Ucuz ve konforlu eleştiri

Mustafa Öztürk

VAN 24.03.2018 09:16:20 0
 Ucuz ve konforlu eleştiri
Tarih: 01.01.0001 00:00
 İlahiyat alanında hayli ucuz, ucuz olduğu kadar da konforlu eleştiri konularının başında Kur’an ve tarihsellik meselesi gelir. Çünkü tarihsellik ve tarihselciliğe yönelik her eleştiri, dindar kitleler nezdinde “sımsıkı müslüman” olmanın garanti belgesi olarak telakki edilir. Keza İlahiyat akademyasında kariyer basamaklarını kazasız belasız tırmanmak söz konusu olduğunda bir vesileyle tarihselci yaklaşıma çatmak özellikle doçentlik aşamasında kasko yerine de geçebilir. Bu bağlamda, sözgelimi, tarihselcilik “Kur’an metnini güncel bağlayıcılıktan soyutlama çabası” olarak değerlendirilir ve Karl Popper gibi Batılı isimlerden gelişigüzel alıntılarla bir dizi gevşek eleştiri üretilir. Tarihselci yaklaşıma ilişkin beylik eleştirilerden biri şöyle formüle edilir: Tarihselcilikte, Kur’an’ın açık beyanlarıyla ortaya konulan, fakat günümüz sosyolojisinde kabul edilebilir bulunmayan kölelik gibi hususlar tarihsel olarak değerlendirilir. Dolayısıyla Kur’an’daki bazı hükümlerin her zaman ve zeminde geçerli olmaktan öte, yedinci asır Arap toplumuna münhasır uygulama örnekleri olduğu iddia edilir. Böylelikle modern insana, “Kur’an senin dünyana, senin için kabul edilemez olan bir şey önermiyor” gibi bir mesaj verilmek istenir.

***

Ne var ki bu tarz bir tarihselcilik eleştirisi “Bekâra karı boşamak kolaydır” sözünü hatırlatır. Çünkü böyle bir eleştirinin sahibi, kölelik, cariyelik, kıtâl, ganimet, cizye ve daha birçok konuyla ilgili Kur’an ahkâmının kendisinin de içinde bulunduğu şimdiki zamanda ve bugünkü dünyada neye karşılık geldiğini yahut kendi güncel hayatındaki anlam ve değerini tek cümleyle de olsa izah etme ihtiyacı duymaz. Dolayısıyla gayr-i ahlâkî davranmaktan hicap da duymaz. Dahası, “Tarihselciler bahsi geçen konularla ilgili ayetlerdeki hükümlerin tarihsel olduğunu söyler” diyerek aslında ilmî eleştiri süsü verilmiş kesin yargı cümleleri ve niyet okuma ifadeleriyle düpedüz şeytanlaştırma ve aynı zamanda kendi sırtını geleneğe yaslayarak başkasını hedef tahtasına oturtma operasyonu yapmaktan geri durmaz.

Bahsi geçen konularla ilgili Kur’an ahkâmının günümüz dünya gerçekliğindeki yeri, işlevi ve bağlayıcılık değeri hakkında tek kelime etmeksizin, “Tarihselcilik Kur’an metnini güncel bağlayıcılıktan soyutlama çabasıdır” demek, ilmî haysiyetten yoksunluk bir yana, son derece ucuz bir eleştiridir. Keza tarihselci yaklaşımı bu şekilde eleştiren çevrelerin söz konusu hükümleri kendi hayat tecrübelerinde ne şekilde bağlayıcı hâle getirdikleri, dolayısıyla “tarihselci” diye nitelendirip eleştirdikleri müslümanların hayat pratiklerine kıyasla Kur’an’ın hangi hükmünü fazladan tatbik ettikleri, ayrıca tartışılması gereken bir meseledir.

Bekârın karı boşaması gibi tarihselcilik eleştirisi yapanlar, tarihselcilerce “güncel bağlayıcılık”tan soyutlandığını iddia ettikleri Kur’an ahkâmının günümüz dünyasındaki bağlayıcılık keyfiyetlerini izahla mükelleftir. Çünkü “tarihselcilik Kur’an metnini güncel bağlayıcılıktan soyutlama çabasıdır” demek, “Tarihselcilerin tarihsel olarak değerlendirdikleri Kur’an hükümleri bugünkü dünyada da bağlayıcı hükümlerdir” demekle eşdeğer olduğuna göre işte bu bağlayıcılığın reel düzlemdeki bağlayıcılık vasfını gözler önüne sermek her şeyden önce ilmî haysiyetin gereğidir.

Kur’an ve tarihsellik tartışmalarındaki en temel sorunlardan biri, dürüst olmama, ahlaklı davranmama sorunudur. Zira Kur’an ahkâmına sadakat adına tarihselcilik eleştirisinde bulunan zevat, bizim gibi tarihselci perspektife sahip insanların dile getirdikleri örneklerle ilgili olarak, sözgelimi, aile hukukuyla ilgili olarak îlâ, zıhar, dört eşin yanı sıra sayısız cariye edinme gibi hükümlerin yahut savaş hukukuyla ilgili olarak ganimet, fey’, cizye, savaş esirleri ve esirlerin köleleştirilmesi gibi hükümlerin günümüz dünyasındaki tatbik zeminleri ve şekilleri hakkında susma haklarını kullanırken, tarihselcilik eleştirisinde şehvet-i kelama râm olmaları hakikaten çok manidardır.

***

“Gerek ictihad ve yorum tekeli, gerek milyonlarca insanın dinî hayatını düzenleme salahiyeti gerekse İslam topraklarında entelektüel bir çöl yaratma imkânı işbu fosilleşmiş ulema oligarşisinin elinden alınmadıkça İslam’ın hasta yatağından kalkması asla mümkün olmayacaktır” mealinde sözler söyleyen Roger Garaduy’in şu çarpıcı ifadeleri meramımızın anlaşılmasına yardımcı olabilir: Sözde ulema veya fukahanın zamansız ve soyut kazuistiğinde öğretilenin aksine her müslüman şu veya bu ayeti tarihî muhtevası ve Kur’an bütünlüğü dışında lafzî/literal olarak okumanın insanı birtakım saçmalıklara sürükleyebileceğini anlayabilir. Mesela, Kur’an’da Ramazan orucu hakkında, “Şafak vaktinde, beyaz ipi siyah ipten ayırt edinceye kadar yiyiniz, içiniz” (2/187) buyrulur. Güneşin doğuşu ile batışı arasındaki zamanın altı ay sürdüğü Eskimoların yaşam coğrafyasında bu hükmü lafza uygun olarak nasıl uygularsınız? Yahut köleliğin hüküm sürdüğü bir toplumsal vasatta efendinin hak ve görevlerini açıklayan nassların günümüz dünyasında lafzî/literal uygulaması için ne yapmak lazımdır? Bugün bunu mümkün kılmak için kölelik kurumunu geri mi getirmeliyiz? Allah’a hoş görünmenin yolu bu mudur?