğimce cevaplar vereceğim. 

 

  1. Husiler, Zeydi midir?

Husilerin Zeydi olduğu, dahası ‘Zeydilerin silahlı kolu’ olduğunu söylemek mümkün değildir. Bunu söyleyen kişi/ler Yemen’i ve içindeki durumu tarihsel metodolojiden bihaber ele almış demektir. Zira Husiler ile Zeydiler arasında belirgin farklar vardır. Gerek tarihsel gerek akidevi bu farkların bilinmemesi bu vahim hataya sebep olmuştur.  Bu konuda söylenebilecekler ise en kısa biçimde aşağı yukarı şunlardır:

  1. Zeydilik bilinenin aksine 12 İmam akidesine bağlı değildir. Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’e küfür etmezler. Bu özellikleri nedeniyle Şiiliğin ilk zamanlarında Emevilere karşı yalnız bırakılmışlardır. Husiler ise 12 İmam akidesine bağlı, Caferi ekol ile iç içe girmiştir. İlk üç halife onlara göre yalancı ve kâfirdir. Muhammed El Husi Zeydi kökenli olsa da zamanın mercilerinden Mecududdin El Müeyyidi’ye karşı çıkmış, bu karşı çıkış aynı zamanda siyasi bir durum da kazanmıştır.
  2. Husilere adını veren Muhammed El Husi üzerinden takiye esasına dayalı olarak kendilerini Zeydi olarak tanıtsalar da Husiler aslen – akide olarak – Carudiyye ekolündendir.
  3. Husiler ‘gaybtaki İmama’ inanırken Zeydilik bu inanca sahip değildir.
  4. Husilerde cemaatin önderi ‘kendiliğinden’ iken Zeydiler cemaatin imamında seyyidlik ararlar.
  5. Husiler İmam Ali akidesi dedikleri akide dışındakileri, ana akım Şiiler gibi, kafir sayarken Zeydiler bu görüşe sahip değildir. Arşivleri karıştırmayı ya da en azından birkaç rapor okumayı bilenler Zeydilerin Hanefi mezhebine yakın olduğunu ve seyyid kökenli Hanefi imamları kendilerine lider benimsediklerini görecektir.
  6. Husilerde imamiyet verasete dayalı iken Zeydilik imamlığı biat ve ilmi yetkinliğe dayanır.
  7. Aynı anda birden fazla ülkede birden fazla imamı meşru gören Zeydilerin aksine Husiler imam meselesinde Humeyni tezini savunur.

Bu açık farkları bilmeden, Husiler arasında Zeydiler de var diyerek, Husileri Zeydiliğin silahlı kolu ilan etmek ya da Zeydilik devamı olarak görmek sığ bir vur-kaçtan başkası değildir. Benzerlikleri de bulunan bu iki ekolün temelde edindikleri farkların Osmanlı zamanında vücud bulduğunu da eklemek gerekmektedir. Zamanında Sanaa’yı Şafi(Sünni)ler ile beraber kuşatan Zeydiliğin ekol imamlarından İmam Yahya Osmanlı Devleti’nin İtalya ile olan savaşında çıkarılan cihad fetvasına uyuyor. Zira Zeydilik Hanefi mezhebi ile mutezile arasında olup sadece İmam Zeydi’yi beşinci İmam (Halife) olarak görmekle Şii ekolüne dâhil ediliyor.

  1. Husiler, İran ve Arap Yarımadası. Husileri İran mı destekliyor?

Husilerin 20. Yy sonlarındaki etkinlikleri, özellikle Yemen’in birleşmesinden sonra daha da dikkat çekici biçimde İran eksenine kayıyor. Ne var ki bu kaymayı tek başına okumak da hataya neden olmakta. Çünkü Yemen’in kuzey komşusu Suudi Arabistan’ın Necran, Katif ve diğer bölgelerde Şii kökenlilere karşı uyguladığı baskı politikası kuşkusuz; özellikle Yemen sınırındaki Necran üzerinden; Yemen’de de hissediliyor. Yaklaşık 100 bin Şii nüfusa sahip ve Yemen ile sıkı bağları bulunan Suudi bölgesinden bugüne kadar 10 bin kişinin çeşitli yollarla Jawf, Marib ve Sanaa bölgesine kaçtığı biliniyor. Bu görece göçü, özellikle 1990’larda İran ile ilişkilerini güçlendiren Husiler karşılıyor ve hali hazırda Suudi Arabistan’ın baskı politikası ile keskinleşmiş olan kişileri birer savaşçıya dönüştürüyor.

