'Van sihirli bir kent'-2-

Van Ticaret ve Sanayi Odası (VANTSO) Yönetim Kurulu Başkanı Necdet Takva ile yaptığımız röportajın dün yayımlanan bölümünde Takva önemli konulara değinmişti. Röportajın devam eden bugün ki bölümünde de yine merak edilen birçok kon

VAN 21.06.2017 12:11:09 0
Tarih: 01.01.0001 00:00

Van Ticaret ve Sanayi Odası (VANTSO) Yönetim Kurulu Başkanı Necdet Takva ile yaptığımız röportajın dün yayımlanan bölümünde Takva önemli konulara değinmişti. Röportajın devam eden bugün ki bölümünde de yine merak edilen birçok konuya Takva cevap veriyor. 

 

Anlaşılan bu konuda söyleyecek çok sözünüz var ama bu kadar kafi diyelim ve şu istihdam seferberliği konusunu değerlendirelim isterseniz. İstihdam seferberliği çağrısına ilk katılanlardansınız ve bir istihdam hedefiniz vardı oda olarak? Hedefe ulaşıldı mı?

Türkiye'de istihdam seferberliğine cevap veren, destek veren ilk oda ve başkanı biziz. Ticaret Odası olarak 6 bin artı istihdam hedefi koymuştuk. Geldiğimiz noktada bu hedefimizi aştık. Şuan Ticaret Odası üyeleri olarak 6 bin 250'nin üstünde bir istihdam yaratmış bulunmaktayız. Van'ın da hedefi 10  bin yeni istihdam. Ve sanıyorum ki yıl sonuna kadar Van bu hedefini yakalar. Ben Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı olarak + 2 istihdamla bu kapmanyayı destekliyorum diye çağrıda bulundum, ardından yönetim kurulu üyelerimiz, meclis başkanımız hemen reaksiyon gösterdiler ve geldikten 1 gün sonra da çağrımızı kamuoyu ile paylaştık. Dedik ki, bizim aktif 5 bin 857 üyemiz var, yaklaşık 6 bin üyemiz. Her biri +1 istihdam sağlarsa biz rahatlıkla Van'da 6 bin yeni istihdam yaratmış oluruz diye düşündük. Bundan 15 gün önce son rakamları değerlendirdik. 6275'e yakın bir istihdama ulaşmış bulunmaktayız, 1 Şubattan buyana bu rakamı yakaladık. Huzurunuzda, üyelerimize de bu duyarlılıklarından dolayı teşekkür ediyorum. Van'ın hedefi de 10 bin, yıl sonuna kadar bu hedef aşılır diye düşünüyorum. Ticaret ve Sanayi Odası bu anlamda Türkiye'de bir ilki yaptı. Bunun politik bir arka planının ötesinde aslında toplumsal bir gerçekliğe parmak basmaya da çalıştık. Niye bizim ihtiyacımız var buna? Şimdi Türkiye'de işsizlik oranı 12,6. Van bunun 3 katı bir işsizlikle karşı karşıya ve bu işsizlerin tamamı genç adamlar. Bizim kent olarak yaş ortalamamız 20.  1 milyon 100 binlik Van kentinin yaş ortalaması 20 ve bu işsizlik çok ciddi bir sorundur. Eğer siz bu genç nüfusun, yani Türkiye ortalamasının 3 katı fazla işsizliğin olduğu bir kentte yaşıyorsanız, bunu hmemeniz mümkün değil. Ve Vali beyin başkanlığında burada işadamları ile toplantı yaptığımızda herkes kalktı taahhüdünü de ortaya koydu. Vali beyde o notlar var. Ben vali beyle de geçen konuştum, bunu çıkaralım, gel bakalım sen ne yaptın kardeşim diye soralım. Bunu söylemek lazım.

 

Siz + 2 istihdam sözünüzü yerine getirdiniz mi?

Ben işe aldığım + 2 istihdama ilişkin belgeleri sosyal medyada paylaştım tabiki de. Ben almazsam, sözümü tutmazsam konuşabilir miyim? Bunu yapmamız lazım. Van'ın buna ihtiyacı var. Doğunun, Güney Doğu'nun buna ihtiyacı var. Biz biraz da batıdaki iş dünyasını bu anlamda harekete geçirmeye çalıştık. Biraz da aslında bu İstanbul'dan çok, Kocaeli'nden çok, sanayileşmiş kentlerden çok bizim ihtiyacımız olduğu vurgusunu ön plana çıkarmaya çalıştık. O süreç devam ediyor. Ben burada özellikle yerel basının, ulusal basının bu meseleye bu anlamda bir bakış açısı ile bir değerlendirmeye tabi tutmasını talep ediyorum. Yani niye Van, niye biz? Kocaeli'nin böyle bir derdi yok, işte Konya'da adam eleman bulamıyor. Ee biz de genç nüfus çok. Bunlar maceracı insanlar. Siz eğer bunlara geleceğe dair bir umut vermezseniz, burada her türlü illegalite kendine alan yaratır. Rahatlıkla bu ileride çok büyük sosyal, toplumsal sorunlara yol açabilir. Dolayısıyla çok kısa bir zamanda Van esnafı, tüccarı, sanayicisi bu anlamda, bireysel söz verip henüz o sözünü yerine getirmeyenlerin ifşa edilmesi hakkı saklı kalmakla birlikte, taahüdümüzü büyük bir memnuniyetle yerine getirmiş olduğumuz mutluluğunu paylaşmak istiyorum.

 

Çevre yolu yıllardır gündemi meşgul eden bir başka mesele. Bu konuda ilgililerle görüşüyor musunuz? Bunu da soralım...

Başta milletvekillerimiz olmak üzere, Ankara'daki bürokrasiler bizleri çağıracaklar, (beni çağırmasınlar isterlerse, Van'daki konunun muhataplarını çağırsınlar) hepimizi çağıracaklar, bize Çevre ve Şehircilik Bakanlığından randevu alacaklar. Biz de gerekirse bu iş oluncaya kadar Ankara'dan gitmiyoruz diyeceğiz. Çünkü bu konuda böyle bir müdahaleyi gerektirecek bir durumdayız. Bunu da yapabiliriz, biz çağırsak gelmezler, diyecekler ki bu fantezidir, gerek yok yani. Ama vekillerimiz yapabilirler bunu. Bakın mesela bu vergi terkini gerçekleşmiş olsaydı kimin emeği olacaktı? Karar alıcılar politikacılardır, biz yapmayacaktık ki? Yapsalardı biz onları sırtımızda gezdirirdik. Ben bunu hep söylüyorum, görevimiz fikri ortaya koymak. Lobi oluşturmak. Ama bu lobiyi oluşturacak asıl aktörler, bunu hayata geçirecek, bizimle Ankara arasındaki temsiliyeti sağlayan aktörlerdir. Nihayetinde olsaydı da onların emeği olacaktı, fikir sahibi biz olabiliriz. Ama nihayetinde halk onlara tac takacaktı bize değil. Velevki yanlışlıkta o tacı bize taksalardı biz o tacı onlara teslim ederdik. Bunu seve seve yapardık. Çerve yolu meselesinde de durum aynıdır. Yani kentin temel sorunlarının çözümü konusunda nihayetinde karar verici olanlar siyasi aktörlerdir. Güç değiştirme dönüştürme erki, muktedirlik onlarındır. Palyatif, günübirlik politikalarla bunu çözdük değil, oraya kazmayı vurdğumuz gün, hangi vekil bu işin içindeyse o gün havaalanında kırmızı halıyla, çiçeklerle karşılamazsak bize de adam demesinler.

 

Cazibe Merkezleri konusunda Van'a gösterilen ilgiyi nasıl değerlendiriyorsunuz? Somut adımlar var mı?

