UHUD’U OKUMAK

Yasin Aydoğan

VAN 19.09.2018 09:12:50 0
UHUD’U OKUMAK
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Bize ait değerleri bi hakkın okumakta çoğu zaman zorlanıyoruz.

Yaşadığımız zamana uyarlama, senkronize etme hususunda yetersiz kalabiliyoruz. Hayatın tüm alanlarını dizayn eden, yaşamamız muhtemel tüm sorunları çözecek formüller sunan Kerim-Mecid Kitabımız olmasına rağmen sistemli- düzenli bir hayat kurmayı başaramıyoruz.

Bu durum tarihe ait değerleri ve tarihi okuma konusunda da kendini gösteriyor.

Uhud Medine’de sıralı dağlara isim olmuş, aslen ehad kelimesinden türüyor, yani tek bir dağ gibi durduğu için uhud denmiş.

Nebevi öğreti eşyayı bile isimlendirerek değerli kılarken, seküler-modern yaşam tarzı insanı bile metalaştırdı-metalaştırıyor.

Bir dağ ama Nebi dilinde kıymetleniyor, canlanıyor, insanlaşıyor.

 

“Uhud öyle bir dağdır ki, uhud bizi sever bizde uhudu severiz” (Müslim Hac 504) buyurmuş.

Yetmiş şahid-şehid.

Uhud’da yaşananlara şehid-şahid.

 

Bizde “Şahidiz Ya Rab” diye şehadette bulunalım!

Onlar şahid olmak için, şahid tutmak için çalıştı ve bizi kazandılar, bizi tanık kıldılar. “Biz de onlara lehte tanık” olalım.

 

Şahid olmadan, şahid olmayı beceremeden, şehid olunamayacağını unutmayalım. Hz. Hamza, Hz. Mus’ ab, Hz. Abdullah ibni cahş, Hz. Şemmas ibni Osman ve daha bir çok şehid, kutlu bir hayat ve mutlu bir son.

 

“Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz” kavlini hayata geçirmişler. Hemde şehadette efendi olmuşlar, şehidlere önderlik etmişler.

 

Zor zamanların yoldaşlarını, sırdaşlarını, arkadaşlarını, gardaşlarını hayırla anmalıyız her zaman. Şehidlerin şahı Hz. Hamza’yı, medine öğretmeni-fatihi Hz. Mus’ abı ve daha nicelerini.

Dağın şereflendirdiği, dağa şeref katan eşref-eşraf-şerif şühedaya rahmet, mağfiret, derece, ödül niyazında bulunmalıyız.

Uhud mağlubiyetinde yaşanabileceğini hatırlatıyor bize.

Hayat yolculuğunun zorlu çıkışlarını, rampalarını tırmanma mecburiyetini yaşayabileceğimizi anımsatıyor. Uhud ganimete sahip olma hırsının aslında inanmış bir insan için şahid olma imkanını kaybetmek anlamına geleceğini öğretiyor.

Ayneyn tepesinde okçu olduğumuzu anımsatıyor. Göreve sadakat, nöbete sadakat şartını hatırlatıyor. İhmalin, imha olmak için yeteceğini anlatıyor. Aslında uhud, tüm hayatın bir uhud, her birimizin bir okçu olduğunu tasvir ediyor. Stratejik noktada çok uyanık ve temkinli durmamızın elzem olduğunu, bu duruşun hiç bozulmaması gerektiğinin mesajlarını veriyor.

Duruş emrini veren başkomutan Nebi (a.s).

Okçular tepesindeki okçulara verilen emri, hayatımıza taşımalı ve yaymalıyız. Emre itatsizlikten kaçınmalıyız. Çok stratejik bir mevkiide olduğumuzu unutmamalıyız.

 

“O vesvas döner döner vesvese verir. O cinlerden de olur, insanlardan da” (Nas 4-5-6)

 

Hayatta bir uhuddur. Uhudun neticesi, bizim vazifemize sadakatimize bağlı. Durduğumuz yerin ehemmiyetini idrak etmeli ve ona göre bir duruş almalıyız. Olmak yada olmamak, ölüm kalım mücadelesidir uhud.

 

Hayatta, İman ve küfrün, Tevhid ve şirkin, Hak ve batılın savaş alanıdır.

Okçular tepesine yerleştirilen tüm okçular terketmiyor görev yerini, ama çoğunluk terkediyor. Cephe zayıf kalınca, düşman kuşatıyor ve savaşın gidişatı tümüyle değişiyor.

 

 Rahmet peygamberi, azim ahlak sahibi buna rağmen rahmetle, şefkatle muamele ediyor okçulara. Bu tüm öncü-önderlerin tabiilerine şefkat ve merhamette nasıl güneş gibi olabileceklerini öğretiyor. Bir ana gibi kol kanat gerebileceklerinin ebedi örnekliğini sunuyor.

Efendimizin gül gibi kokan, yürek burnuna kokusuyla ferahlık veren bu örnekliğinden nasibini almalıdır tüm öncü-önder-liderler.

Ganimet hırsının, aşırı mal tutkunluğunun, hayatta imanın zayıflamasına ve doğal olarak şeytanın iktidarına zemin hazırlamak, bu alanda şeytani iktidarın yer tutmak için harekete geçeceğini, bunun doğal bir sonuç olacağını vurguluyor.

Uhud “yere sağlam basın, mekana temekkün edin” uyarısıdır.

Uhud “mevziiyi asla terketmeyin” ikazıdır.

Uhud “ihtiras tuzağının, iflası getireceğinin” işaretidir.

Uhud “umudunuzu yitirmeyin” gerçeğinin öğretisidir.

Uhud “ufkumuzu açan, ukbayı, öteyi, ulvi olanı yeniden hatırlatan” bir derstir. Uhud aynı zamanda bir turnusol kağıdı işlevine sahiptir.

Uhud yolunda ihanet eden, ordudan ayrılan münafıkları hatırlıyoruz. Uhud kalbinde hastalık olanı (münafık) ayırd eden bir mikyastır.

Uhud sadık olanı, hain olandan tümüyle ayıran bir sınır, bir hududdur.

Uhud şehid-şahid bir coğrafya, bir yeryüzü parçasıdır.

Uhud şehidlerin şahidliğini, şehidler uhudun şahidliğini yapıyorlar.

Bu şehadet hala sürüyor. Bu şahidliğe katılmak bir sorumluluk olarak bizi bekliyor.

 

Şehid bir dağ, şehid uhud erleri ve şahid olan bizler. Ve şahidlik için gelecek  daha nice mü’minler. Uhud sınavı hayat imtihanının bir kopyası. Yeryüzü uhud, bizlerse ayneyn tepesi okçularıyız. Bu savaş alanında her gün sınanıyor, deneniyoruz. Sabır, direniş, sadakat, istikrar, sebat ya da ganimet, saltanat, servet, şehvet, mal, maval, şöhret.

Uhud ufuktur.

Bize hangisini tercih etmemiz gerektiğini bir kez daha hatırlatıyor. Ve sonuçlarını gözler önüne seriyor.

“Rabbim uhud bilinci ver, ufkumuzu aç. Ganimet ve şehadet yol ayrımında şehadeti seçenlerden eyle”

Amin Ya Muin..