YAPIP ETTİKLERİMİZ KİMİN ESERİ?

HÜSEYİN BÜLBÜL

VAN 29.07.2014 09:37:22 0
YAPIP ETTİKLERİMİZ KİMİN ESERİ?
Tarih: 01.01.0001 00:00
 
İnsan olarak hayatın seyrini değerlendirirken şu soruya takılmadan geçemiyoruz:“Allah dileyeni mi doğruya ulaştırır yoksa dilediğini mi?” Çünkü birçok ayette bu ifadeler bizi zorlayacak şekilde kullanıldığını görüyoruz. Konuya dikkat ettiğimizde, konunun iki boyutunun olduğunu görüyoruz.
Bu işin Allah ile ilgili olan tarafı vardır; bir de kul ile ilgili olan tarafı vardır. Elbette her şeyi dilediği gibi yaratan Allah, insanı da kendi istediği gibi yaratmış, belirli özellikler ile donatmış ve tabi olacağı kanuniyeti de kendisi belirlemiştir. Bu cümleden olarak insana hayatı boyunca yapıp edebileceği bir saha belirlemiştir. Her şeyi yaratan Allah’ın iradesine “külli irade” denilirken; kula tanınan sahada kulun istediğini yapma iradesine de o iradeden verilmiş bir imtiyaz olarak “cüz’i irade” denilmiştir.
Şimdi bahsedilen konunun kimin sahasına girdiğine dikkat etmemiz gerekmektedir. Ayette zikredilen şey Allah’ın yapıp ettiği saha ile ilgili bir olay mıdır yoksa kula ait olan saha ile ilgili bir olay mıdır? Bunu doğru tespit ettiğimiz zaman, konu aydınlığa kavuşacaktır.
Şimdi insana ait olan sahada cereyan eden olaylar hangileridir kısaca saymaya çalışalım: Yemek–içmek, inanmak–inkâr etmek, itaat etmek–isyan etmek, sevinmek–üzülmek, doğru söylemek–yalan söylemek, haramı veya helali tercih etmek, iyi veya kötü konuşmak, güzel–çirkin, zengin –fakir, büyük –küçük gibi yargılar koymak, sevgi–nefret, kabul –red, acı–tatlı gibi konumlar belirlemek, iman –inkar, zikir –küfür gibi elimizle ayağımız arasında yaptığımız bütün işler kulun kendi iradesiyle gerçekleştirdiği işlerdir. Bunları yapabilme gücünü ve imkânını ise Allah, insana yaratılışta vermiştir. İnsana verdiği bu sahaya asla müdahale etmeyeceğini de bildirmiştir. Bu nedenle yapıp ettiklerimizin sonuçlarından bizi sorumlu tutacağını da açıklamıştır. Şimdi bu sahada dileyen insandır. İnsan, dilediğini bu cümleden olan istek ve arzularını kendisine doğuştan / yaratılıştan tanınan imkanlarla {eli ayağı, gözü kulağı, dili dudağı ve gönlünden geçen sevgi ve nefret gibi duygularıyla da} gerçekleştirmektedir. Bu sahada olup biten işlerde dileyen insanın kendisidir. Ayetlerde “dileyene dilediğini veririz” ifadesi bu cümleden olan eylemleri ifade etmektedir. Kulun eylemini bildiren ayetlerdeki “Şae” fiilinin faili kuldur.