Cazibe Merkezleri konusunda çok fazla bizimle görüşen yok. Umuyor ve diliyorum ki, kamuoyuna mal olmuş yatırımcıların biran önce yatırımlarını hayata geçirecek adımları atmaları yönündedir. Onlar bunu pratiğe dönüştürdükleri gün, onların birinci derecede hizmetkarı Necdet Takva ve ekibidir. Emin olsunlar onların burada hayatını kolaylaştıracak en önemli hizmetkârları biz olacağız. Samimiyetle bizimle görüşmeye gelen bir tane tekstil firması var o da, şuanda alımlarını yapıyor. Neredeyse binasını da bitirdi, cazibe merkezleri programını da beklemedi. Biz de o adamın elini öpüyoruz. Diğerlerini de bekliyoruz işte.
Aslında şöyle bir durum da var, onu da söyleyeyim; Cazibe Merkezleri Destek Programlarında Van'a yatırım için yaklaşık 200 proje sunuldu. Ve neredeyse 2 milyar liralık bir yatırım sermayesine ulaştı bu rakam. Fakat 23 ile Kalkınma Bakanlığının 2017'de ayırdığı para 1.4 milyar TL'dir. Sadece Van'dan başvuran proje tutarı toplamı 2 milyar liradır. Bu ne olacak, nasıl olacak bilemiyorum. 2017'ye yetişir mi? 2018'e gider o kaynağa 2018'de ne kadar kaynak gelir, bu 23 ilin yatırım projelerinin kaçına nasıl destek olunur açıkçası şimdilik çok ön göremiyorum. Şuanda projelerin değerlendirme sürecidir. Bu konuda başlangıçtaki heyecanımı korumak istiyorum.

 

Konudan konuya atlıyoruz mecburen, vakit geç oldu, sizi çok fazla tutmayalım. Van Gölü Kuzey Demiryolu hattı konusunu da zaman zaman gündeme getiriyorsunuz. Var mı bu konuda bir ilerleme, bir gelişme?

Vakit sorunumuz yok, gece 2'ye kadar burada kalabiliriz. Gelelim sorunuza. Van Gölü Kuzey Demiryolu hattı ile ilgili bir gelişme henüz yok. Bence bu durum Türkiye'nin en önemli stratejik çıkmazlarından biridir. Meseleye fotoğrafığın bütünüyle baktığımız zaman budur bana göre. Son 3 – 4 yıldır hakikaten Van olarak İranla çok güzel ilişkiler geliştirdik. Özellikle sınır kentlerindeki tüccarlarla, iş örgütleriyle, meslek odalarıyla, meslektaşlarımızla çok iyi diyaloglar geliştirdik. Van'a bakış açılarında pozitif bir iyileşme var. Kapılardaki sıkıntılara rağmen İranlılar gelmeye başladı, haftasonlarını burada geçiriyorlar. Haftasonu insanlar buraya geliyor, buradan insanlar oraya gidiyor. Bu nedenle bizim artık kapıdan geçişleri sorunsuz bir hale getirmemiz gerekiyor. Bizim Kapıköy modernazisyonu var. Emeği geçenlere sonsuz teşekkür ediyorum. Aynı zamanda demiryolu ulaşımının olduğu başka kapı da yok Türkiye'de. Tektir, o da Kapıköy'dür. Bu önemli bir şey. Tarihi İpekyolunun demirylolu bağlantısını ifade ediyor. Ama geliyoruz Van'a, bitiyor demiryolu, bindiriyoruz feribotların sırtına götürüyoruz Tatvan'a boşaltıyoruz bunları. Bunu nasıl izah edeceğiz? Demiryolu dediğin demiryoludur yani, denizyolu mudur? Geçen burada müsteşarlarımızdan biri 'trenferi' dedi, ben ilk kez duydum, bizim feribotlara trenferi diyorlarmış. Çok ilginç. Yani İranlılar da bunu bize söylüyorlar. Diyorlar ki “Ağaa, harda var demiryolu denizden gider..” Yani, komik değil mi? Bu bir stratejik çıkmaz. Bu sadece Van'ın problemi değil. Ve bunun fizibilitesi yapılmış. Güzergah belli. Analizleri yapılmış, falan filan. Yok şu feribot küçüktür büyütelim, yok bilmem deneme seferi yapılıyor falan, bunlar çözüm değil. Bunu rasyonel bir akılla, olması gerektiği gibi, demiryolunu karadan demiryolu ağı ile bağlamamız gerekiyor. İki kere iki dört. Ha bunun maliyeti mi varmış, feribot dünyanın en büyük feribotuymuş ben bunlara ikna değilim. Demiryolunu kesintisiz bağlantılı yapabileceğimiz bir yatırıma ihtiyacımız var. Sadeve Van'ın değil Türkiye'nin buna ihtiyacı var.

 

Kapıköy Sınır Kapısı demişken, oradaki son durum nedir? Çalışmaları takip ediyor musunuz?

Evet orada çalışmalar devam ediyor. Aşağı yukarı hergün inşaat ilerlemesi ile birlikte bilgi alıyoruz. Ağustos ayı içerisinde Kapıköy'ün, Türkiye'nin en modern kapılarından biri olacak şekilde hizmete açılmasını umuyor ve bekliyorum. Bu aşamaya geldik. Daha önce oraya bir gümrük kapısı demek mümkün değildi. Günde 5 – 6 saat açık olan, bunun yarısında da sistemin olmadığı bir kapıya sizin gümrük kapısı demeniz mümkün mü? Ama şimdi ne olacak? Türkiye'nin en modern kapısı olacak burası. Burada bizim rolümüz nedir? Bizim lobi rolümüz vardır. Israrla ve inatla bunun olması gerektiğini söyledik.
Bizim en büyük şansımız, bu dönem Gümrük Ticaret Bakan Yardımcımızın, hemşehrimiz Fatih Çiftci beyin olması meselesidir. Bizim Odalar Birliği nezdinde yürüttüğümüz lobi faaliyetleridir. Ayrıca milletvekillerimizin bu konudaki istek ve arzularıdır. Bir talihli zaman örtüşmesi var ortada. Yoksa bu 20 yıl öteden gelen birşeydir.

 

Bu proje bittiği zaman neyi değiştirip dönüştürecek?

Van'ı ve Doğu Anadolu'yu değiştirip dönüştürecek. Bu kadar net söylüyorum. Herşeyimizi değiştirecek. Son 3 – 4 yıldır İran'la geliştirdiğimiz ilişki biçiminin aslında kentimizde nelere dokunduğunu, neleri değiştirip dönüştürdüğünü, bu kentte yaşayan biri olarak hisseden herkes bunun çok çok ilerisinde bir değişim dönüşüm yaratacağına olan umudunu güçlendirmesi gerekiyor. Bu kadar açık ve net.

 

Kapı ile beraber özellikle İranlılar sayısında da artış olacak diyorsunuz. Yani Van turizmi gelişecek. Tam bu noktada Van Gölü'nü sormak isterim. Vangölü Koruma Kanununun çıkması gerektiğini hep dile getirdiniz. Geçenlerde Van Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Mustafa Yalçın, Van Gölü Koruma Kanunu'nun Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) gündeme alınacağını söyledi? Ne dersiniz?

Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Yalçın'ın verdiği müjde, yani Van Gölü Koruma Kanununun TBMM'de gündeme alınacağı, çıkacağı gelişmesini ben alkışlıyorum. Her kim ki buna vesile ise onu alkışlıyorum ve saygıyla eğiliyorum. Çünkü yasalarla koruma gibi bir alışkanlığımız var. Bireysel kültürle bunu yapabilen bir alışkanlığımız yok. Bizim dinimiz bile imanın yarısının temizlikte olduğunu söylüyor. Böyle kutsal bir emir olmasına rağmen, ne yazık ki sahip olduğumuz en kıymetli değeri koruyabilme alışkanlığı gelişmiyor bizlerde. Bu yüzden illa bir kanuna ihtiyaç var. Bu dünya güzeli, bizi kendi etrafında kümeleyen, milyonlarca insana, canlıya hayat sunan, bu ekosistem içerisindeki bu coğrafik değeri korumanın, zihinsel davranışların değişimi ile olmayacağını biliyorum ben, yani kirletmeye devam edeceğiz. Birinin bizi cezalandırması lazım. Allah'ın bu konudaki emirlerine uymayı biz kendimize hak saymıyoruz. Demek ki illa bir kanunla yaptırım uygulanacak. Bu nedenle bu çok gerekli. Bizler de bi kere gölü kirletenleri ifşa edeceğiz. O da bir kültürel değişim dönüşüm olacak. Ve ilgili kurumlar da, bu  kirliliğe sebebiyet verenleri alıp cezalandıracak. Bu yüzden bu çalışmayı alkışlıyor, biran önce hayat bulmasını talep ediyorum.

 

Gölü konuşurken, balığı konuşmamak olmaz sanırım. Ben sadece balık diyeyim, siz aklınıza ne geliyorsa onu söyleyin...

