“TÜRKİYE SÖYLEMDE NE OLURSA OLSUN EYLEMDE ABD’YLE YAKINLIĞI TERCİH EDER”

‘DİMYAT’A PİRİNCE GİDERKEN EVDEKİ BULGURDAN OLMAMAK…’

VAN 25.02.2017 11:49:00 0
“TÜRKİYE SÖYLEMDE NE OLURSA OLSUN EYLEMDE ABD’YLE YAKINLIĞI TERCİH EDER”
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Türkiye’nin bir gözü her zaman batıda
Sputnik/ Ceyda Karan
ABD’nin yeni Başkanı Donald Trump’ın talimatıyla Pentagon’un IŞİD’le mücadele planı beklenirken, Türkiye’nin de yeni pozisyon aldığı yorumları öne çıkmaya başladı. El Bab’ın alınmasının ardından Ankara’dan Rakka için hazır olunduğu mesajları gelirken, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da Körfez turuna çıktı.
Yeni dönemde Ortadoğu planları üzerinden Türk-Amerikan ilişkileri ve Türkiye-Rusya ilişkilerini Kadir Has Üniversitesi’nden Doç. Ahmet Kasım Han ile konuştuk.
‘TÜRKİYE’NİN BİR GÖZÜ HER ZAMAN BATI’DA’
Türkiye’nin söylemi ne olursa olsun eylemde her zaman ABD ile yakınlığı tercih eden bir yönde olduğunu anımsatan Ahmet Kasım Han, Ankara’daki bakış açısını şöyle anlattı:
“Bir kurumsal hafıza var. O kurumsal hafıza da NATO ittifakı çerçevesinde artık yarım asırı çoktan devirmiş bir birlikteliği ve ilgili güvenlik kurumlarının belirli bir standart içerisinde uyumlaştırmış olduğu bir ortağı temsil ediyor. Türkiye’nin NATO özellinde ama ABD esas ile ilişkilerinin yarattığı iktisadi, ticari dışsallıkları hiçbir zaman Rusya’nın elinin altındaki alet kutusunda karşılıkları olan avantajları temsil etmiyor Türkiye için. Dolayısıyla benim görüşüm Türkiye Batı ile en kötü olduğu anda dahi bir gözü sürekli olarak Batı’da bir siyaset güdüyor. Bu retorikten son derece bağımsız.”
‘ANTİ-ABD SÖYLEMİNİN TÜRKİYE’DE BİR KARŞILIĞI VAR’
Türkiye’deki ABD karşıtı retoriğin iç tüketime dayalı bir yanı olduğunu belirten Han, “Bütün dünyada araştırmalara baktığımızda dünya çapında ABD’nin en düşük popülariteye sahip olduğu ülkelerden birisi Türkiye. Türkiye’de bir karşılığı var gibi bu anti-ABD söyleminin. Ayrıca Türk siyasetinin iklimi ve toplumsal zihnini ve vicdanı da buna yakın bir yerden işliyor” vurgusu yaptı. Han, bu duruma ‘bugünkü zamanın ruhundan’ hareketle Washington’ın Fethullah Gülen’i iade etmemiş, faaliyetlerini kısıtlamamış ve idari ve siyasi bir irade göstermemiş olmasını da ekledi.
