TÜRKİYE DİNDARLIĞININ SORUNLARI

Dindarlığın inanç, duygu, davranış, bilgi ve etki gibi boyutları mevcuttur. Bütün bu boyutlar Kur’an ve Hz. Peygamberin örnekliği ile paralel giderse dindarlık gerçek zeminine oturur ve gerçek dindarlık sergilenmiş olur. Din Allah merk

VAN 21.09.2016 09:07:22 0
TÜRKİYE DİNDARLIĞININ SORUNLARI
Tarih: 01.01.0001 00:00
İktibas Dergisi Eylül-453/Haydar Öztürk
Türkiye’deki dindarlaşma, sırlarla örtülmüş anlamlar dünyası ve hayat tasavvuruna sahip olmak, iradeyi sıfırlayarak cemaat ve tarikatların paket dindarlık proğramlarına teslim olmaktır.
Türkiye’deki dindarlaşma, İslam’la savaşı gaye edinmiş bir projeye göre devam eden ılımlı bir dindarlaşmadır.
Türkiye’deki dindarlaşma ahirete inanmayı cehennemden kurtuluş için yeterli gören, birkaç ihtiyaç sahibine de yardım etmekle cennetin kazanılacağına inanmaya indirgenmiştir.
Türkiye’deki dindarlaşma, Hz. Peygamberi anmayı anlamaya tercih eden içerik itibariyle gösterişçi bir dindarlıktır. İnsanlığa rahmet Hz. Peygamberi; güllerin efendisi, gül sultan, sevgililerin sevgilisi gibi nitelemelerle kapitalizmin tüketim aracına malzeme yapan bir dindarlaşmadır.
Türkiye’deki dindarlaşma, iman, ahlak ve kişiliğin bir sembolü olan başörtüsünü amaca çevirip markaların esiri ve tüketimin aracı haline dönüştürmeyi başarmış TV ekranları ve caddeleri tesettürsüz başörtülülerle doldurulan bir dindarlıktır.
Teolojik konulara ilgisizlik, şekilcilik, taklitçilik ve ritüellere bağlılık, geleneksel Türkiye dindarlığının en mümeyyiz vasıflarındandır.
Türkiye dindarlığı; tasavvufî motifler, kadim kültürlerden gelen uzantılar, komşu kültürlerden tedarik edilen ve zaman içinde dinleşen, kalıplaşmış unsurların hâkim olduğu folklorik ve kültürel inançların tezahürü bir dindarlıktır.
Türkiye’de dinî inançlara az çok saygılı olmakla birlikte dinî pratiklere yalnızca kolektif dindarlığın arttığı zamanlarda, özellikle Ramazan ayında ve kandil gecelerinde dinî faaliyetlere ilgi gösterenlerin çoğunluğu teşkil ettiği mevsimlik bir dindarlık söz konusudur.
9.Türkiye’deki dindarlığın çoğunluğunu; dinin Allah ile kul arasındaki manevî bir bağ olduğu kabullenip, İslâmî öğretilerin ahiretle sınırlandırıp dünya işlerini akıl ve bilimin düzenlemesi gerektiğine inanan laikçi dindarlık oluşturmaktadır.
Türkiye dindarlığı Kur’an’dan uzak ilmihal dindarlığıdır. O ilmihal de ilmi mazidir. Yaşanılan çağla hiçbir ilgisi yoktur.
Türkiye dindarlığı siyasal hareketliliklere göre şekillenen konjoktürel bir dindarlıktır. Yani siyasal otoritelerin müsaade ettiği kadar dini yaşayan bir dindarlıktır.
Türkiye’de dindarlık değil dinsellik yükselen bir değerdir(?). Bu, dindarlığı nasıl anladığınıza bağlıdır. Eğer dindarlığı bir takım belli merasimleri, şekli hususları yerine getirmekten ibaret sayarsanız evet dindarlık artmıştır. Yok, eğer dindarlığı yüksek bir manevî ve ahlakî yaşantı olarak ele alırsanız o zaman dindarlığın hiç de artmadığını, bilakis gerileyip zayıfladığını söyleyebiliriz. Artan hırsızlık, tecavüz, cinayet, soygun, intihar vb. bunun delilidir.
Türkiye dindarlığı aksesuar dindarlığıdır: Türkiye’de dindarlık bir aksesuar ve süs olarak görülüyor. Askere uğurlanırken, sünnet edilirken, evlenirken, ölüler gömülürken hocadan dua etmesi istenir. Bu olmazsa sanki din eksik kalacakmış. Hocalar çeşitli toplantılarda bulunduruluyor, kenarda köşede bir figüran gibi kullanılıyorlar. Din asıl hayata karışmıyor, hayatın içine girmiyor. Alışverişte dürüstlüğe, borç ödemede sözünü tutmaya, hukuka riayete gelince hepsi unutuluyor; toz olup gidiyor.
Türkiye dindarlığı putperestlikle kuşatılmış bir dindarlıktır. Türbelere ilgi ve bakıştaki İslam dışı durumlar, Allah’dan rol çalmış evliyaları yüceltme ve onlardan dünyada ve ahirette yardım (şefaat) bekleme bunun göstergeleridir.
Türkiye dindarlığı; bir kültürün (islam kültürünün) içerisinde doğmanın otomatik olarak getirdiği bir dindarlıktır. Yani Müslüman bir anne-baba, Müslüman bir çevrede doğmuş olmak.