Elbette bu konuyu konuşmadan geçmek olmaz. Bizim en kıymetli varlıklarımızdan birisi de Van Balığımızdır. Ben Van balığı diyorum özellikle. Bu balık bizler için kutsaldır, kıymetini bilmemiz gerekiyor. Ama kıymetini bilmiyoruz. Maalesef kaçak avcılık yapılıyor hala. Bu konuya dikkat çekmek, balığımıza sahip çıkmak için gazetecilerimizi Erciş'e balık göçünü izlemeye götürdük. Oraya ciddi bir dikkat çektik. Lütfen rica ediyorum hepimiz el birliği ile bu balığımıza sahip çıkalım. Balık göçümüzün dünyada örneği yok. Bu başka birşeydir. Buna sahip çıkalım.

 

Üniversite ile kent arasındaki, üniversite ile sanayi arasındaki diyaloğu nasıl değerlendiriyorsunuz?

En kısa tabirle diyalog yetersizdir. Mesela ben buna karşıyım; Üniversite kendi bünyesi içerisinde yüzlerce konut yapmış. Yani daha şehrin sokaklarını tanımayan akademisyenler var. Bütün öğrenciler kampus içinde yurtlarda. Yurtları şehrin değişik noktalarına yapın arkadaş. Herşeyi oraya yığmanın bir anlamı yok ki. Orası bir akademi, orası bir eğitim kurumu. Orası yurtlarla, lojmanlarla doldurulacak yer değil ki. Oraya ayrılan alan öncelikle fakülteler içindir, öğrenciler için sosyal donaltılar yapılsın diyedir, daha kaliteli eğitim sağlanması içindir. Şimdi gidiyorsunuz üniversiteye, fakültelerden çok lojman, fakültelerden çok yurt bilmem ne. Dolayısıyla bu yönüyle üniversitenin kente açılımını sadece akademik yönetimin kentle kurduğu ilişki biçimi ile tanımlayamayız. Bunun ekonomik, sosyal, kültürel boyutuna da bakmak lazım. Bütün üniversite faaliyetlerini kampus içerisine hapsederseniz, hergün onlarca faaliyet de yapsanız bir kent bütünleşmesi gerçekleşiyor gibi yorumlayamayız. Biraz farklı okumak lazım. İşte göreceli başarılar var, kimse bunu yadsıyamaz, özellikle deprem sonrası. Ama üniversitenin kente sunacağı en önemli katkı akademik başarı düzeyidir. Bu konuda henüz katetmemiz gereken çok yol var. Ticaret Sanayi Odası olarak bunu yüzde 100 başarabilmiş kent – üniversite işbirliğinden ya da sanayi – üniversite işbirliğinden söz edemeyiz. Çok fazla çalışmamız gerekiyor.    

Tek taraflı mı bu?
Tabi bu tek taraflı değil. Bunu sadece üniversitenin sırtına yükleyebileceğimiz bir yaklaşım olarak değerlendirmememiz gerekiyor. Bu tür beyanlar bir eleştiri olmaktan çok aslında bir perspektif oluşturmaktır. Bunu doğru okumak lazım. Avantajlarını, dezavantajları iyi okumak lazım. Tabi üniversite bir güvenliği gerekçe gösterip böyle bir kümelenmenin olduğunu varsayabilir. Ama bana göre bu doğru değil. Bunları çok tartışmamız, çok konuşmamız lazım. Bu tartışmaları kendi edebi içinde ve bilimsel temelde, kent – üniversite işbirliği çerçevesinde değerlendirmek lazım. İşbirliği dediğimiz şey illa içiçe geçmiş bir yaşamdan söz etmiyorum elbet. Üniversite kendi işini yapacak, odalar kendi işini yapacak, kent kendi işini yapacak, politikacılar kendi işini yapacak. Ve bunları yaparken azami derecede birbirini olumlu etkileyen, birbirini geliştiren bir düzeyde hayata geçirmek lazım. Ticaret Odası kapısını herkese açık tutmuşuz ve kentte herkesin erişebileceği bir konumumuz var. Bilinçli ya da bilinçsiz oluşmuş bir realetider bu. Bütün sivil toplum, bütün kamu kurumları bu anlamda Ticaret Odasının mutlaka kapısından içeri girmiştir. Ve fantezi olsun diye girmemiştir, mutlaka bir faaliyet için girmiştir. Bunu başarabilen çok fazla Ticaret Sanayi Odası yoktur. Böyle bakmak lazım meseleye. Üniversitenin de bu anlamda kente katkısını maksimize edecek bir değişim dönüşüme ihtiyaç var. Bütün yaşamsal faaliyetleri, ekonomik faaliyetleri, kültürel faaliyetleri, sosyal faaliyetleri kampus alanında ve hergün bir başka üniversitenin başaramayacağı çok kaba sayıda yapmak bir bütünleşme faaliyeti değildir. Anlatabiliyor muyum?

 

Anlatıp anlatamadığınıza konunun muhatapları karar versin diyelim ve bir de Van'ın genel durumu nedir diye sizin gözünüzle, izlenimlerinizle dinleyelim? Bir Van fotoğrafı çizin ve bunu sözlere dökün desem nasıl bir fotoğraf koyarsınız ortaya?

Aslında birbirini öteleyerek biz kente katkı sağlayamayız. Ama yüzde yüz birbiri gibi düşünmek de kente katkı sağlamaz. Hepimizin kentin yararına olabileceği yönündeki kanaatleri ölçülebilir olmalı. Bunları ortaya koymamız ve her birimiz bu doğrular karşısında saygın bir destek sunmamız kentin yararına olacaktır. Şimdi Van'ın mevcut fotoğrafını çizelim. İşte GSMH'dan aldığımız pay belli. 81 il içerisinde 75. sıradayız. 3 bin 500 dolar kişi başına düşen gelir. Türkiye ortalaması 12 bin dolar civarında. Van'ın 3 katı seviyesinde. En gelişmiş bölge ile bizim aramızda 8 kat fark var. Deprem sonrası 30 bin konut yıkılmış. Ve bunların yerine 18 bin konut gelmiş ama borçlanmışız. Hem 30 bin konutunumuzu kaybetmişiz, hem yeni 18 bin konutun ödeme yükü var sırtımızda. Bu müthiş bir maddi kayıptır. Bak, 30 bin konut çarpı ortalama hane büyüklüğü, bu da 160 – 170 metrekaredir. 30 bin çarpı 170 m2, çarpı bayındırlık birim fiyatı. Hesap makinaları almıyor bu hesabı. Bu kayıp, gitti, yok. Allah'tan işte bir pazar günü böyle bir afet geldi başımıza ve kaybettik. Bunların yerine 18 bin konut çok kısa bir sürede yapıldı. Ki beklenti bunların hibe edilmesi yönündeydi. Her bir konutun 80 – 90 bin liraya satılmaması lazımdı. Maliyetine verilebilirdi en azından. Şimdi her birimiz ortalama 400 TL, 18 yıl boyunca bu konutlara para ödeyeceğiz. Bunların hepsi ortada, rakamlar, çarpıyorsun buluyorsun işte. Borçlu bir şehir çıkıyor sonra ortaya. Bütün bu aradaki ticari faaliyetleri, ekonomi faaliyetleri aşırı derecede, ülkede hiç olmadığı kadar, 1. sıralara yükseleceğimiz derecede borçlanarak ekonomik, ticari kredilerde borçlanarak ikame etmeye çalışan bir tablomuz var. Hipoteklerimiz, teminatlarımız ne yazık ki risklerin sıfırlanmasıyla beraber istenen değerde karşılık bulmuyor. Bununla birlikte bu vergi meselesi geldi, işte Ocak ayından itibaren ödemeye başlayacağız. Bunların tamamı hatta yanına bir çok şey koyabiliriz, kentin ekonomik olarak performansının inanılmaz derecede kötü olduğuna işaret ediyor. Ama hayatın sonu mudur değil? Van her zaman kendi küllerinden kendini varedebilmiş bir şehirdir. 2011 depreminden önce nüfusumuz 950 bindi şimdi 1 milyon 100 bin olmuş. Hiç beklediğim bir şey değildi bu. Fantastik bir şehirdir, Van sihirli bir şehirdir. Maraş Caddesinde dolaşıyorsun, Cumhuriyet Caddesinde dolaşıyorsun cıvıl cıvıl bir şehir ama yoksul. Bu mutlaka bir yerden çıkacak. Yani bu kendini yeniden varetme yönünde bir sürece evrilecek. Ama önümüzdeki 5 yıl ben buna süre biçiyorum. Önümüzdeki 5 yılda Van bir anda sıralamadaki yerini değiştirecek bir performansa sahip olacak.

 

Nasıl olacak bu iş?

