UÇMA ÖZELLİĞİ OLAN, UÇAMAYAN İÇİN ÖRNEK OLUR MU?

OSMAN COŞKUN

VAN 27.07.2014 14:13:07 0
UÇMA ÖZELLİĞİ OLAN, UÇAMAYAN İÇİN ÖRNEK OLUR MU?
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Allah’ın ilk insanı yarattığı günden bu yana insanoğlunun fıtri, fiziki, biyolojik ve diğer özelliklerinde, yapısında hemen hemen hiçbir değişiklik olmamıştır. O günden bu güne temel ihtiyaçlarımız hep aynı olagelmiştir. Hz Âdem {salat ve selam üzerine olsun} o nun bütün özellikleri ondan sonra yaratılan bütün insan neslinde var olmaya devam etmektedir. İslam insanın doğuşu ile birlikte sahip olduğu hiçbir özelliğini inkâr edip yok etmek istemez ancak bunların kontrolsüz gelişmelerine mani olur ve bunlara bir sınır çizer ve onları Kuran ile eğiterek insanın heva ve hevesini ilah edinmesinin önüne geçer. Konumuzu bir örnek ile detaylandırmak gerekir ise:

İnsanda mal edinme veya sahiplenme duygusu doğuştandır. İslam bunu inkâr etmez ona helalindan kazanıp ölçülü olmasını ve mal ile üzerine aldığı görevlerini {zekât, sadaka}gibi ibadetleri yerine getirmesini ondan ister. Yoksa birilerinin inanç haline getirdiği gibi bir hırka bir lokma anlayışını kabul etmez. İnsanın fıtri olan duygularını yok saymak aslına bakar iseniz insanı terbiye etmekten daha çok onu rabbine karşı daha azgınlaştırır ve meşru olmayan yollara{zina, fuhuş ve aşırılık} sapmasına neden olur. Bütün bunları niçin söyledim ve ne demek istediğimi şimdi sizler ile paylaşmak istiyorum. Allah gönderdiği dinin yeryüzündeki temsilcilerini diğer bir ifade ile elçilerini yine yeryüzünde yaşayan ve onlardan biri olan insanoğlu ile tebliğ, tebyin ve tatbik ettirmiştir. Buna itiraz geliştirenlere ise yeryüzünde dolaşan melekler olsa idi meleklerden peygamberler göndereceğini yüce rabbimiz çok net olarak son kitabında açıklamıştır.

İnsanoğlu Allah’ın kendileri için gönderdiği ve ileride sorumlu tutacağı vahiylerinden uzaklaştıkça kendisi için rol model olan elçileri ya örnek alınamayacak kadar yüceltmişve yahut da örnek alınmayacak kadar basit görmüş. Bu iki durum dada peygamberleri hayatının dışına atmış ve şeklen bir peygamber inanışı var olmuş ama peygamber onun hayatına hiç girmemiş. Kuran’ın değişik ayetlerinde bu konu detaylı ve en ince noktalarına varana kadar açıklanmaktadır: “Ey Muhammed! Onlara söyle Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Bana ilahınızın tek bir ilah olduğu vahyolunuyor. Artık ona yönelin, O’ndan bağışlanma dileyin; yazıklar olsun o ortak koşanlara” {Fussilet-6} Başka bir ayette ise şöyle buyrulmaktadır: “Şöyle söylediler: “Bize yerden kaynaklar fışkırtmadıkça sana inanmayacağız.” “Veya hurmalıkların, bağların olup, aralarından ırmaklar akıtmalısın. Yahut iddia ettiğin gibi, göğü tepemize parça parça düşürmeli, ya da Allah’ı ve melekleri karşımıza getirmelisin. Veya altından bir evin olmalı yahut göğe yükselmelisin- ama oradan okuyacağımız bir kitap indirmezsen yine o yükselmene inanmayacağız. De ki: Eksik sıfatlardan uzak olan rabbimi tenzih ederim. Ben sizin gibi insan olan bir elçi ve resulden başka bir şey değilim ki.” {İsra-90 ile 93. Ayetler} Bunları gündeminize taşıyıp anlatmamın nedenine gelince: Günümüz İslam âlemi her yönüyle perişan, zavallı, itilen kakılan ülkeleri Allah düşmanları tarafından hiçbir haklı gerekçeye dayanmadan işgal edilip bütün kutsalları ayaklar altına alınan yine bu düşmanların ayak oyunları ile bir birini acımasızca katleden insanlar konumuna düşürülmüşlerdir. Bence bu duruma düşmelerinin başlıca nedenlerinden birisi Allah’ın kendileri için gönderdiği son vahyi ve o vahyin yürüyen halini temsil eden peygamberleri yanlış anlamaktan kaynaklanmaktadır.

Allah’ın gönderdiği elçileri doğru anlamanın yolu onlara indirilen vahiyleri doğru anlamaktan geçmektedir. Diğer bir ifade ile Kuran’ı yanlış anlayanların peygamberleri özelliklede son elçiyi {salat ve selam bütün elçiler üzerine olsun} doğru anlamalarıkesinlikle mümkün değildir. Bunu şunun için söylüyorum: Hiç birimiz peygamberleri bire bir görmüş insanlar değiliz. Onların Allah’ın elçileri olduklarının tek delili günümüze kadar hiç bozulmadan ve herhangi bir değişikliğe uğramadan gelen tek kaynak olan Kuran’dır.