‘TÜRKİYE ABD’YE KARŞI ELİNİ YUKARIDAN AÇIYOR’
Türkiye, ABD ilişkilerinin bir tek konuya indirgenecek bir yapı arz etmediğini belirten Han, uzun süredir Washington’la yapılan pazarlıklara da şöyle dikkat çekti:
“Fakat bunların da ötesinde sadece iç tüketimle ya da içerde olup bitenin dışarıdaki uzantıları ile alakalı olduğunu düşünmüyorum. Bunu söylemek haksızlık olur. ABD ile Türkiye uzunca bir zamandır Suriye meselesinde birbirinden farklı önceliklere ve çıkarlara sahipler. Bu çıkarların tekrar uyumlulaştırılması gibi bir iş var tarafların önünde. Bu da bir pazarlık konusu. Uluslararası ilişkilerdeki bütün pazarlıklar gibi, bunda da taraflar birbirine bir sinyal yolluyor. Söylemler bir yandan o sinyalleme işinin bir parçası. Öte taraftan da sinyallemenin dışında ilişkilerin daha uyumlu hale getirilmesi için süregiden bir diplomatik arayış söz konusu. Bunların ikisini de düşündüğümüz zaman Türkiye’nin ABD  ile ilişkilerini yeniden düzenlerken ‘elini yukardan açarak’ bir sinyalleme yaptığını ve kendi istek arzu öncelik ve çıkarlarına göre ABD siyasetini etkilemeye çalıştığını görüyoruz.” Trump’ın yeni kararlar oluşturma aşamasında olduğunu da anımsatan Kasım Han, “Türkiye de sahip olduğu bu bilgi ve okuma üzerinden ABD siyasetini bir yeni karar vermeden önce etkileme gayretinde. Bu siyaset hiç kuşkusuz önceki yönetimin kimi adımlarından kurumsal olarak izler taşıyacaktır, buna şüphe yok” diye konuştu.
‘ABD’LİLER ARAYIŞ İÇERİSİNDELER’
Trump yönetimde görev alanların daha önce yaptığı açıklamaların Obama yönetimindeki bazı politikaların devam edeceğini yönünde işaretler verdiğini söyleyen Han, yeni adımların da atılacağına vurgu yaparak Ankara’nın amacının önceliklerinin bu karar dinamiğinin içine monte edilmesi olduğunu şöyle anlattı:
“ABD’lilerin de bir arayış içinde olduğunu tespit etmek lazım. CIA ve Genelkurmay başkanı buraya geliyor ve konuşuyorlar. Onlar da çok normal. Ne fazla abartılacak, ne de üzerinde eksik düşünülecek bir mesele. Önemli, ama her şey demek değil.”
‘OBAMA MUTLU ETMİYORDU, BAKALIM TRUMP EDECEK Mİ?’
ABD’nin Türkiye’nin pozisyonunu bütünüyle anlama çabası içinde olmasını da doğal karşılayan Kasım Han, “Türkiye ciddi bir takım işleri burada halledebilecek konumda bir ülke. Elinin altında ciddi bir alet seti var Türkiye’nin. Uluslararası ilişkilerde genellikle bu böyledir ama Suriye özelinde genellikle bu tamamıyla böyle. Dolayısıyla Türkiye’nin sahip olduğu bütün bu aletler ve bunları bir taraf lehine kullanması, o taraf üzerinden bir takım maliyetleri alma ihtimali taşıyor. ABD’liler de öncelikle Türkiye ile konuşuyorlar. Hangi maliyetlerini bölüşebileceklerini, elinin altındaki imkanlardan hangilerini kendi lehine kabul edebileceğini, bunun karşılığında muhakkak ki azami değil ama, asgaride ne vererek tüm bu sonuçları elde edebileceğine dair bir fikir oluşturmak istiyorlar” ifadelerini kulnandı. “Sadece Türkiye ile konuşmuyorlar bölgedeki tüm taraflarla konuşuyorlar” diye ekleyen Kasım Han, “Ne için? Bütünüyle o maliyet-transfer sisteminin Trump versiyonunu düzenlemek için. Obama versiyonu bizi mutlu etmiyordu, bakalım Trump mutlu edecek mi” sorusunu yöneltti.
‘KÖRFEZ YAKLAŞIMI HEM İDEOLOJİK TERCİH HEM JEOPOLİTİK GERÇEKLİK’
Kasım Han, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen haftaki Körfez turunu da yorumladı. Türkiye’nin bölgede ittifaklarını genişletmeye çalıştığına dikkat çeken Han, “Sıkıntı ittifakları genişletmek isterken hep aynı tarafa bakıyor olması. Dönüyor dolaşıyor Körfez’e. Bunu belki Türkiye’nin artık belli tercihlerinin oturduğu ve ilan etseler de etmeseler de bu tercihlerin bir manada taşa yazılmış hale geldiğini okumak da mümkün. İdeolojik tercihler olarak bunları görmek mümkün. Ama jeopolitik gerçekliklerden de kaynaklanıyor” dedi.  Ankara’nın güneyinden İran’ın kendisini ‘çevrelemeye başladığı’ kaygısı oluştuğunu söyleyen Kasım Han, “Bunun bütünüyle anlamsız olduğunu söylemeye de imkan yok. Bunun maliyet transferi açısından da bir karşılığı var. Yeni ABD yönetimi İran ile ilgili tamamen farklı bir yaklaşıma sahip. Böyle olunca İran’ın karşısında olmak maliyeti daha düşük bir hal alıyor Türkiye için” ifadelerini kullandı.