Bunu destekleyecek şeyler var. Kapıköy bunlardan biridir. İran'la geliştireceğimiz ilişkilerin etkisi büyük olacak. Cazibe merkezleri destek programının hayata geçmesi bunda önemli bir rol oynayacak. Çevre yolu meselesi stratejik bir yaklaşımdır. Kent rantının bölünmesi, dağılması açısından, yeni kentsel alanların yaratılması açısından stratejiktir, önemlidir. Önümüzdeki 5 yıl içinde bunlarla birlikte işte demiryolu meselesidir, kümelenme meseleleridir, yeni girişimcilerin hayata atılmasıdır, Organize Hayvancılık Bölgesidir, belki marangozlar sanayi sitesinin yeni kümelenme modelleridir, orta ölçekli sanayi sitesinin hayata geçirilmesi meselesidir. Tüm bunlarla beraber Van, Türkiye'de yıldızı parlayacak önemli şehirlerinden biridir.

 

Ekonomik olarak sıkıntılı bir tablo olsa da Van'ın geleceği parlak diyorsunuz...

Başka da şansı yok zaten. Bakın tarihte 1915'te yerle bir edilen, ama 1920 yılından itibaren kendini yeniden vareden Dünyanın en güzel şehirlerinden birinden söz ediyorum. Dolayısıyla bütün bununla beraber önümüzdeki 5 yıl içinde müthiş bir değişim dönüşüme gebe görünüyor Van. Önümüzdeki 5 yıl içinde Van'ın kendini yeniden tanımlayabileceği, bölgesel güç ve çekim merkezi olacağı bir dönem olarak değerlendiriyorum. Van bu haliyle bile aslında bölgesinin en önemli kentidir. Yöneten, yönlendiren kentidir. Ama aktörler ne yazık ki bu konuda kendini çok hazır hmiyor. Malatya'dan bu tarafa Doğu Anadolu Bölgesinin en büyük kentiyiz. Birçok anlamda söylüyorum bunu. Ama bunu ifade edebilecek aktörel tanımlamayı, kurumsal tanımlamayı bizim doğru kurgulamamız lazım. Mesela Ticaret ve Sanayi Odası olarak bizim böyle bir iddiamız var, biz Doğu Anadolu'nun en büyük odasıyız. Mesela üniversitemizin de bu iddiayı ortaya koyması lazım. Tabi bunu söylerken bunun altını da doldurmak lazım, niteliksel ve niceliksel eksiklerimizi gidermemiz lazım. Elbette kendi aramızda tartışmalarımız ve eleştirilerimiz olacak. Kimse bizi eleştirmesin diye bir şey yok, böyle bir lüksümüz yok. Ticaret ve Sanayi Odamızın da, Büyükşehir Belediyemizin de, Valiliğimizin de, siyasi temsilcilerimizin de, üniversitemizin de, diğer kurumlarımızın da böyle bir lüksü yok. Herkes dokunulabilir olmalı. Ama söz konusu kentin menfaatleri olunca bütün bu dokunmalarımızı bir kenara bırakıp kentin ortak menfaatleri etrafında kenetlenmemiz lazım.
Ve saat gece yarısını geçti... Bu temennilerinizle bitirelim isterseniz. Gecenin bu vaktine kadar bize vakit ayırdığınız, memleket konularını anlattığınız için teşekkür ederiz...
Ben çok teşekkür ederim. Sizin aracılığınızla bazı konulardaki görüşlerimizi, fikirlerimizi kamuoyuyla paylaşma fırsatı yakalamış olduk. Bu vesileyle de, biraz erken olacak belki ama tüm halkımızın bayramını tebrik ediyorum...
Röportaj: Umut TARHAN

Kaynak: (Prestij Haber Merkezi) - Prestij Haber Merkezi

'Van sihirli bir kent'-1-

Van Ticaret ve Sanayi Odası (VANTSO) Yönetim Kurulu Başkanı Necdet Takva, kente dair önemli açıklamalar yaptı. Takva, açık yüreklilikle konuştu, sorularımızı cevapladı. Kentin ekonomik göstergeler bakımından iyi yerlerde olmadığını söyleyen Takva, ancak önümüzdeki 5 yıl içinde Van'ın ekonomik göstergelerinin çok iyi noktalara geleceğine inandığını vurguladı. Takva, bu beklentinin gerekçelerini de anlattı. Kent içindeki küçükbaş ve büyükbaş hayvan barınaklarının kent dışına taşınması yönünde bir model oluşturması beklenen Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgesi ile ilgili son durumu da paylaşan Takva, vergi terkini, çevre yolu, Kapıköy Sınır Kapısı, Van Balığı, cazibe merkezleri, Van Gölü Kuzey Demiryolu Projesi, Van Gölü Koruma Kanunu, Kent – Üniversite, Sanayi – Üniversite işbirliği gibi önemli konularda görüşlerini dile getirdi. Şubat ayında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın çağrısı ile başlayan istihdam seferberliğine ilk katılan odalardan biri olan Van Ticaret ve Sanayi Odası'nın, kendi üyeleri üzerinden en az 6 bin yeni istihdam hedefi koyduğunu ve bu hedefi aştıklarını da anlatan Takva, Van olarak birlikte hareket etme noktasında da büyük sıkıntılar olduğunu dillendirdi. Takva, “Van fantastik bir şehirdir, sihirli bir şehirdir. Maraş Caddesinde dolaşıyorsun, Cumhuriyet Caddesinde dolaşıyorsun cıvıl cıvıl bir şehir ama yoksul...” diyor...

20 Haziran 2017 Salı 11:35
'Van sihirli bir kent'-1-
banner76
 

İftar sonrası buluşuyoruz VANTSO Yönetim Kurulu Başkanı Necdet Takva ile. Randevu yerimiz Van Ticaret ve Sanayi Odası. Saat 20.30'da oradayım. 20.30'u az geçe Takva geliyor. Takva gelinceye kadar ısmarlanan güzel ve demli çayı yudumluyorum. Başkan Takva geldiğinde anlıyorum ki, o erken gelmiş ancak aşağıda oturuyorlarmış, benim geldiğimi görmediği için yukarı hemen çıkmamış.

Geçiyoruz Başkan Beyin odasına. Başkan beyle birlikte Yönetim Kurulu Başkan Yardımcıları Yavuz Karaman, Faruk Biner, Yönetim Kurulu Üyesi Diyaeddin Altındal da var. Tabi onlar nezaket gösterip müsaade istiyorlar, “biraz turlayıp geliyoruz sizin sohbetiniz bitinceye kadar” diyerek. 'Buyrun hep beraber oturalım' dememize rağmen ayrılıyorlar. Ve biz oturuyoruz karşı karşıya Başkan Beyle. Bir hazırlık yapıldığı belli. Masada tatlı, meyve ve kavurga var. Zengin bir masa olmuş. Misafirperverliğini gösteriyor Başkan Takva. Tabi personel kardeşimiz ilk çayları getiriyor biz sohbetimize başlamadan. Malum, iftar sonrası ve en çok da çay hoşumuza gidiyor. O yüzden sürekli çayımız tazeleniyor, çayı her yudumladığımızda tadını çıkarıyoruz ve 'iyi ki çay var' diyoruz. Sohbetimiz başladıktan sonra ben, Başkan Beyden daha çok çay içtiğimi farkediyorum. Çünkü o dalıyor memleket meselelerini anlatmaya, ben ise dinleyen taraf olduğum için daha rahatım. Ara ara Başkan Beyi uyarma ihtiyacı hissediyorum şu şekilde; “Sayın Başkan çayınızı soğutuyorsunuz. Çayınızı da için...” 'Tamam' diyor ama ne fayda, 2 dakika sonra aynı durumu tekrar yaşıyoruz. Sonrasına karışmıyorum artık. Belli ki başkan, memleket meselelerini öyle derinden hissediyor ki; “Çayı içeriz de, bak gecenin bu saatinde memleketimize ilişkin konuşmak için biraraya gelmişiz. Bi düşündüklerimi söyleyeyim de, gerisi kolay” diyor...
Geç saatlere kadar devam eden, gece yarısı Yönetim Kurulu Başkan Yardımcıları Yavuz Karaman, Faruk Biner, Yönetim Kurulu Üyesi Diyaeddin Altındal'ın da yeniden dönüp gelerek, “Bitmedi mi, artık bir yere gitmiyoruz” diyerek sohbete ortak oldukları bir gece...
Neler mi anlattı Başkan Takva? Buyrun...