Buradan şöyle bir sonuca varmakta mümkündür. Peygamberleri tanımanın yolu Kuran’ dan geçmektedir. Şimdi sorarım sizlere Kuran’ın mensubu olduklarını iddia eden bu İslam ümmeti Kuran’ı ne kadar tanıyor? Bunların Kuran’a karşı kanaatları ne derece Kur anidir? Cevabınızın ve cevabımın olumsuz olduğu gün gibi ortadadır. Allah’ın kulları tarafından yazılan kitapların Kuran kadar doğru ve korunmuş olmadığı bir gerçektir. Kendileri gibi bir insan tarafından yazılan kitapların mutlak doğru olduğunu kabul etmek kulların yanılmazlığını kabul etmek anlamına gelmez mi? Öyle ise açalım Kuran’ı tanıyalım peygamberleri. Ne diyor Kuran: Peygamberlerin bizler gibi birer insan olduklarını bizlerin sahip olup gereksinim duyduğumuz her şeyin peygamberler içinde bir gereksinim olduğunu hatırlatarak işe başlıyor ve bu özelliklerinin üzerinde şiddetle duruyor. Bunlar yemek, içmek, uyumak, sevinmek, üzülmek, tasalanmak ve benzeri şeylerdir. Unutmayalım ki yemeyen içmeyen bir peygamber tasavvuru kesinlikle Kuran’i değildir. Diğer insanlar için geçerli olan Allah’ın koyduğu yasalar onlar içinde geçerlidir. Mesela: Yürümek, gideceği yere bütün insanlar gibi peygamberlerde uçarak değil yürüyerek gitmişlerdir. Sizlerin de bildiği gibihicret eden Allah’ın resulü Mekke Medine arası yaklaşık beş yüz kilometre bu yolu altı buçuk günde ayakları kan revan içerisinde aç ve susuz kalarak kat etmişlerdir.

Bu örnek bizlere peygamberlerin de Allah’ın koymuş olduğu yasalara tabii olduğunu net olarak ortaya koymakta iken onun gibi kulları olan ve insanlar tarafından adeta ilahlar ve rabler edinilen zavallılara verilen özelliklere bir bakar mısınız? Öfından uçma özelliği {tayyi mekân} yapan şeyh ve üstatlara ne demek lazım? Bunların anlattığı ve tavsiye edeceği peyğle namazını Sultan Ahmet camiinde kılıp ikindi namazını Kâbe’de kılan akşama ise tekrar Türkiye’ye dönen ve müritleri taragamber anlayışı ne kadar Kuran’i olur? Bu peygamber anlayışı ve misyonu ile yirmi birinci yüz yıla Müslümanlar ne kadar etki edebilirler? Her konuda kendisini müstağni gören sahip oldukları dünyalıklar ile övünmeyi adet haline getiren diğer bir ifadeyle dini hayatının dışına atıp dinsizliği din edinen bu insanlığa bu peygamber anlayışı ile ne derece etki edebiliriz acaba hiç düşündünüz mü/ düşündük mü? Her yönüyle bu gün inkâr edenlerin gerisinde kaldıklarını sürekli gündeme getiren Müslümanlar bunun sebepleri gündeme getirilince niçin suçu kendilerinde değil de bir başkasında ararlar? Rabbimizin şu uyarısına rağmen: “Onlar geçmiş birer ümmettir. Kazandıkları kendilerine, kazandığınız da sizedir. Onların yaptıklarından sizler sorumlu değilsiniz.”

{Bakara- 134} kendilerinden öncekilerinin kanaat ve görüşlerini din edinip o zamanın fetvalarıyla günümüz problemlerini çözmeye çalışan bu ümmet ve onun yanlış anlayıp yorumladığı peygamber anlayışı nasıl bu hayata yön verip yönlendirsin? Bizler bu insanlık için ortaya çıkarılmış hayırlı bir ümmet olarak bu halimizle mi yeryüzünün idaresini, beşeriyetin önderliğini üstleneceğiz? Bu gün insanlığa medeniyet dersi vermeye çalışan vahşi batının cesaretini ve gücünü nereden aldığını düşünüyorsunuz? Allah’ın örümceğin evine benzettiği o zalim yönetimler çok güçlü olduklarından değil İslam’ın mensuplarının Allah’ın gönderdiği dinin gereğini yerine getirmemelerinden kaynaklanmaktadır.

Allah’ın gönderdiği İslam’dan başka bir dini yaşayanların, anlayanların, anlatanların insanlığın kurtuluşu için çareler üreteceğini beklemek beyhudedir. İslam âleminin başına musallat olan hastalıklardan birisi ve en önde geleni Kuran’daki İslam yerine sonradan üretilen ve adına maalesef yine İslam denen dini yaşıyor olmalarından ileri gelmektedir. Yine bizler Allah’ın demediği, istemediği resullerinin ise hayatlarına uygulamadığı, yaşamadığı dini yaşayarak Allah’ı razı edeceğimizi zannediyoruz.

Allah zannın gerçekten {Kuran’dan} hiçbir şeyi bünyesinde barındırmadığını açıkça ifade etmesine rağmen yanlışta ısrara devam etmekteyiz. Araştırmak sormak, sorgulamak sanırım birazda işimize gelmiyor. Zira vahyin bizlere yüklediği sorumluluktan haberdar olur isek işimizin zorlaşacağını ve keyfi hareket etme gibi bir şansımızın olmayacağını pek ala biliyoruz. Şunu unutmayalım ki eğer böyle davranıyor böyle düşünüyor isek hesabı zor verenlerden olacağımızı hatırlatarak sizleri ve kendimi Allah’a emanet ediyorum.