Türkiye’de gerçekte yaygınlaşan dindarlık değil kültürel İslam’dır. Modernizm projesi olarak Cumhuriyetin başından itibaren, muhafazakârlık, milliyetçilik, Milli-maneviyatçılık, devletçilik gibi resmi ideolojiyi Diyanet, İmam Hatip okulları ve bazı dini gruplar üzerinden dindarlık olarak ezberletmiştir. Özellikle örgütlü dini kesimlerin zihin dünyalarında bu anlayışı çok açık olarak gözlemlemek mümkündür.
Peygamberimiz dindarlığın en üst düzeyini, ihsan olarak belirtmiştir. Yani Allah’ı görüyormuşçasına kulluk. Çok geniş boyutuyla insan hakları, yetim hakkı yememe, temizlik, üretme, gıybet etmeme diye düşünürsek, Türkiye’nin dindarlaştığını söyleyemeyiz. Umre ve hacca gidenlerin, İmam-Hatip okullarının, camilerin artması bir yanılsamadır. Artan gösterişçi dindarlıktır. Ceviz sadece kabuktan ibaret değildir.
Türkiye’de dinci iktidarların estirdiği dışa yönelik /gösterişçi dindarlık rüzgarı mevcuttur. Kendi emellerine ulaşmak, güvenlik sağlamak, teselli bulmak, sosyal ilgi edinmek, oyalanmak, sosyal statü kazanmak gibi çeşitli amaçlarla dini kullanan bireyleri nitelemektedir.
İnsanların davranışlarına değil de sözlerine bakıldığında onların gerçek düşüncelerini, niyetlerini saklayan, örten perdenin arkasında nelerin gizlendiğini görmek güç olabilir. Ancak davranışlar, yapıp-etmeler, ilişkiler kişilerin dindarlık tipolojilerini ele verebilir. Siyasetçilerin dindarlıkları bu tipolojiye girer. Kitleleri avlamak için bu maskeyi kullanırlar.
Türkiye dindarlığı sürekli rota değiştiren bir dindarlıktır. Müslümanlar iktidarın, siyasetin, paranın, gücün, lüksün, gösterişin, heybetin, milli olmanın, maddenin peşine düştü. Burada güçlü olacağı zannına kapıldı. Buraya daldıkça da kayboldu.
Türkiye dindarlığı indirgemeci bir dindarlıktır. Müslümanlar dini başörtüsüne, namaza, Kur’an kurslarına, İmam-Hatip okullarına, camilere indirgemişlerdir. İktidarlar eliyle bunlardan bir veya birkaçına tanınan serbestilerle her şeyin tamamlandığı zannına kapılmaktalar. Ve iktidarla özdeşleşmektedirler. İktidarları eleştirenleri hain ilan etmekteler.
Türkiye dindarlığında bir mezhebe ve tarikata bağlılık kimlik kavgasına dönüştü. Dinde ahlakilik ve muhteva iyice yitirildi. İnsan mezhepli olabilir ama mezhepçi olamaz. Yalnız benim yolum hak, diğerleri batıldır diyemez.
Türkiye’de öğretiden çok büyüyü, (şer’î) hükümlerden çok dini coşku ve fayda ummayı önceleyip hedefleyen popüler bir dindarlık mevcuttur. Popüler dindarlar aracılardan kaçınma bir yana, aracıları (türbeler, şeyhler vb.) kurumsallaştırır. Popüler dindarlık din ile hastalıktan şifa bulma, kaza ve belalardan kurtulma vb. bu dünyada fayda ummayı vaat eder.
Türkiyedeki dindarlaşma daha çok tarikat dindarlaşmasıdır. Tarikat örgütlenmesinin ve dinî cemaatçiliğin hali hazır söylemi ise Kur’an’la çatışma halindedir. Kur’an’ın velî/evliyâ, vesîle, râbıta, zâhir-batın, Musâ-kul gibi isim ve kavramlarına hiç alakası olamayan anlamlar yükleyerek onları tahrif etmeye ve kendi anlayışlarına Kur’an’ı şahit getirme çabası içindeler.
Tarikat ve dinî cemaatleşme günümüzde Müslümanların dindarlığını güzelleştirme çabasından vazgeçmiş durumdadır. Daha çok ekonomik çıkar ilişkisine, siyaset projesine, sosyal örgütlenme modeline dönüşmüştür. Kendilerinden menkul kutsal makam ve otoriteler kurguladılar asılsız kutsallıklar icat edip onun üzerinden dünyevi projeler ortaya çıkarma çabasındalar.
Dindarlığın inanç, duygu, davranış, bilgi ve etki gibi boyutları mevcuttur. Bütün bu boyutlar Kur’an ve Hz. Peygamberin örnekliği ile paralel giderse dindarlık gerçek zeminine oturur ve gerçek dindarlık sergilenmiş olur.  Din Allah merkezli ve insan içindir, dolayısıyla gerçek manada dindar bir kişinin tüm hayatında dinin etkisi vardır. Bu bağlamda dindarlık, bireyin iman etmesi, ibadetlerini yerine getirmesi, aklını kullanması, hür düşünceli olması, her türlü köleliğe ve bilhassa zihni köleliğe karşı olması, kula-kul olmaması, başkalarına körü-körüne itaat etmemesi ve din adına yapılacak her türlü yönlendirmelerin farkında olması anlamı taşır.