 

Sayın Başkan merhabalar, öncelikle bizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederim. Kent için önemli olan konu başlıklarında, yine kentin önemli bir kurumu olan Van Ticaret ve Sanayi Odası'nın başkanı olarak görüşlerinizi kamuoyu ile paylaşmak için buradayız. Mesela, bu araralar gündemde olan Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgesi meselesi ile başlayalım. Bu projede gelinen nokta neresidir?

Öncelikle ben teşekkür ediyorum size, hoş geldiniz. Uzun zamandır sizinle biraraya gelememiştik. Prestij Haber, Van'ın yazılı medya alanında çok önemli bir yerdedir. Bizler de uzun yıllardır takip ediyoruz. Bu ilk sorunuzla alakalı konuda, aslında Prestij Gazetesinin de hakkını teslim etmek gerekiyor. Özellikle son 15 yıl içerisinde, 20 yıla yakındır bu göç hareketleri ile birlikte insanların kırsaldan kente göçü ile başlayan kronik bir sorun oluşmaya başladı kent merkezinde. İnsanlar, geleneksel üretim tarzlarını, göçleri ile beraber şehir merkezine taşımış oldular. Van'ın 3 merkezi belediyesinin en önemli mahallelerinde, şehir merkezi diyebileceğimiz alanlarda tabi hayvan barınakları oluşturulmaya başlandı ve insanlar bu üretim tarzlarını şehir merkezinde neredeyse kurumsal hale getirdiler. Bu aşağı yukarı 20 yıllık temel bir sorun. Prestij Gazetesinde de sürekli bu konu gündem olmuştur zaten. Bizler de sürekli dile getirdik bu meseleyi. Çözüme doğru, belki çözüme alternatif olabilecek bir yaklaşım gerekiyordu. Biz 2013 yılında TSO Yönetiminde görev almaya başladığımızdan itibaren aslında birincil projelerimizden biriydi bu. Bu çerçevede DAKA ve Tarım İl Müdürlüğü'nün de işbirliği ile bir proje hazırladık. Öncelikle bizi çözüme götürecek temel yaklaşımın ne olması gerektiğine ilişkin bir saha çalışması yaptık. Bu çerçevede aşağı yukarı şehir merkezinde 1567 hayvan barınağı olduğu bilgisine ulaştı arkadaşlarımız. Ve neredeyse 100 bin hayvanın şehir merkezindeki mahallelerde yaşadığını ve göçle gelen insanların bu faaliyetlerini şehir merkezinde yürüttüklerini gördük. Şehir merkezindeki hayvanların aşağı yukarı 80 bininin büyükbaş, 20 bininin de küçükbaş olduğu ve insanlarla bu hayvanların iç içe yaşadığı bir tablo  çıktı ortaya. Tabi bu çok önemli bir meseleydi. Yaptığımız bu çalışma, bu konuda bu güne kadar yapılmış en detaylı çalışma olarak önümüze çıktı. Biz bu projenin çıktılarını, alternatif çözüm önerilerimizi, alternatif alanlardaki hayvancılık kümelenme modellerini başta siz olmak üzere ilgili tüm kurumlara da gönderdik. Hem projenin tarafı olması hasebiyle DAKA'ya, İl Valiliğine, Tarım Bakanlığına, Kalkınma Bakanlığına ve Van'daki diğer sektör temsilcilerine biz bu projenin çıktısını olduğu gibi gönderdik.

Sonrası...

Evet, bu arayışlar devam ederken, aslında Türkiye'de bir model olarak uygulanması gündemde olan Tarıma Dayalı İhtisas Hayvancılık Bölgesinin Van için elzem olduğunu, belki bu yaşadığımız soruna kati bir çözüm olabileceğine ilişkin fikrimizi de sürekli kamuoyunda sıcak tutmaya çalıştık. Ve nihayetinde aşağı yukarı bundan 3 yıl önce 2014 yılında proje bittikten sonra biz dönemin valisi ile birkaç toplantı gerçekleştirdik. Bunun için bir müteşebbis heyet oluşturulması gerektiğini ve bu müteşebbis hneyetin de bu projeyi hazırlayarak Tarım Bakanlığına sunması gerektiğini ifade ettik. Tabi o dönemin çalkantılı, konjoktürel durumu içerisinde biz bunu çok netleştiremedik, taki bu istek ve arzumuz Tarım Bakanı Sayın Faruk Çelik'in 2016 yılı sonlarında Van'a gelmesine kadar... Sayın Çelik buraya geldiği zaman konu biraz ete kemiğe büründü.

 

Meseleyi burada Bakan Çelik'e mi anlattınız?

Evet, Yönetim Kurulundaki arkadaşlarımız, hem bu projenin önemi ve gerekliliğini hem de Türkiye'de aslında Organize Hayvancılık Bölgesinin uygulama koşullarının en uygun olabileceği kentin Van olduğu gerçeğini hatırlatma fırsatı buldular. Ve bu çerçevede de Bakanlık bürokrasisinde, aslında Türkiye'de hali hazırda yürütülen 13 tane(yanılmıyorsam tabi) Tarıma Dayalı İhtisas Hayvancılık Bölgesinden birinin de Van'da kurulmasına yönelik bir irade çıktı ortaya. Bunun ışığında da biz nihayetinde mülki idarenin de işin içinde olabileceği bir çalışma yürüttük. Ve 28 Şubat 2017 tarihinde Van Valisi Sayın İbrahim Taşyapan başkanlığında, konunun tarafı olabileceğini düşündüğümüz aktörlerle odamız bünyesinde bir toplantı gerçekleştirdik ve o toplantıda Tarım Bakanlığının yetkilileri de vardı. Bakanlığın bu konuya çok sıcak baktığını ve Van için bunun mutlaka hayata geçerilmesi gereken bir proje olduğu fikrinden yola çıkarak biz de aslında o gün bir müteşebbis heyet oluşturduk.

 

Müteşebbis heyette hangi kurumlar bulunuyor?

Müteşebbis heyet içerisinde Büyükşehir Belediyesi, Yatırım İzleme Koordinasyon Başkanlığı, Van TSO, Van Ticaret Borsası, Kırmızı Et Üreticileri Birliği, Damızlık Sığır Üreticileri Birliği, Van Tuşba Ziraat Odası gibi konunun tarafı organizasyonlar bulunuyor. Tabi projenin ortaklaşarak hayata geçirilmesi konusunda, alternatif bir arazide de kısmi bir mutabakat sağlayarak bir sonuca vardık ve kendimize de 1 aylık bir zaman belirledik. Tabi Vali beyin hem belediyeyi temsil etmesi, hem Yatırım İzleme Koordinasyon Başkanlığını temsil etmesi hasebiyle aslında biraz da bürokrasi azalmış oldu. Bu da bizim hemen süreci başlatmamıza sebep oldu. Biz payları belirledikten sonra, pay sahibi olacak ilgili organizasyonlara da hemen yazı yazdık ve dedik ki; 'İlgili kurullarınızda bunun kararını alın ve başlangıç olarak da 1 milyon bir kaynak oluşturmamız gerekiyor.' Çünkü proje hazırlama süreçlerimiz var ve bunun için bir takım maliyetler oluşacak. Bunun için de bir kaynak oluşturulmalı. Bununla ilgili yazışmalarımızı yaptık. Sonra Tuşba Ziraat Odası, yasal olarak bunun içinde olamayacağı kanaatini bildirdi ve organizasyondan çekildi. Dün yaptığımız toplantıya kadar bizim yazışmalarımıza iki kurum cevap vermedi. Bunlardan biri Yatırım İzleme Koordinasyon Başkanlığıydı, orada da imzada olduğunu öğrendik. Diğeri de Van Ticaret Borsası. Bu oluşan çerçeve ışığında  müteşebbis heyetin oluşan kararı yeniden revize edildi.

 

Tuşba Ziraat Odası çekilince pay dağılımı nasıl gerçekleşti?

