TÜRKLER İHRAMA GİRER GİBİ İSLÂM’A GİRMİŞTİR.

İsmail Ekercin

VAN 1.08.2017 10:15:34 0
TÜRKLER İHRAMA GİRER GİBİ İSLÂM’A GİRMİŞTİR.
Tarih: 01.01.0001 00:00
 İyilik yaparak kendisini Allah’a teslim edip, hakka yönelen İbrahim’in dinine (Millete İbrahîm) uyandan, din bakımından daha iyi kim olabilir? Allah İbrahim’i dost edinmişti. (Nisa Sûresi: 125)
Hatırlayarak düşünmelerimiz hep geçmişte başımızdan geçenler üzerinedir. Olup bitenlerin izleri üzerine düşünerek kendi benimizi oluştururuz. Kendi benimizi aydınlatan düşünceler bilincimizi oluştururken, çevremizle ilgili olanlar de eklenir ve kimliğimizi oluşturur. Geçmişte oluşan bu kimlik, gelecekte olması muhtemel olayları tasarlamakla meşguldür. Çünkü İnsan tarihi bir varlıktır.
İnsanlar gibi milletlerin de kimlikleri geçmişte oluşur. Bu kimlik kaybedilir ise yeni kimliğe kim, ne yazar belli olmaz. Türk Ulusu veya Türk Halkı diye isim koyanların amacı, bize güç veren kaynak ile ilişkimizi kesmektir.
Ulus kelimesi Moğolcadır ve “hükmedilen topraklardan hanedan üyelerine düşen pay” anlamına gelir. Türk Ulusu diyenlerin niyeti, sanki kelimenin anlamında saklı gibidir.
Millet kelimesi Kur’an’da 15 defa geçer ve neredeyse hepsinde din, tutulan yol, hayat tarzı, anlamındadır. Hiçbir yerde kavmiyetçilik anlamına gelmez. İyilik yaparak kendisini Allah’a teslim edip, hakka yönelen İbrahim’in dinine (Millete İbrahîm) uyandan, din bakımından daha iyi kim olabilir? Allah İbrahim’i dost edinmişti. (Nisa Sûresi: 125)
Millet kelimesi din kelimesi gibidir. Millet ile din kelimesinin farkı millet kelimesinin sadece Peygamberlere isnat edilmesidir. Allah’a da, sıradan insanlara da isnat edilmez. Allah’ın milleti denilmez, Ebubekir’in milleti de denilmez. İbrahim milleti denir. Sadece şeriatın öncülerine nispet edilebilir (Ragıp El İsfahânî). Çünkü millet kelimesi imlâ kökü ile ilişkilidir. Allah’tan aldığı emirleri insanlara aktaran, yazdıran, ve bunun sonucunda o emirlere itaat ederek o peygamberin etrafında toplanan, ona tâbî olan insanlara o peygamberin milleti denir. Bu itikadî bir meseledir, kısaca millet, tevhidî akîde demektir.
Türk milleti demek bu topraklarda Rasûlü Ekrem’in sözünü işitip etrafında toplananlar demektir. Beşer olarak ana-babanın ırkına mensup olarak doğulur ama doğuştan Türk Milleti’nden olunmaz, Rasûlü Ekrem’e ittibâ (tâbî olma) ile Türk Milleti’nden olunur. “Türk Milleti” kavramında kan bağı yoktur. Türk kültürü de bu topluluğun yerel hayat şeklidir. Bu kavram zamanla millet kelimesini de kullanmadan tüm Batının kullandığı gibi Türk=Müslüman haline dönüşmüştür. Osmanlılardan bu yana Türk, tüm dünyada Müslümanlık ile özdeşleşmiştir. Sırplar Boşnaklara Türk der. Çanakkale’de savaşmaya gelen Pakistanlıların torunlarına halen Pakistan’da Türk denilmektedir. Bosna Hersek’teki ilmihal kitaplarında “Türk olmanın şartları: 1. Kelimeyi şahadet, 2. Namaz, 3. Zekât…” şeklinde yazılıdır. Kısaca, ‘Türk doğulmaz Türk olunur” sözü mecazen doğrudur. Türk kelimesi bir sıfattır. ‘Ben Türküm ama Müslüman değilim’ sözü boş bir laftır (Belki dışlanmaktan korkup gavurum diyemeyenlerin sözüdür).
