YAŞADIĞINIZ HAYATIN DİNİNİZ OLDUĞUNU BİLİYOR MUSUNUZ?

OSMAN COŞKUN

VAN 21.04.2014 10:57:39 0
YAŞADIĞINIZ HAYATIN DİNİNİZ OLDUĞUNU BİLİYOR MUSUNUZ?
Tarih: 01.01.0001 00:00
Kendilerini İslam’a ait gören ve dünyada yaklaşık bir buçuk milyar insan tarafından kabul edilen bu günkü din maalesef üzülerek ifade edelim ki Allah’ın gönderdiği halis din olmayıp o dinden bazı simge ve işaretleri bünyesinde barındıran işlevsiz ve günlük hayata hükmetme özelliğini kaybetmiş hurafeler yumağına dönüşen bir din hatta sıradan bir din olarak varlığını sürdürmektedir. Peki, işin aslı böylemi cevabımız elbette hayırdır. Allah gönderdiği dinin (İslam’ın) temel amacının yeryüzünde yaşanılan hayatın kendi koymuş olduğu kanun ve kurallar çerçevesinde düzenlenip yaşanılmasını bu dine iman ettiğini söyleyen Müminlerinden istemektedir. Hayatınızın kuralları itikadınız olan imanınızdan kaynaklanmalıdır. İman esaslarınız ile yaşadığınız hayat farklı farklı ise o zaman durup düşünmek zorundasınız. İslam âlemi bu gün Allah’ın kendileri için gönderdiği dini nasıl algıladılar, anladılar ve nasıl yaşadılar bu günkü İslam âleminin içerisinde bulunduğu içler acısı duruma bakarak ifade edecek olur isek “ arife tarif gerekmez” sözünü haklı çıkaran bir durum ile karşı karşıyayız.

Dünyanın neresine gider iseniz gidiniz karşılaştığınız Müslümanların abartmış olmayalım ama kahir ekseriyeti Kuran’dan bi haber bir İslam anlayışını benimsemişlerdir. Bu durumu gerek ülkemize gelen Müslümanlar gerek ise hac esnasında gördüğümüz ve şahit olduğumuz manzaralar çok net olarak ortaya koymaktadır. İslam’ı namazdan sonra teşbih çekmek, namazda takke takmak ve entari giymekten ibaret sanan manzaralar ile karşılaşırsınız zira geleneksel ve atalar dini insanlar üzerinde o kadar etkili ki halen kendilerinden üç yüz veya beş yüz yıl önce yaşamış ve İslam hakkında kafa yormuş âlimlerin vermiş olduğu fetvalar ile bu günün problemlerine çözüm aramaktadırlar.

Dünya üzerinde yaşayan Müslümanların din algıları ve dine bakışları Allah’ın bakın ve görün dediği yerden çok uzak kör ve şaşıdır. Bunun aksini iddia etmek mevcut durumu inkâr etmek demektir. Bunu şunun için söylüyoruz: Allah kendi gönderdiği dine inanıp yaşayanların hem ahiret de hem de dünyada kurtuluşa ereceklerini Allah’ın onlara iktidar, devlet ve güç vereceğini bizzat kendisi söylemektedir. Konumuzla ilgili birkaç ayet mealini vererek ne demek istediğimizi sizler ile birlikte anlamaya çalışalım. “Onlar inananları bırakıp da kâfirleri dost edinirler; onların tarafında bir şeref ve kudret mi arıyorlar? Doğrusu gücünde şerefinde tamamı Allah’a aittir.” (Nisa-139) Konumuzla ilgili ikinci ayetinde malini vererek yazımıza devam edelim: “ Kim izzet ve şeref istiyor ise bilsin ki, izzet ve şerefin hepsi Allah’ın dır O’na ancak güzel sözler yükselir. ONLARIDA Allah’a salih amelleri yükseltir.” (Fatır- 10)

Evet, bizler adresimizi şaşırdık, kıblemizi değiştirdik sonrada Allah’a yalvarıp yakararak bizleri dosdoğru yoluna iletmesini bekledik. Bekleyelim bakalım sonuç ne olacak. Bizler Allah’ın istediklerinin tersini yaparak Allah’ı razı edeceğimize inanıyoruz ve böylece yaşıyoruz. O Kuran için dirilerin kitabıdır, bu kitaptan hesaba çekileceksiniz demesine rağmen Kuran’ın önüne binlerce cilt kitapları geçirerek Kuran’ı anlatmak yerine o kitapları anlamaya ve anlatmaya çalıştık. Bu anlayış ve algımız bizim din anlayışımızı kökten etkiledi ve değiştirdi. Kuran’a bakışınız doğru değil ise dini doğru anlamanız mümkün değildir. Dininizin kaynağı Kuran değil ise inandığınız dinin İslam olması da mümkün değildir. O zaman Kuran’a nasıl bakmalıyız ve yaklaşmalıyız sorusunun cevabını vermeye çalışalım: Kitabın mensupları işlerini yürütürken, hareket ederken, pratik durumlar ile karşılaşır iken, bunu kaldırıp şunu yerleştirir iken kitaplarını kendilerini harekete geçiren bir unsur olarak görmelidirler. Kuran’ı bu şekilde algılamaya, O’nu canlı, hareket halinde ve sürükleyici bir varlık olarak görmeye ne kadar da ihtiyacımız vardır.