Tuşba Ziraat Odası Başkanlığının yüzde 10'luk katılım payı Ticaret Sanayi Odasına devredildi. Bununla birlikte yine Kırmızı Et Üreticileri Birliği ile Damızlık Sığır Üreticileri Birliği'nin yüzde 15'lik payları yüzde 10'a indirildi. Onlardan artan yüzde 10'luk payı yine Ticaret ve Sanayi Odası üstlendi. Van Büyükşehir Belediyesi yüzde 20'lik bir payla müteşebbis heyette, Vali beyin takdiriyle yer aldı. Yüzde 10 oranında Yatırım İzleme Koordinasyon Başkanlığı, yüzde 35 oranında Van Ticaret ve Sanayi Odası Başkanlığı, Ticaret Borsası henüz kurullarında karar almamakla birlikte yüzde 15'lik müteşebbis heyette bulunma yönünde beyanda bulundu. Bu şekilde yüzde yüzlük bir müteşebbis heyet pay oranına erişmiş olduk. Ve Ramazan ayı bitmeden önce, Vali beyin de direktifleri doğrultusunda almamız gereken bütün kararları alıp bakanlığa müracaat edebilecek hale getirmemiz gerektiği konusunda hemfikiriz. Dün bu konuda toplantı gerçekleştirdik, sanırım ki bu günlerde, bu projede olması gereken tüm evrakları tekamül ettirip Vali beyin oluruyla Bakanlığa projemizi sunacağız.

 

Proje sunulduktan sonraki süreç nasıl işleyecek?

Evet sonrası, önerdiğimiz araziyle ilgili sanırım Bakanlıktan bir komisyon gelecek. Burada arazi tespitini yapacak. Bizim önerdiğimiz arazi Gürpınar, Edremit, Gevaş Belediyelerinin ortak bir kesişme noktası var, Van – Et'in karşı tarafında mera alanı olarak, 8500 dönümlük bir araziden bahsediyoruz. Oranın tarıma uygun olmayan bölümlerinde kapalı alanlar yapılabilecek, yem bitkileri için de ekili alanları değerlendirebileceğimiz bir tespitimiz var. En uygun alanın da orası olduğu yönünde Vali beyin de, müteşebbis heyet üyelerinin de ortak yaklaşımı var. Ondan sonra komisyon arazinin uygunluğunu onayladıktan sonra il mera kurulu bunun mera vasfını değiştirmek için bir karar almak zorunda. Tabi ondan sonra bir ot parası ödememiz gerekiyor. Bunu da herkes kendi payı oranında ödeyecek. Sonra tüzel kişilik kazanacak falan süreç bu şekilde devam edecek. Mera vasfı kalktıktan sonra arazinin Hazineye geçmesi söz konusu. Bunu da ya Büyükşehir üzerinden ya da Yatırım İzleme Koordinasyon Başkanlığı üzerinden organize edip müteşebbis heyete devri konusunda çalışmalar yürüyecek. Yani önümüzdeki 6 ay bir öngörümüz var. Müteşebbis heyetin 6 ay içinde projeyi uygulanabilir hale getirmesi öngörümüz var. Tabi bir aksilik olmazsa.

 

6 ay sonra hayvan barınakları oraya mı taşınmaya başlanacak? Böyle diyebilmemiz mümkün mü?

Tabi aslında o zaman yerel yönetimlerin eli güçlenmiş olacak. En azından alternatif bir alan, bir model yaratılmış olunacak. Bir alternatif, bir model önerilmediği için kimsenin bu anlamda radikal bir karar alıp şehir içindeki ahırları ortadan kaldırmaya yönelik bir tutumu olamıyor, çünkü alternatif bir yer yok. Böyle bir model de yok. Siz bir şey önermelisiniz, bir şey göstermelisiniz. Yani bizim düşündüğümüz, 8500 dönüm üzerinde yaklaşık 5 bin baş besi hayvancılığının yapılmasına uygun bir alt yapı oluşacak. Bu 5 bin baş tabi önemli bir rakam aslında. Yani şehir merkezindeki 3 büyük ilçede 20 bin büyükbaş hayvan varlığından bahsediyoruz ama bunun bir de kümelenmesi lazım, ortaklıkların oluşturulması lazım. Minimum 50 başlık hayvan barınakları olacak orada, ahırlar oluşturulacak. Dolayısıyla 5 baş, 10 baş, 15 başlık besicilerin daha profesyonel, daha kurumsal, daha kümelenmiş halde birlikte hareket etmelerini sağlayacak bir akla ihtiyaç var. Bu arada da bir saha çalışması yapmamız gerekiyor. Dolayısıyla belediye o zaman bu insanların kümelenerek orada bir araya gelebilmelerini sağlayacak bir dayatma yapabilme imkanına kavuşacak. Mevzuatında var, yasada var ama sizin bazı yasaları uygulayabilmeniz için de insanların geçimlik faaliyetlerini sürdürebilecekleri bir takım alternatifler sunmanız gerekiyor. Bu anlamda önemli bir modeldir, önemli bir çalışmadır bu. Aksi bir durum olmadığında farklı alanlarda, farklı kümelenme modelleriyle yine şehir merkezinde hayvancılığın ortadan kaldırılması için farklı çalışmalar yürütülecek.
1 milyon 100 binlik şehirde, aşağı yukarı 600 bin insan şehir merkezinde yaşıyor. Ve şehir merkezinde 100 bin de hayvan var. İnsanlarla hayvanların ekolojik ortamları aynı değil. Hayvanların da hayatı tehlikede, insanların da tehlikede. Nihayetinde bizlerin, hayvanların da yaşam konforunu sağlamamız lazım, insanların da yaşam konforunu sağlamamız lazım. Ya insanları şehirden çıkaracağız, ya da bu 100 bin hayvanı şehir merkezinden çıkarıp kent kırsalında modern tekniklerle üretimlerini sağlayacağız. Bir de modern teknikleri kullanmamız gerekiyor. Düşünün sizin 10 baş hayvanlık bir ahırınız var, onlardan 1 hayvandan alacağınız verimi alamıyorsunuz. Çünkü bu işi ilkel şartlarda yapıyorsunuz. Ama Tarıma Dayalı Organize Hayvancılık Bölgesinde insanların tüm ürünlerini katma değeri yüksek çıktılara dönüştürecek bir faaliyeti söz konusu olacak. Dolayısıyla kent ekonomisi olumlu etkilenecek. Bu işi yapan vatandaşlar da bu işten olumlu etkilenecekler. Ve kentsel zenginlik yaratma imkanımız olacak.

 

Kulağa güzel geliyor, umarım proje başarılı olur...

Benim, Türkiye’de bir Organize Hayvancılık Bölgesi başarıya ulaşacaksa bu kesinlikle Van’daki olur diye bir iddiam var. Türkiye’nin hiçbir yerinde hem iklimsel özellikler, hem coğrafik özellikler, hem florası itibari ile Van kadar başarılı olunabilecek başka bir yer göremiyorum. Van bunun için biçilmiş bir kaftandır. Bu projelerden diğer 13 tanesi başarısız olabilir ama Van başarısız olmaz. Bu model Türkiye’de bir uygulama alanı bulamayacaksa bence başlangıcın da Van’dan yapılması lazım. İklimsel olarak Van’ın sağladığı avantajları hayvancılık için başka bir il sağlamaz.
Hep söylüyorum; bir kent ile ilgili bir kalkınma modeli önerecekseniz, kentin potansiyelleri ve değer üretebileceği alanları göz önüne almak lazım. Yoksa lobisi güçlü yerlere atıl kalabilecek yatırımlar yapmakla bizim bir ülkesel kalkınma modelinden söz etmemiz mümkün değil.

 

Bu projede başarı yakalanırsa, devamı gelecek mi?

Elbette. Burada elde edilecek başarı yeni alanların oluşturulmasına örnek teşkil edecek. Bu bölge, bir başlangıç. Nihayetinde Van bir hayvancılık kentidir. Bu şehir merkezindeki yığılma da bundandır. Burada biz 1000 başlık bir başarı bile yakalarsak ben inanıyorum ki önümüzdeki 5 – 10 yılda şehir içindeki hayvanların şehir dışına yönlendirilmesi kaçınılmaz olacaktır. Ve istekli bir zemin de oluşacak, zihinsel bir dönüşüm de olacaktır. Şehir merkezindeki üreticiler yeni arayışlara girecek ve şehir merkezinde bu işin olmayacağını göreceklerdir. Bak yine söylüyorum; yerel yönetimlerin şehir içindeki üreticileri zorlaması için alternatif alanların olması lazım. İşte bu proje de bu alternatif alan olacak.

 

Merak ediyorum, besiciler bu taşınma olayına nasıl bakıyor? Besicilerle toplantılar yaptınız mı? Yaptıysanız ne diyorlar bu duruma?