Allah Teala’ya ait olan külli iradenin konusuna giren konularda ise Allah hiç kimseye sormadan dilediğini yapar–yaratır. Dilediği kimseye dilediği musibeti verir imtihan eder veya alır imtihan eder. Bu konuda kimseye sormaz ve kimseye hesap vermez. Sabredip katlananları en güzel surette ödüllendirmeyi vaat ederken sabretmeyip isyan edenlerin de hüsranını artırır. {Bakara 2/155–156} Bu sahada cereyan eden işler ise: Doğum–ölüm, cinsiyet, İnsanın nerede ne zaman ve kimden dünyaya geleceği gibi yaratmak ile ilgili bir cümle konuların hepsi Allah Teâlâ’nın hükmettiği dairede cereyan eden işlerdendir. İnsanı ve eşyayı Allah, İstediğini gibi yaratır. Yaratmada, yaşatmada, yaşatmada, öldürmede, diriltmede, hesaba çekmede ve ödüllendirmede ve cezalandırmada Kimsenin fikrini sormaz. Yaratmada: Kimini gözlü kimini gözsüz, kimini ayaklı kimini ayaksız, kimini et yiyen etobur, kimini de ot yiyen otobur olarak yarattığı gibi; Kimini esmer kini beyaz, kimini erkek kimini kadın, kimini uzun kimini de kısa olarak yaratmıştır. Bu özelliklerinden dolayı insana bir hesap da sorulmayacaktır. Çünkü bunların böyle olmasında insanın veya varlığın bir dahli yoktur. işte bu sahada cereyan eden işlerde de dilediğini yapan Allah Teala dır. Bu olaylarla ilgili ayetlerdeki “Şae” fiilinin faili de Allah Teala’dır.
İnsan, kendisine verilen beş duyunun varlığından sorumlu değildir. Ama o duyuların tezahürlerinden sorumludur. Çünkü dilin ne söylediği, gözün nereye baktığı, elin neye dokunduğu insanın kendi isteğiyle olmaktadır. Bu nedenle sonuçlarından da insanın sorumlu tutulacağı bildirilmiştir.
“Ve de ki: O hak rabbimizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin. Çünkü biz zalimler için öyle bir ateş hazırlamışız ki, duvarları, çepeçevre onları içine alacaktır…” {Kehf 18/29}
“Ey insan! Şüphe yok ki sen Rabbine karşı çaba üstüne çaba göstermektesin; sonunda O’na varacaksın.” {İnşikak 84/6}
İnsanın bu özellikte olmasını dileyen Allah’tır. Eğer böyle olmalarını değil de melekler gibi olmalarını isteseydik, onların hepsi Allah’a inanan kullar olurlardı demektir. Bu nedenle inanan kendi gayretiyle inanmış, inkâr eden de kendi gayretiyle inkâr etmiş olmaktadır. Her ikisine de Allah bir müdahalede bulunmamaktadır.
“Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzünde kim varsa hepsi toptan iman ederlerdi. O halde insanları hep inansınlar diye sen mi zorlayacaksın? {Yunus 10/99–100}
Bu ayette ve Kur’an’da geçen “Allah’ın izni / dilemesi” ifadesi, Allah’ın yarattığı eşya için verdiği tabiat, özellik ve onun tabi olduğu kanuniyet anlamında kullanılmaktadır. Bir önceki ayetle birlikte okuduğumuz zaman bu gerçek anlaşılacaktır. Örneğin: “İnsana inanması için izin vermesi” İnsanı yaratırken inanacak veya inkâr edecek özellikte yaratmış olması manasındadır. “İnsanın benliğine, tabiatına fücuru ve takvayı ilham ettik”{Şems 91/9} ayetinde bahsedildiği gibi. Eğer Allah insana inanma özelliğini vermeseydi inanamaz; inkâr etme özelliğini vermese idi inkâr edemezdi.
“Eğer Allah dileseydi sizi bir tek ümmet yapardı, fakat bu, verdikleriyle sizi denemesi içindir. O halde iyiliklere koşuşun, hepinizin dönüşü Allah’adır. O, ayrılığa düştüğünüz şeyleri size haber verecektir.” {Maide 5/48} ayetleriyle vurgulanan şey işte budur. “İzin vermeseydik, bu özellikte yaratmasaydık, dilediğini yapma özelliği vermeseydik” demektir.