Şu andaki yaşadığımız din ile son elçi ve arkadaşlarının yaşadıkları din birbirinden çok farklı ve orijinal dinin üzerinden uzunca bir zaman geçti. Din onlar için uyulması ve yaşanılması gerekli olan bir hayat sistemi iken bu gün bizler için ne anlam ifade ettiği ortadadır. Artık Kuran, bizim duygularımızda, tarihsel canlı pratiğinden uzaklaşmış ve yalnızca Müslüman cemaatin tarihinde, yeryüzünde belirli bir zaman gerçekleşmiş hayat tarzını temsil etmekten öteye gitmemektedir. Kuran duygularımızda zihnimizde ölmüştür. Ya da uyuyan ve uyutan bir kitap haline dönüştürülmüştür. Artık Kuran’ın ilk indiği dönemlerde Müslümanların duygularında yer eden gerçek görüntüsü kalmamıştır. O’nu ya kendimizden geçtiğimiz nağmelere ya da vicdanlarda karmaşık duygular bırakan bir anlam bildirmeyen okumaya indirgedik.

Peki, bütün bunları niçin dile getirdim? Cevabını da hemen vereyim: Yaşadığınız dinin Allah tarafından kabul edilmesinin ilk ve tek şartı dininizin vazgeçilmez kaynağının Kuran olmasına bağlıdır. İslam’ın tek bir kaynağı vardır oda Kuran’dır. Resuller ise kendilerine tevdi edilen dini tebliğ etmekle görevli insanlardır. Din koymak Allah’ın işidir. Yaratılmışlar din koyamazlar. Bunu söyler iken peygamberlerin konumu ne olacak anlamındaki klasik bir sorunun hemen zihinlerde canlanacağını tahmin ederek cevabı için dininizin kaynağı olduğuna inandığım Kuran’a bakmanızı tavsiye ederim. Orada elçiler hüküm koyan merciler değil kendilerini elçi olarak gönderen makamın koyduğu dine uyan o dini tebliğ eden insanlar olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Bizden öncekiler şunu yaptı Allah onlardan razı oldu onlarda Allah’tan razı oldular. Diğer bir ifadeyle onlar bir ümmetti geldi geçti onların yaptıklarından bizi bizim yaptıklarımızdan da Allah onları hesaba çekmeyecektir. Öyleyse bizler bu gün ne yapmalıyız sorusunun cevabını bulmaya çalışalım. Öncelikle İslam’a ve özelliklide onun ilk ve en önemli kaynağı olan Kuran’a bakışımızı, yaklaşımımızı algımızı mutlaka gözden geçirip bunları bize gönderen rabbimizin bizlerden istediği şekilde kabul edip teslim olmakla işe başlamalıyız. Bizler yüklendiğimiz ve sorumlusu olduğumuz davanın bilincinde ve farkında değiliz. Allah’ın hayat sistemi olsun ve yaşanılsın diye göndermiş olduğu dinini sıradan bir düşünceyi veya bir fikri kabul eder ve yaşanır gibi algılayıp bu kurallara uymak yerine kuralları kendimize uydurduk. Kendimiz bir şeyler üretip ortaya koymak yerine sürekli bizden öncekilerin yaptıkları ile övünen ve hazır mirası tüketen miras yediler oluverdik. Oysa Kuran kendisini kabul edenlerin bir eğitim kitabı olduğunu çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Hayat Kuran’la şekillenmeli Kuran’la anlam kazanmalıdır. Bu söylenenleri beylik laflar olarak gören kardeşlerimize o zaman çare nedir diye sormak gerekmez mi? Allah’ın gönderdiği elçilerin tamamı kendilerine vah yedilen ilahi emirler ile toplumlarının karşılarına çıkmadılar mı? O insanlar bu mesajlardan rahatsız oldular ve en sonunda şunları söylediler : “Ayetlerimiz onlara açık açık okununca, bizimle karşılaşmayı ummayanlar, Muhammed’e “ Bundan başka bir Kuran getir veya bunu değiştir ”dediler De ki: “ O nu kendiliğimden değiştiremem, ben ancak bana vah yolunana uyarım. Ben rabbime karşı gelir isem, büyük günün azabına uğramaktan korkarım.” (Yunus-15) Bu gün de aynı itirazlar ile karşılaşmak mümkündür. O halde bize düşen Allah’ın elçileri gibi dik durmak ve geri adım atmamaktır.Başka bir yazıda buluşmak üzere Allah’a emanet olunuz.