‘DİMYAT’A PİRİNCE GİDERKEN EVDEKİ BULGURDAN OLMAMAK…’
Türkiye’nin Körfez ile ilişkilerin belli bir dengede götürülmesinin önemli olduğunu söyleyen Han, “Onlara bir birlik mesajının verilmesi önemli. Türkiye’nin Körfez ülkeleriyle ilişkilerin her birinin bu ülkelerin birbiriyle ilişkisini de etkilediğini görmek lazım” dedi. Körfez ülkelerinin gözünün hep İran’da olduğunu anımsatırken, “Bir taraftan ABD’nin İran ile mücadeledeki maliyetlerini birileri ile paylaşması muhakkak. O noktada Türkiye bir tavır değişikliğine giriyor” diyen Kasım Han, “Burada tabi Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmamak lazım” ikazını da yaptı.
Türkiye’nin Suriye tutumunda ciddi bir değişiklik ve sertleşme olduğuna dikkat çeken Kasım Han, bunda ABD’nin henüz politikalarını belirlememiş olmasının rolünün bulunduğuna dikkat çekti: “Böyle devam eden bir oyunda eğer bundan sonra bundan sonra bir takım adımlar atılması mümkün olacaksa, mesela Rakk’nın güneyine inilmesi söz konusu olacaksa, Astana’nın sonuç vermemesinin en önemli nedenlerinden birinin aşılması lazım. Nedir o neden? ABD’lilerin henüz bir siyaset belirlememiş olması. ABD’liler o siyaseti belirleyene kadar Suriye’de ABD’lilerin çıkarlarının olduğu ve pozisyon tuttuğu meselelerin hiçbir tanesine statüko değişmeyecektir. Yani ABD’liler kararlarını alıp uygulamaya sokmadan evvel kimse onların bu kararı oluşturmaya çalıştığı dönemde, bu alanlarda kimse bir dönüşüm sağlayamaz, buna Rusya da dahil. Bunu yapmaya kalkan Trump yönetimi ile başını ciddi belaya sokar. Bunu da ne Rusya yapar, ne bir başkası yapar. Buna ilişkin biraz risk alabilecek tek ülke İran.”
‘TÜRKİYE’NİN DENGEYİ KURMASI GEREKİYOR’
Statükoda değişiklik olması için ABD’nin politikalarını oluşturmasını beklemek gerektiğine işaret eden Han şu analizi yaptı: “Bu taraflara hareket serbestisi sağlar. Demek ki bu hareket serbestisi kapsamında Türkiye’nin önünün açılması söz konusu olacaksa, alacağı inisiyatiflerin kendi dış politikalarına nasıl hizmet edeceğini, nasıl bir maliyeti üstlerinden alacağını net olarak bilmeden cevaz vermezler. Ama yetmez. Çünkü El Bab’ın güneyi rejimin ve Rusya’nın elinde. Onların da bir onay vermesi lazım. Bu onayın çıkması için başa dönmek gerekiyor. Yani ABD’liler ile Rusların bir anlaşmaya varmaları gerekiyor. ABD ile Rusya da anlaşmaya varırken dönüp ‘Türkiye’nin çıkarları nedir’ diye düşünüp vermeyeceklerdir. Yani Türkiye’nin hareket serbestisini nasıl öngöreceklerse o öngördükleri hareket serbestisi de kendi vardıkları anlaşma, kendi öncelikleri ve kendi maliyet transfer anlayışları çerçevesinde olacaktır. Türkiye bütün bunları reddedip kendi arzu ettiği müstakil hareket tarzı neyse onu da deneyebilir. Ama orada bir dengenin kurulması gerektiği muhakkak. Bunun hangi mekanizma üzerinden kurulacağını bilirsek, hataya düşmeyiz.”