“{Ey Muhammed}, sen onların yola gelmelerini ne kadar istesen de Allah şaşırttığını yola getirmez ve onların yardımcıları da olmaz!”{Nahl 16/37}
Yine buradaki, “Allah şaşırttığını yola getirmez “ifadesi, insana ve eşyaya verdiği tabiatın gereği olarak, yolunu şaşıran kimse gittiği yolu terk edip kendi iradesiyle doğru yola gelmeyi istemediği sürece, “Allah müdahil olarak onları doğru yola getirmez;” senin istemenle de bu iş olmaz. Ancak bir insanın kendisi istemesi gerekir ki, bu iş gerçekleşsin. “İşte böylesine burnunun doğrultusuna giden, yolundan memnun olan kimseyi de Allah, müdahale ederek hidayete / doğru yola getirmez” demektir.
Evet, Allah’ın “dilediğine hidayeti vermesi, dilediğini sapıtması “deyimlerinin “hidayeti dileyeni hidayette, dalaleti dileyeni de dalalette bırakır “şeklinde anlaşılmasının gerektiği şu ayetlerden de rahatlıkla anlaşılmaktadır.
“Bu sizin ellerinizin yapıp öne sürdüğünüzün karşılığıdır. Allah kullarına asla zulmedici değildir.”{Ali İmran 3/182}
“{Allah’a} ortak koşanlar diyecekler ki: Allah isteseydi ne biz ne de babalarımız ortak koşmazdık, hiçbir şeyi haram yapmazdık. Onlardan önce yalanlayanlar da öyle demişlerdi de nihayet azabımızı tatmışlardı. De ki: yanınızda bize çıkarıp göstereceğiniz bir bilgi {yazılı belge} var mı? Siz sadece zanna uyuyorsunuz”{Enam 6/148}.
“Allah onlarda bir hayır görseydi elbette onlara işittirirdi. Fakat işittirseydi bile yine onlar yüz çevirerek dönerlerdi.” {Enfal 8/23}
“Her canlı, ölümü tadar. Bir deneme olarak sizi hayırla da, şerle de imtihan ederiz. Ve siz, ancak bize döndürüleceksiniz…” {Enbiya 21/35}
“Göklerde ve yerde bulunan her şey Allah’ındır. {Bunları yaratmıştır} ki kötülük edenleri, yaptıklarıyla cezalandırsın, güzel davrananları da güzellikle mükâfatlandırsın.”{Necm 53/31}
“Biz insanı katışık bir nutfeden yaratmışızdır; onu deneriz. Bu yüzden, onun işitmesini ve görmesini sağlamışızdır. Şüphesiz biz ona {doğru} yolu gösterdik. İster şükredici olsun ister nankör.”{İnsan 76/2–3}
Elbette Allah bir şeyi isterse yapar. Onun istek ve gücüne karşı koyacak kimse yoktur. Elbette Allah, yarattığı eşyaya mahkûm değildir ve Onun için imkânsızlık da söz konusu değildir. Bununla birlikte Allah, vaadinden de asla dönmeyeceğini bildirmektedir:
“Ey Rabbimiz! Gerçek şu ki biz, «Rabbinize inanın!» diye imana çağıran bir davetçiyi işittik, hemen iman ettik. Artık bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört, ruhumuzu iyilerle beraber al.
Rabbimiz! Bize, peygamberlerin vasıtasıyla vadettiklerini de ikram et. Ve kıyamet gününde bizi rezil–rüsvay etme; şüphesiz sen vadinden dönmezsin.” {Ali İmran 3/193–194}
“Bu, Allah’ın vaadidir; Allah verdiği sözden asla dönmez, fakat insanların çoğu bunu bilmezler” {Rum 30/6}
“Allah müminlerden, mallarını ve canlarını, cennet karşılığında satın almıştır. Çünkü onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler, ölürler. {Bu}, Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da Allah’ın üzerine hak bir vaaddir. Allah’tan daha çok sözünü yerine getiren kim vardır! O halde O’nun la yapmış olduğunuz bu alış verişinizden dolayı sevinin. İşte bu, {gerçekten} büyük bir kazançtır / kurtuluştur.” {Tevbe 9/111}
Elbette akıllı insan ödülün büyüğüne zararın da küçüğüne talip olacaktır. Çünkü akletmek bunu gerektirir…



KAYNAK İKTİBAS