Türkiye’yi parçalama plânları

Hayrettin Karaman

VAN 19.03.2017 09:34:30 0
Türkiye’yi parçalama plânları
Tarih: 01.01.0001 00:00
 
Bu yazıda Türkçe'ye, dostum Yakup Üstün tarafından “Türkiye'yi Parçalama Plânları - 100 Plân - Haçlı Taassubu-Türkiye Düşmanlığı" adıyla tercüme edilen ve 1979'dan itibaren defalarca basılmış bulunan kitabın Emir Şekib Arslan tarafından yazılan aslını tanıtacağım.
Önce kısaca Emir Şekîb Arslan'ı (1869-1946) tanıyalım (Kaynak: DİA):
Lübnanlı âlim, fikir ve siyaset adamı. XVIII. yüzyılın sonlarından itibaren “emir” unvanını alan, Hîre'de hüküm süren Lahmî krallarından Münzir b. Mâüssemâ'ın soyundan geldiği için “Emîr” lakabını almıştır. Nüfuzlu bir Dürzî aileye mensuptur. Hem kendisi hem kardeşleri Sünnî eğitimi görmüş ve Sünnî olarak yaşamışlardır.
Şekîb Arslan altı yaşından itibaren seçkin okullarda okudu, Arap edebiyatı ve tarihi alanında çok iyi yetişti; ayrıca Fransızca öğrendi. 1886 yılında Beyrut'ta Medresetü's-sultâniyye'ye geçti. Burada diğer ilimlerin yanı sıra, o yıllarda Beyrut'ta sürgünde bulunan ve Medresetü's-sultâniyye'de öğretmenlik yapan Muhammed Abduh'tan fıkıh ve akaid dersleri aldı. Türkçe'yi de burada öğrendi. Ayrıca Abduh'un okul dışında yaptığı sohbet toplantılarına katıldı. 1890'da Mısır'a gitti, Muhammed Abduh'un etrafında oluşan ve fikirlerini yayan gruba dahil oldu; Mısır'ın önde gelen fikir ve kalem erbabı ile tanıştı.
İkinci Meşrutiyet'ten sonra da önemli Osmanlı devlet ve fikir adamlarıyla tanıştı, önemli görevler ve hizmetlerde bulundu.
I. Dünya Savaşı'ndan sonra Fransızlar'ın Suriye ve Lübnan'ı, İngilizler'in Filistin'i işgal etmeleri üzerine emperyalizme karşı sert bir tavır takındığı için bölgeye girişi yasaklandı. 1925-1926 yıllarında Suriye'de meydana gelen ayaklanmalar Emîr Şekîb Arslan'ın liderliğinin belirgin hale gelmesine vesile oldu. II. Dünya Savaşı'ndan sonra Suriye ve Lübnan'ın istiklâle kavuşması üzerine 1946 Ekiminde Lübnan'a döndü ve 9 Aralık 1946'da burada vefat etti.
Arapça yanında Farsça, Türkçe, Fransızca, İngilizce ve orta derecede Almanca bilen Emîr Şekîb Arslan, 1935'te yazdığı bir mektupta 1781 özel mektup, 176 makale ve 1100 sayfa hacminde çeşitli kitaplar yazdığını ifade ediyordu. Okuduğunu bir daha unutmayacak kadar güçlü bir hafızaya sahipti.
İslâm birliği düşüncesinde Cemâleddîn-i Efgânî ve Ahmed Fâris eş-Şidyâk, dinî anlayışta ve ıslahat düşüncesinde Muhammed Abduh, tarih anlayışında da İbn Haldun'un etkisinde kalmıştır.
Emîr Şekîb kendisi daha hayatta iken İslâm dünyasınca takdir edilmiştir. Nitekim 1935'te Hindistan'da İslâm dünyasının ileri gelen ilim, siyaset ve edebiyat adamlarının katıldığı bir toplantıda, “Bugün İslâm dünyasının en büyük siması kimdir?” sorusuna verilen cevaplarla seçilen on üç isim arasından en fazla oyu Emîr Şekîb Arslan almıştır.
Osmanlı Devleti'nin yıkılışından önce Emîr Sekîb, devleti parçalamaya yönelik en büyük tehlikenin Batı'dan geleceğini, bunu önlemek için Osmanlı hilâfeti etrafında bir İslâm dayanışması oluşturmak gerektiğini, Türkler ve Arapların bu dayanışmanın vazgeçilmez unsurları olduğunu, bunun da hilâfetin güçlendirilmesi ve İslâm mirasının geliştirilmesiyle gerçekleşebileceğini ileri sürmüş; adem-i merkeziyetçiliği ve ayrılıkçılığı savunan Türklerin ve Arapların yanıldıklarını, güç dağılımının imparatorluğun kısa zamanda parçalanıp Avrupa'ya yem olmasına sebep teşkil edeceğini, bundan dolayı merkezî otoritenin güçlendirilmesi gerektiğini söylemiştir. Onu diğer Arap aydınlarından ayıran en önemli özellik, İslâm dayanışması adına Osmanlı hilâfeti ve hükümetini kayıtsız şartsız desteklemiş olmasıdır.
Arap dünyasının istiklâline kavuşması için çok büyük gayretler sarfeden Emîr Şekîb, İslâm ve Arap âleminin parçalanmasında İngiltere ve Fransa'yı suçlu görüyor, her fırsatta bu iki devletin İslâm dünyasına verdiği zararlara dikkat çekiyordu. Aralarında çeşitli anlaşmazlıklar bulunsa bile İslâmiyet'e karşı düşmanlık konusunda kolaylıkla anlaşıp bir araya gelebileceklerini söylüyordu.
Çok güçlü bir tahlil kabiliyetine ve sezgiye sahip olan Emîr Şekîb Arslan'ın siyasî konularla ilgili tahminleri büyük ölçüde gerçekleşmiştir. Meselâ İngiltere'nin vaadlerine kapılarak Osmanlılardan ayrılmak isteyen Arap aydınlarına İngilizlerin sözlerini tutmayacaklarını, Filistin'de bir Yahudi devleti kurdurmak için Arap topraklarını parçalayacaklarını söylemiş, aynı şekilde İngilizler'le anlaşan Hicaz Kralı Şerif Hüseyin'in pişman olacağını, zira onlar tarafından azledilerek sürgüne gönderileceğini ifade etmiştir. Dünya Savaşı'nın Balkanlar'dan çıkacağını haber vermiştir.
(Konuya devam edeceğim)