Üçüncü Intifada: Yeniden Şeytan Taşlama

Aralık 1987'de Gazze'de Cebaliye mülteci kampında başladı Birinci Intifada. Intifada, 'silkinmek, ayağa kalkmak' demekti Arapça'da. Gittikçe artan baskı ve zulüm altında, bir İsrail askeri aracının Filistinli işçileri taşıyan bir kamyonete çarparak dört Filistinli'yi öldürmesi ve bu olayı protesto eden Filistinlilere İsrail askerlerince ateş açılmasının kıvılcımıyla, her gün yavaş yavaş ölmeye bir tepki olarak bir halkın ayağa kalkışıydı.

Birkaç günde Batı Şeria'da ve Doğu Kudüs'te bu olaya tepki gösteren Filistinlilere karşı da benzer olayların yaşanmasıyla gösteriler yaygınlaştı ve Filistin halkı kitle olarak İsrail işgaline karşı ayağa kalktı. 1967'de Batı Şeria ve Gazze'yi işgal ettikten sonra gerçek bir faşist yapıya dönüşen İsrail Devleti zulmü altında yaşamaktan bıkmış ama daha önce hiç direniş tecrübesine sahip olmayan yüz binlerce kişinin katılımı ile başlayan büyük bir halk hareketiydi bu. 1985'te İzak Rabin'in başını çektiği, İsrail yerleşimlerinin agresif yöntemlerle genişlemesini sağlayan sürgün politikası ve ardı ardına gelen Filistinli ölümleri sonucu başlayıp 1987'de toplu bir ayaklanmaya dönüşen protestolar sivil itaatsizlik şeklindeydi. Grevler yapıldı, İsrail ürünleri boykot edildi, duvarlara işgal karşıtı yazılar yazıldı, barikatlar kuruldu. Ağır silahlı İsrail askerlerinin karşısında sapan, taş ve sopalarla karşılık veren Filistinler vardı. İsrail'e taş atmak bir sembol oldu.

Taş atanların yarısından çoğunu çocukların oluşturması, İsrail'i okul kapatma, toplu tutuklama ve diğer toplu cezalandırma yöntemlerine yöneltti. İsrail 1100 civarında Filistinli sivili öldürdü, 120 bin kişiden fazlasını tutukladı. Batı Şeria'da üniversiteler kapandı. Sokağa çıkma yasağı uygulandı. Filistinlilerin elektrik, su, akaryakıt gibi ihtiyaçları karşılanmadı. Filistinlilerin ağaçları söküldü, tarım ürünlerinin satışı engellendi. İsrail, baskıyı artırdıkça Filistin direnişinin sona ereceğini düşünüyordu. Ancak bu inancı karşı karşıya kaldığı irade sonunda zamanla zayıflamaya başladı. Zira Intifada ne nizami ne de gayrinizamî bir savaştı, halkın topyekûn ortaya koyduğu bir direnişti ve Filistinliler için kısmen olumlu sonuçlar doğurdu. 1993 Oslo Anlaşması'na giden süreçte, Intifada Filistin sorununu ilk defa uluslararası kamuoyunun gündemine getirebilmiş, işgal edilen topraklarda Filistinlilerin de var olduğu konuşulmaya başlandı ancak İsrail'in Filistin'e karşı tutumu açısından değişen pek bir şey yoktu.

Intifada'yı başlatan İslam Üniversitesi Öğrenci Meclisi üyeleri, Filistin İslami Direniş Hareketi, yani HAMAS mensuplarıydı. 70'lerin sonu itibarıyla, Mısırlı Müslüman Kardeşler Örgütü'ne bağlı aktivistler İsrail işgali altındaki Gazze'de ve Batı Şeria'da okul, hastane, klinik açmak gibi yardım faaliyetleri yürütüyordu. HAMAS o aktivistler tarafından Müslüman Kardeşler'in Filistin kanadı olarak kurulmuştu. Intifada'nın başlangıcı aynı zamanda HAMAS'ın da başlangıcıydı.

Birinci Intifada'nın sonlarına doğru İsrail ile barış görüşmelerine oturan FKÖ'nün anlaşmaya yönelik tutumu, Filistin'deki işgalin devam ettiği ve hiçbir şeyin değişmediği gerekçesi ile HAMAS tarafından kabul görmedi ve FKÖ'nün kendileri ile birleşme çağrılarını cevapsız bıraktı. HAMAS'ın askeri kanadı İzzeddin el Kassam Tugayları 1992'de süregelen Oslo görüşmeleri sırasında kuruldu.

İkinci Intifada (El Aksa Intifadası) barış süreci Birinci Intifada'nın ardından kaplumbağa hızında sürerken başladı. Sabra ve Şatilla katliamının kasabı, Today's Zaman'ın betimlemesiyle 'Çığır Açan Lider' Ariel Şaron'un, tamamı silahlı 1000 İsrail askeriyle birlikte, Eylül 2000'de Haremüşşerif'e girişi yaklaşan seçimler için İsrail aşırılarına bir göz kırpmaydı ve Filistinliler tarafından tepkiyle karşılandı. Çıkan çatışmaların ikinci gününde, silahsız şekilde ateş hattında kalan Cemal el Durra'nın 12 yaşındaki oğluyla Muhammed'le beraber kameralar önünde öldürülmesi İkinci Intifada'nın başlangıcı oldu. El Aksa Intifadası'nın ikinci ayında Gazze'de İsrail tanklarına taş atarken İsrailli askerler tarafından vurularak öldürülen Faris Odeh'in birkaç gün önce yine tanklara taş atarken bir gazeteci tarafından çekilen fotoğrafı Gazze'nin işgaline direnişin sembolü haline geldi. 5000'den fazla Filistinlinin, 1000 civarında İsrailli'nin öldüğü İkinci Intifada, kimilerine göre Yaser Arafat'ın ölümüyle kimilerine göre İsrail'in tek taraflı çekilmesiyle bitmişti. 2005'te Mahmut Abbas ve Ariel Şaron, Şarm el-Şeyh'de çatışmaların sona erdiğini belirten anlaşmayı imzaladıktan sonra yaşananlara Filistin Hükümeti destek vermedi.

Gazze'ye düzenlenen son saldırıda ölü sayısı 1000'i aşarken Filistin'de Üçüncü Intifada sesleri yükseliyor. İsrail'in Mescid-i Aksa'ya girişlere 50 yaş limiti koyması, geçtiğimiz hafta Kudüs'te büyük çatışmalara sahne olmadan önce, Mısır Darbesi'nden beri hayat damarları kesilmiş olan Gazze'de uzun bir süredir Intifada beklentisi var. Verecek bir tek canları kalan Gazzeliler'in de açıkçası Intifada'dan başka şansı yok. Çünkü bugün bombardıman altında topluca ölen Gazzeliler, normal bir günde de yavaş yavaş ölüyor. Bugün ya da yarın, ama mutlaka, bu gidişatın, yeni bir ayağa kalkıştan başka çıkacağı bir yer yok; tıpkı bu faşist ve şeytani İsrail politikalarının sürdürülebilirliği olmadığı gibi…