Besiciler ile 3 ay içerisinde 3 ayrı toplantı gerçekleştirdik. Besiciler de aslında bu hayvancılığın artık şehir içinde olmayacağı yönündeki kanaati paylaşıyorlar. Şuana kadar 60’a yakın besici de taahhütte bulunmuş, bizde taahhütleri var. Bu alternatif alan tamamlansın, 60’ı oraya geçeceğine dair taahhütte bulunmuş durumda. Zaten bu taahhütleri proje dosyamıza eklemezsek bir ayağı boşta kalır. Açıkçası bu konuda çok ümitliyim. Türkiye’de bu konuda bir başarı olacaksa bu Van’dan olacak. Van bir hayvancılık şehridir. Bunu doğru kurgulamamız lazım. En doğru çözüm bu mudur, bu tartışmaya açıktır ama şuanda en iyisi bu.

 

Bu projeye sahiplenmişlik duygusuyla yaklaştığınız anlaşılıyor. Aynı sahiplenmişliği umarım paydaş kurumların hepsi de gerçekleştirir. Çünkü önemli bir proje söz konusu ve başarılı olması kent için son derece önemli, ne dersiniz?..

Farklı düşünmek mümkün mü? Yaklaşık 6 bin aktif üyesiyle, 11 bin kayıtlı üyesiyle Van’ın bütün ekonomik, iktisadi meselelerine kafa yoran bir aklı temsil ediyor odamız. Zaman zaman meselelere eleştirel yaklaşımlarımız oluyor. Ancak bizim yaklaşımlarımız kurumları, kişileri incitici değil, kent politikaları için ekonomi politikalarını sağlıklı bir düzeyde temsil etmekle ilgilidir. Biz bu yaklaşımlarımızı ortaya koyarken bütün kent politikalarında mutlaka kentin menfaatlerini, bölgesel ve ülkesel menfaatleri ön plana çıkaran bir yaklaşımla hareket ediyoruz. Şimdi bireysel tutumlar, duygusal yaklaşımlar ile buna muhalefet edenler de yok mu, var. Bunu akılcı rasyonel yöntemlerle bertaraf etmek gerekiyor. Halk her şeyi görüyor nihayetinde. Gelelim meseleye. Hiçbir kurum da olmazsa bu projenin içinde, belediye yüzde 5 alsa biz yine bu işin içinde oluruz. Çünkü bir kentte belediye olmadan, Vali olmadan bir şey yapmanız mümkün değil. Hele ki gelişmekte olan bir kentin bu enerjiler olmadan kendilerini tanımlaması mümkün değil. Bu nedenle projede yüzde 5 büyükşehir, yüzde 1 YİKOB bile olsa yüzde 94-95 payını VAN TSO göğüsleyerek, bu riski de alarak, projeyi yürütebileceğimizi biz Vali beye de izah ettik.

 

Bütçeniz yeter mi bu işe?

Hayır, öyle bir bütçemiz yok. Ama bireysel taahhütler de versek, krediler de kullansak kentimizin bu sorununun çözümü için biz bu yükün altına gireceğiz. Meclis üyelerimizin hepsine de sizin vasıtanızla teşekkür ediyorum, bu proje için VAN TSO’nun risk alması gerektiği konusunda oy birliği ile karar alındı, samimi yaklaşım gösterdi meclis üyelerimiz. 35 tane insan hakikaten orada kahramanlık gösterdiler, bizleri cesaretlendirdiler. Her ilgili kurumun bu işe samimiyet ile yaklaşması bu anlamda son derece önemlidir.

 

Projenin başarıya ulaşması temennisinde bulunarak, farklı bir konuya geçelim. Mücbir sebep hali sona ermesine rağmen şu vergi terkini meselesi hala gündemde. Ne düşünüyorsunuz bu konu hakkında?

Sevgili Umut, bak sana bişey söyleyeyim; biz 2013'te göreve geldiğimizde depremin üzerinden 2,5 yıl geçmişti. O dönem 2011 yılında Bakanlar Kurulunun aldığı kararla Van'da mücbir sebep ilan edilmişti, gelir ve kurumlar vergisi de mücbir sebep hali devam ettiği sürece öteleme erteleme yönüyle bir karara bağlanmıştı. Şimdi bizim elimizde bir örnek vardı; 4731 sayılı yasa ile, 1999 Kocaeli depreminden 2 yıl sonra 2001 yılında o dönemin hükümeti, ki koalisyondur ve o dönem ülke ekonomik olarak hakikaten sıkıntılıdır, 1 milyar dolar için de IMF'nin kapılarındadır. Buna rağmen, Türkiye'nin mevcut kaynakları ile halkın, esnafın mağduriyetini önlemeye yönelik bir irade ortaya konuluyor. Ben o dönemin hükümetinin bu konudaki sağduyulu yaklaşımlarına saygı ile yaklaşıyorum. Devletin halk için var olduğunun önemli göstergelerinden biriydi bu durum bana göre. 2013'te biz göreve geldik ve dedik ki; erteleme, öteleme ile olmaz bu iş. Van için 4731 sayılı yasada, Kocaeli depremi için uygulanan yöntemin bir benzerinin hayata geçirilmesi gerektiğini söyledik. Çok ısrarcı olduk bu konuda. Sırf biz bunu söylüyoruz diye de, bizi şov yapmakla suçlayan bazı seçilmiş yerel aktörler de Ticaret Odası Yönetimi bunu savunuyor diye, bir karşı duruş sergiliyorlar. Bu tamamiyle akılsızlıktır.

 

Vergi terkini konusunda çok ısrarcı olduğunuza göre, şahsi olarak vergi borcunuzun çok olduğu düşünülebilir mi? Var mı birikmiş vergi borcunuz?

Hayır, Ticaret Odası Başkanının vergi borcu yok arkadaş. Vergi borcum yok ki bunu kendim için dile getireyim. Velev ki desteklemeyebilirsin vergi terkini meselesini ama akılsızlıkla karşı durmanın izahı yoktur. Böyle bir şey olabilir mi? Sizden haz etmiyor olabilirim, bu pekala anlaşılabilir. Ama siz bu kentin yararına bir önermede bulunuyorsanız ve bu önermenin mesnedi varsa, arka planı varsa, uygulanma örneği varsa, buna nasıl karşı durulabilir? Bu nedenle bu  yaklaşımların hiçbirinin aslında sağlıklı bir eleştiri modunda hayata geçtiğine inanan biri değilim. Bu önemsediğim bir şey de değil. Ben hala aynı noktadayım.

 

Mücbir sebep halinin sona ermesini anlatacaktınız, vergi terkini meselesinin gündemdeki halini...

Evet, mücbir sebep hali biteli 15 günü geçti. Mücbir sebebin bitişinden itibaren 1 ay içinde bütün beyannemelerin verilip Ocak ayı itibari ile de 60 ay içerisinde vergilerin ödenmesi yönünde 7020 sayılı yasa çıktı. Ben asla mutlu değilim, açık söyleyeyim. Beklentilerimizi karşılamadı bu karar. Çünkü bunu insanlar ödeyemeyecekler. Çok derin bir sıkıntı var. Niye ödeyemeyecekler? Çünkü böyle bir para yok, böyle bir imkan yok. Kent zaten ekonomik veriler açısından 81 vilayet içerisinde diplerde. Sürekli borçlanarak hayatını idame ettiren bir kentten söz ediyoruz. Eee, ne olacak şimdi?

 

Ben sorayım, ne olacak?

Eee olmaz. Ödeyemeyecek vatandaş. Siciller yeniden bozulacak, yeni iflaslar yaşanacak, yeni handikaplar yaşanacak. Böyle bir şey olabilir mi? Bunu öngördüğümüz için vergi terkini ısrarında bulunurken biz, buradan birileri de kalkıyor diyor ki; 'bu hayaldir.' Ya ne hayali? Bir de bunu söyleyenler kentte ekonomi anlamında lafzı olan adamlar. Ben bunu tamamiyle akılsızlıkla tarif ettiğim bir anlayışa oturtuyorum. Katkı sunmuyorsan sus, seni ilgilendiren bir mesele değil. Adam depremi Van'da yaşamamış, hatta depremden sonra gelip birde buradan kazanacağını kazanmış, inşaatlar, yatlar, katlar bilmem ne, ondan sonra çıkıyorsun diyorsun ki, bunu savunanlar bu halkın vergisini ödesin. Akla bak ya? Böyle bir akıl olabilir mi ya? Durum budur...

 

Tek ses olunamadı bu konuda yani...

Evet aynen öyle, ben açıkçası Van'dan yekpare, bütüncül ses çıkaramadığımızı düşünüyorum. Ticaret ve Sanayi Odası burada çok yalnız kaldı. Bu gerçek politikayı, doğru politikayı, olması gereken ekonomi politikasını salt Ticaret Sanayi Odası Yönetimi veya meclisi istedi diye akılsızca sabote etmeye çalışan aktörler ne yazık ki oldu.