Bu anlatılanların tarihî arka planını irdeleyince karşımıza çıkan tablo şudur; Arapların ve Perslerin İslam öncesi kuvvetli bir kimlikleri vardı. Araplar bu kimliklerini bizzat İslam ile özdeşleşmişler, İranlılar ise sivil bir din kurmuşlardır. Sivil din o ırka, o ülkeye ait bir dindir. Pers kültürünün yaşatıldığı, Zerdüştlükten kurtulamamış ama İslamiyet’i de yaşamaya uğraşan zihniyetin ortaya çıkardığı Şiîlik budur. (Kendilerini meşrulaştırmak için Hz. Ali’yi bu işe setre yaparlar. Neden diğer halifeler değil de Hz. Ali seçilmiştir diye inceleyince; arkasında Hz. Hüseyin ile evlendiği söylenen Pers kralının kızı Şehribanu ile kurulan Zerdüştlük bağı vardır, bu ayrı ve uzun bir konudur).
Tarihte iki büyük sünnîlik dalgası vardır. Birincisi Büyük Selçuklu’da Melikşah-Gazâlî (ümerâ-ulemâ) ilişkisi, ikincisi ise Osmanlı’da Yavuz Selim-İbni Kemal ilişkisidir. Tarihteki bu iki büyük sünnîlik dalgası, sünnîliği Türklük ile perçinlemiş ve ayrılmaz bir ikili olarak birbirine bağlamıştır (B. Gencer). Türklerin İslam öncesinde, Araplar ve İranlılar kadar kuvvetli bir kimlikleri olmadığı için kendilerini sünnîlik ile özdeşleşmişlerdir. Tarih içinde bu yüzden Türklük, Müslümanlık ile eş hale gelmiştir.
Türk olup da başka dine mensup insan kalmadığı için Türk=Müslüman olmuştur. ‘Türkün gücü Ehlisünnetten gelir’ diyen İsmet Özel bunu kasdetmektedir. Bu yazılanlar bir ırkı öne çıkarmak için değildir.
Irk ve kan ile insanlar arasında bağ kurmaya uğraşmak, beşerî bir düşüklüktür. İnsanlar arasındaki bağ sebebe bağlı ise anlamlıdır. Yani, birinci tabiatımız olan nesep bağı ile değil de seçimlerimiz sonucu oluşan ikinci tabiatımız ile değerli bağlar kurulur. Ulus devletler birinci tabiata bağlı olarak kurulmuştur. Osmanlı ikinci tabiata bağlı bir birliktelikti.
Türkler ihrama girer gibi İslâm’a girmiştir. İslam öncesi inançlarından neredeyse hiçbir şeyi Müslümanlıklarına karıştırmadılar (Teoman Duralı-Omurgasızlaştırılmış Türklük). Yani bizim İslamlıktan başka giysimiz yoktur. “Türk Milleti” tanımının Peygambere bağlı îtikad birliği olarak kabul edilmesi, iç çatışmadan uzak, cihad bilincine dayalı, îtikad temelli, din kaynaklı bir milliyetçiliği besleyecek ve genç kuşaklara aidiyetlerinin nereden geldiğini hatırlatacaktır. Bu topraklarda yaşayan ve ben Müslümanın diyen herkes bu millet tanımın içinde kendine yer bulabilecektir. ‘Türk Milleti’nin bu tanımı Türkiye Cumhuriyetinin 1923’te yerden bitmeyip ecdadımızın devamı olduğumuzu, bizlere kapitalist dünyaya dik duracak  gücü nerede aramamız gerektiğini de öğretecektir.  Bu topraklarda yaşayan, Türk olduğunu söyleyen  ve Müslüman olmayanlar ne olacaktır? Kendilerini nasıl tanımlıyorlarsa öyledirler.
Bu bilinçte son on beş yıldır ciddi çözülme vardır. Türk Milleti’nin ve yetkiyi elinde bulunduranların dikkatlerine sunulur. Okullarda nasıl bir gençlik yetiştirdiğimizi tekrar muhasebe edelim. Selâm ve dua ile… (driekercin@gmail.com)

kaynak iktibas dergisi