Yemen’in Kuzey ve Güney olarak varlığını sürdürdüğü zamanlarda Zeydi kimliği altında yuvalanan ve Suudi Arabistan içi Şii bölgeleri ile ilişkilerini geliştiren Husi takipçilerinin İran Devrimi’nin kendisini tamamlanmış hissettiği ve Suudi Arabistan bölgelerinden aldığı göç dönemi ile ‘Kum’a yaklaştıkları’ dönemin kesişmesi İran’ı bir oyuncu olarak bölgeye getiriyor.

İran’ın devrimden sonra kazandığı mezhep karakteri ile gösterdiği yayılmacılığın bölgede tarihsel olarak Suudilerin temsil ettiği Vahhabilik ile Şiiliğin çekişmesi ayırdında kendisini bulduğunu söylemek İran açısından 1990’lar düşünüldüğünde doğru bir çıkarımdır denebilir. Bu minvalde, 2007’den sonra içeriği değişen İran politikasının Yemen’de Husiler ile mezhep linki kurduğu – İran’ın bölge üzerindeki açıklamalarından – anlaşılmaktadır.

İran’ın Hürmüz üzerinden ve Umman ile son üç yılda geliştirdikleri ilişkiler sayesinde Husilere aktif yardımlarda bulunduğu, çeşitli ülkelerdeki İran lobilerinin Husilerin 2007’de açtıkları medya araçlarının yayılımını sağladıkları, Abdülmelik Husi’nin konuşma ve yazılarını çevirerek servis ettikleri de biliniyor.

Bu konudaki en somut örnekler ise Yemen’de Husilerin Gadir-i Hum günü etkinliklerinde görülüyor. Bu etkinlikler sırasında Humeyni’nin konuşmaları, İran Devrim’i sırasında gerçekleştiği iddia edilen ajitatif olayların filmleri sunuluyor. Hizbullah ve eylemlerinin tanıtıldığı yine bu etkinliklerde imamiyet ve İran birleştiriliyor.

Tüm bunlara bakıldığında, İran’ın Husilere destek vermediğini ya da Husilerin mezhepsel bir yapı olmadığını söylemenin imkânı kalmıyor.

  1. İran bölgede neyi amaçlıyor?

Klasik yaklaşımlar bu konuda ikiye ayrılıyor. İlk yaklaşım İran’ın petrol ve doğalgaz peşinde olduğunu söylüyor. İkinci yaklaşım ise bunun üzerine öncül olarak mezhepsel siyaseti koyuyor. Ancak iki yaklaşımın da tam olarak İran’ın bölgedeki stratejisini karşıladığı söylenemez.

Dünyanın sayılı rezervlerinden birine sahip olan İran’ın Yemen’deki petrol ve gazın peşine düştüğü söylemek iki açıdan anlamsız. İlk olarak İran elindeki petrol ve gazı satamazken Yemen’de zaten çatışmalı bölgeler nedeniyle arzında sorun olan petrol ve gazın peşine düşmez. Bilindiği gibi Yemen’deki aktif rezerv hattı ve rafinerileri Marib bölgesi genelinde ve bu bölgede aşiretlerin desteklediği El Kaide ile çatışmalar nedeniyle Yemen şu anda ülke içine bile dağıtımda büyük aksamalar yaşıyor. İkinci olarak henüz netleşmemiş olan nükleer görüşmeler İran’ın petrol ve gaz piyasasını rahatlatsa da İran’ın Yemen gibi iletim yollarında fazla engeli olan bir sahanlığı bu minvalde nasıl değerlendireceği sorusuna dayanmaktadır.

Petrol ve gaz teorisine dayanan bu tezin çıkarsamalarının mezhep ile örtüldüğü tez ise petrol ve gaz konusunda yukarıda belirttiğimiz nedenlerle zayıflamaktadır.

Ezber okuma biçimleri olarak bu iki tez de son zamanlardaki İran bölge politikasının mezhep güdümü ile daha stratejik tercihleri gölgelediğini görememektedir. Özellikle 11 Eylül’den sonra politikalarını mezhep ihracının da ötesine geçen şekilde güvenlik politikalarına ayıran İran’ın bölgedeki amacı iki noktayı korumak ve iki alanı kontrol altına almak.

İran’ın, Bab El Mendeb’i Yemen sayesinde tutmak ve Kızıldeniz üzerinden gelen askeri ve ticari yolu kontrol altına alma hedefi var. Diğer yönde ise Bahreyn’i de görece kontrol altında tutarak Hürmüz ve Parçin’i de bu şekilde korumayı hedeflemekte. Yemen bu iki hedeften Bab El Mendeb ayağını oluşturuyor.

Bu kısa açıklama şimdilik çok uzak bir haritalama gibi görünse de bu hedef ve güvenlik endişelerinin pek çok askeri raporda geçtiği, İran’ın Saddam zamanında batı sınırına verdiği güvenlik önemini şimdi güney ve deniz yollarına verdiği  açıktan ifade ediliyor.