 

Bu aktörler yüzünden mi gerçekleşmedi vergi terkini?

Hayır, bunların etkisi ile olmadı. Onların karşı duruş etkisi bir sineğin vızıltısının ötesine geçmiş değil yani. Zaten ilk bu gündeme geldiğinde, dönemin Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, bunun emsal olabileceği gerekçesiyle karşı olduğunu söylemişti. İleride doğabilecek doğal afetler karşısında çözüm bulunamayabileceği gerekçesiyle karşı olmuştu. Ama aslında zaten emsal vardı. Türkiye şuanda IMF'ye borç verir hale geldi, dünyanın en büyük ekonomileri arasında. Politik istikrarın olduğu bir dönemden geçiyoruz ve dolayısıyla bu yaklaşımın doğru olmadığını Sayın Şimşek'e söylemiştim. Devletin, varsa bir yerde Allah'dan gelen bir doğal afet oradaki mağduriyeti önleme gibi bir durumunun olduğunu kendisi ile paylaşmıştım. Ha sonraki süreçte hoş olmayan, sayın başbakan Binali Beyin talimatına rağmen bizleri Sayın Nurettin Canikli ile görüştürmeme çabalarını da biliyorum. Günü geldiğinde isimlerini de vereceğim.
Özetle, halkın borçlu olmasından zevk alan bir durum söz konusu olduğu için bu konuyu çok da konuşmanın bir anlamı yok. Ya, kentin yararına bir şey söylüyoruz, adamlar bunlar niye söylüyorlar diye konuşuyorlar. Burada kent yararına bir politik yaklaşım varsa sahiplenmek lazım. Politik derken ekonomi politik yaklaşımdan söz ediyorum, siyasetten söz etmiyorum, benim siyasetle işim olmaz. Ben kendim için değil kentim için istiyorum arkadaş, görevimin başında olduğum sürece de isteyeceğim. Benim şehrim buradaki yerel zenginlikle, yerel finansmanla kalkınmasını gerçekleştiremez. Kamu kaynaklarına ihtiyacımız var bizim. Bu çok nettir. Niye, çünkü Cumhuriyet tarihi boyunca ihmal edilmiş birçok alanımız var. Bunu nasıl gidereceğiz? Vatandaşın ortak ekonomik ihtiyaçlarının karşılanmasıyla olacak bu.

 

Israrla, vergi terkini meselesinde bir karşı duruş olduğundan söz ettiniz? Sözünü ettiğiniz kesim neden böyle bir şey yaptı?

Bireysel egolarımız o kadar yoğun ki, tatmin edilmemiş o kadar çok yönümüz var ki; birbirini yok ederek kendini var etme alışkanlığı bu kentte bir hastalık haline gelmiş. Dünyada böyle bir şey yok. Beni yok ederek kendini var edemezsin. Benim sırtıma basarak bir yere de gelemezsin. Böyle bir örnek de yok. Beni var edeceksin ki kendini var edesin. Benim bir düzeyim varsa, o düzeyin üzerinde kendini ifade etme şansıyla sen kendi ekonomini, kültürel yapını, kalkınmanı sağlayabilirsin. Bir düzey zaten var, o yüzden çalışacaksın, o düzeyin üzerine çıkacaksın. Ama burada o düzeyi aşağı indirelim, kendimizi ifade edelim durumu... Böyle bir şey yok. Bunun bir kıymeti yok.

 

Eğer böyleyse nasıl aşılır bu durum?

Öncelikle halk bunu mahkûm edecek. Meselelere bu şekilde bakanları halk mahkûm edecek. Onları deşifre edecek. Deşifre etmezsek olmaz. Mide kursak ilişkisi ile bu kentle bağ kuranlarla olmaz. Burada adam işini yapmaz, ısrarla herkesi de kendine benzetmeye çalışır. Ya bunu yapmayın arkadaş, bırakın herkes kendi işini yapsın. Sen iyi bir model koy ortaya, gel beni ikna et senin peşinden gelirim yani. Ben aptal mıyım? Ben de burada bir kent ekonomisi yöneteyim, politika geliştireyim. Haddini bilen bir adamım. Hangi milletvekili olursa olsun gece 1'de arasın desin ki şu konu ile ilgili yaklaşımınız nedir? Ben gider sabaha kadar o adamın kapısında bekler raporu verir gelirim. Halbu ki biz bunu çok net söylüyoruz. Biz kimsenin rakibi değiliz. Siyasete müdahale etme, siyasal alan yaratma, siyasal ikbal peşinde koşma gibi bir derdimizin olmayacağını, biz seçime gireceğimiz zaman taahhüt ettik ve bunu yazılı olarak söyledik. Bundan öte ne diyeyim yani? Bugün Türkiye'nin en iyi meslek odalarından biri olduğumuz iddiası var, ee gelin bundan faydalanın, değerlendirin, sahip çıkın. Yapıyor musunuz, yok. Niye, Ticaret Odası herşeye muhaliftir. Niye muhalifsin biliyor musun, istediğin için muhalifsin. İstemeyeyim mi o zaman? Velevki istemedim, velevki hatalarınızı da alkışladık, zannediyor musunuz isteklerimizin sonu gelecek? O zaman yılan olur bunların canına yapışırız. Ben bunu her zaman söylüyorum. Bakın iş isteriz, ihale isteriz, aş isteriz. Bunu yapmıyoruz, istemiyoruz daha ne istiyorsunuz? Bunu aktörlerin bulunduğu her ortamda söylüyoruz. Biz kimseden kendi adımıza bir şey istemiyoruz, kentimiz adına yararlı olabileceğine inandığımız politikaların hayata geçirilmesi noktasında bir irade istiyoruz.
Bu bir gerçek, biz bu kentte turnusol kağıdıyız. Herkesin rengi biraz bize bulaştığında ortaya çıkıyor. Bunu seçimden önce de söylemiştik, biz bu kentin turnusol kağıdı olacağız diye.
Biz 4 yılımızı tamamlıyoruz. Seçimler bu yılın sonunda yapılır mı, 2018'e sarkar mı bilemiyorum. Henüz alınmış bir karar yok. Hiçbir politik aktör, hiçbir kamu kurumu, yatırımcısından yürütücüsüne kadar, Necdet Takva ve arkadaşları bireysel çıkarları için bizim kapımıza gelmiştir diyemezler. Biz bunu dedirtmeyiz. Hiçbir yöneticimiz dahil, bugüne kadar bireysel çıkarların tatminine yönelik kimsenin kapısını çalmış değiliz. Bütün yaklaşımlarımız, taleplerimiz bütüncül yaklaşımlardır, kent politikaları ile ilgilidir, kendin yararına proje bazlıdır, ya da bireysel üyelerimizin işleriyle ilgilidir. Üyelerimizin kurumlarda yaşadığı çıkmazlarla ilgilidir. Bu tür örnekleri kolay kolay Türkiye'nin hiçbir yerinde bulamazsınız.

 

Şeffaflık konusunda ne düşünürsünüz? Mesela oda olarak şeffaf bir oda mısınız?

Biz Türkiye'nin en şeffaf odasıyız. Kendi kendini bakanlık denetimine tabi tutan, bunun için müfettiş isteyen başka bir oda yoktur. Hesap verebilirlik konusunda iddialıyız. Bizim hesaplarımız kuruşu kuruşuna web sitemizden de yayınlanıyor. Şimdi bunu yaptığın zaman tabi konuşacaksın da. Vergi veriyorum, hesap veriyorum, yeri geldiğinde de hesap da sormamız gerekiyor ama kimseden bir hesap da sorduğumuz yok. Biz sadece gereken alanlarda müdahil olmaya çalışıyoruz. Bu da bazen rahatsızlık veriyor. Yani Van'daki bu 6 yıllık verginin yüzde 50'si terk edilirse bundan insan rahatsız olur mu? Her kim ki bu fikri ortaya atmışsa atsın. Sevinmez misiniz böyle bir gelişmeye? Ama tuhaf. Bütün hayatını Van'da geçirmiş insanlar çıkıp Van'ın lehine önermede bulunuyor, ki mümkün, örneği var, olmaması için hiçbir sebep yok. Ama bazıları bu öneriyi eleştiriyor. Geldiğimiz noktada maalesef açıkçası üzülüyorum ben.
Röportaj: Umut Tarhan
Röportajın devamı yarın....

Kaynak: (Prestij Haber Merkezi) - Prestij Haber Merkezi