Yemen ise bu konuda bir köşe taşı olarak petrol – gaz ve / veya mezhep linkleri örtüsü ile dizayn edilmeye çalışılıyor.

  1. İhvan, El Kaide, diğer aktörler ve Yemen?

Husilerin silahlanarak bazı aşiretleri arkasına almasının ardından gelişen olaylar zincirinde İhvan (Yemen’de Islah Partisi ya da hareketi) ve El Kaide de gündeme geldi. Çoğu okuma Mısır’daki darbeden sonra Suud öncülüğünde savaş açılan İhvan’ı Yemen’de de bitti diye ilan etmesine rağmen İhvan birçok yerde Husiler ile mücadeleye devam ediyor.

El Kaide ise aşiretler içindeki örgütlenmesi ile Husilere karşı aktif mücadele veriyor. Marib bölgesinin son zamanlarda Husiler tarafından çokça dile getirilmesi ile El Kaide ve aşiretler bölgede silahlanmış ve bölgeyi Husilere karşı korumaya hazırlanmışlardı. Öte yandan dünyadaki çeşitli linkleri ile çeşitli tecrübelerini Yemen’e yansıtabilen El Kaide, Husilere karşı koyarken diğer yandan İran’ın mezhep politikalarının üretilmesinde ana eksene oturuyor.

Yemen’de Islah Partisi adıyla faaliyet gösteren İhvan ise bazı sert eleştiriler almakta. Eski başkan Ali Abdullah Salih döneminde geçiş sürecine destek vermekle eleştirilen İhvan bu eleştirilere rağmen Salih’i ‘sabık başkan’ olarak görüyor. Suudi Arabistan tarafından terör örgütü olarak tanımlanan Müslüman Kardeşler’in Yemen kolu olarak siyasal açıdan baskı altındaki Islah Partisi’nin fikri zeminini Zindani sağlıyor.

Yemen El Kaide’si ise bölgede İhvan’a göre aşiretler üzerinde daha etkili. Hadramut, Marib ve Jawf bölgesindeki aşiretler tarafından desteklenen El Kaide geleneksel eylem tarzını Yemen’de de sürdürmekte. Silahlı çatışma ve bombalama eylemleri ile Husilere ve Yemen hükümet güçlerine karşılık veren El Kaide Yemen’in petrol ve doğalgaz arzına en büyük darbeyi vuran güç olarak da dikkat çekmekte. Yemen hükümet güçleri ile olan çatışmaları sırasında geri çekilmek zorunda kalınan yerlerde petrol ve doğalgaz hatlarına yapılan eylemlerle bölgeleri elinde tutan El Kaide direkt Husi yöneticilerine karşı eylemleri ile de biliniyor. Yemen El Kaidesi’nin liderliğini Wuhayşi yapmakta.

Yemen’in bugünkü durumunda mesuliyeti bulunan isimlerin başında gelen ise Ali Abdullah Salih’tir.  Güney ve Kuzey Yemen zamanlarında Kuzey Yemen’in başkanlığını yapan Salih, Yemen’in birleşmesinden sonra doğrudan seçilen ilk başkan ünvanı ile iktidara geldi. Güney Yemenlilerin tepkileri ile karşılaşan Salih 2011 yılındaki protestoları şiddetle bastırma yoluna gideceğini açıklayınca Yemen’de ipler iyice gerildi. Tunus, Mısır ve diğer ülkelerdeki eylemlerin etkileri ile 2011 yılında Yemen genelinde ülkede büyük eylemler baş gösterdi.  Salih aynı yıl içinde görevi yardımcısı Mansur Hadi’ye devrederek ülkeden ayrıldı.

Salih dönemi ve sonrasındaki çatışmalı ortamda ülkedeki ortamdan dolayı Ahram ailesi gibi güçlü aileler de yurtdışına çıktı. Ahramların ülkeden ayrılması ile başta Islah Hareketi olmak üzere ılımlı pek çok odak sarsıldı. Husiler ve karşıt kutup olarak El Kaide kristalize oldu.

Suriye’de yaşanan süreç ve Charlie Hebdo sonrasında dikkatlerin çevrildiği Yemen’de Husi isyanı tartışılırken diğer tartışma kanalları da açıldı. Suudi Arabistan’ın El Kaide’ye desteği bunların başında geldi. Ancak Suudi kraliyeti ile Yemen hükümeti arasındaki ilişki bunun tersini gösteriyor. Öte yandan Türkiye’nin İhvan konusundaki hassasiyeti ve Suriye üzerinden El Kaide ve dolayısı ile Yemen ile ilişkilendirilmesi ise tamamen anlamsız şekilde konuşulur oldu.

Kaynak: 
www.ortadoguuzmani.com