TÜRK TİPİ ORYANTALİST ESATİR

Akif EMRE

VAN 6.02.2016 09:58:27 0
TÜRK TİPİ ORYANTALİST ESATİR
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Muhafazakarından liberaline, solcusundan Kemalistine her kesimde bulunan Ortadoğu’ya karşı takınılan bu oryantalist tepeden bakış ne bölgenin asli kültür ve kimliğini ne de modern zamanların dönüşümünü ve dinamiklerini okuyabildi. Başta “devlet aklı” dediğimiz ve kurumsal körlüğe dönüşen bilgisizlik olmak üzere slogan atmaktan öteye gidemeyen tüm kesimlerden Ortadoğucularımız yanıldı. 
Son beş yıldır Ortadoğu’da yaşanan olaylar o kadar hızlı bir değişim gösterdi ki yapılan en saçma yorumu bile doğrulayacak birçok olay gerçekleşmiştir. Sürekli birbirini tekzip eden yorumcuların “ben demiştim” tadında bilgiçlik taslamalarına yetecek kadar farklı, çelişkili gelişmelere tanık olduk.Ortadoğu denilen coğrafyayı önemli ölçüde hala oryantalist araştırmalar üzerinden okuyan, tanıyan aydınlarımız, siyaset yapımcılarımızın bilgi düzeyleri arasında fazla bir fark olmadığı ortaya çıktı.
Ortadoğu ile ilişkileri bakımından devletin imkanları ve kurumları ve de hafızası ile bölge stratejisine sahip olunduğu var sayılırdı. Ancak devlet ideolojisinin yıllardır bölgeyi yok sayan yaklaşımının stratejik bilgi ve hafıza edinme anlamında da bölgeyi ihmal ettiği bir kez daha ortaya çıktı. Siyaseten bölgeye uzak durmakla bölgeyi tanımak arasında bir fark olması gerekirken ne uzman düzeyinde ne diplomatik düzeyde gelişmelere nüfuz edecek bir birikimin olmadığı fena halde yanılgılardan anlaşıldı. Mesela Dışişlerinden bölgeye Arapça bilen kaç büyükelçi gitmiştir Cumhuriyet tarihi boyunca? Üstelik Arapça bilmeye gerek olmadığı kanaatinin baskın görüş olduğunu da biliyoruz Hariciyede.
Özellikle Suriye iç savaşında Ortadoğu’ya dair bir sözü, iddiası olan tüm tarafların bilgi, algı, birikimlerinin sağlamasının yapıldığı, adeta mahvolan bir ülkenin kanı pahasına haklılık yarışına girişildiği bir alan oldu. Arap baharı denilen apolitik devrimlerin sebep ve sonuçları bakımında her kesim adeta açıkta kaldı. Sonuçta her kesim kendi efsanelerinin esiri olarak kıyasıya yanılgıları üzerinde iç politikaya mesaj verme derdine düştü. Karşısındakini Ortadoğu’ya ait esatirler üzerinden mat etmeyi Türkiye’ye dair bir politik kazanım vesilesi saydı.
Taraflar iki konuda birbirleriyle yarıştı ve tezlerinde isabetli olup olmadığına bakmadan üstün olma iddiasıyla ortaya çıktı. Ortadoğu hissiyatı ve içerdeki ideolojik kamplaşmanın bölgedeki muhataplarına olan güven…
Önce muhafazakar kesimin Ortadoğu’ya dair fikir ve hissiyatına göz atalım. Genel anlamda muhafazakar, İslamcı çizgiye kadar uzanan geniş yelpazedeki kesimler Ortadoğu’ya en fazla ilgi duyan, dolayısıyla burayı en iyi bilen kesim olduklarını düşünüyorlardı. Sonuçta tarihsel ve kültürel olarak bunca ortak paydanın, ortak değerlerin Müslüman Ortadoğu’nun taleplerini, reflekslerini anlamaya yeterli olacağı düşünülüyordu. Gerçekten de bir Müslüman herhangi bir Ortadoğu şehrine gittiğinde dil farkına rağmen kendini evinde hissedecek, bir oryantalist yabancılığı çekmeyecektir. Bu hissiyat halidir ki, Türkiye’deki muhafazakar kesimin en büyük yanılgısını oluşturdu. Halk düzeyince Ortadoğu’nun nabzını tutmakla, Ortadoğu’ya şekil veren güç dengelerinin, farklı dinamikleri anlamak, bilgisine vakıf olmanın farklı şeyler olabileceğini düşünmemişlerdi. Ortaya çıkan kolonyalizm sonrası seküler, modern elitler, yönetici sınıfların oluşturdu kast yapısı, bunların bölge dışı dünya sistemi ile olan ilişkileri… “Ortadoğu’nun tapusu bizde” retoriğine sığınan muhafazakâr kesim, ne bu tapuyu okuyacak belgelere sahiptir ne de bunları elde edecek çalışma ciddiyetine ve azmine. Tüm bölgenin Osmanlı’yı dört gözle beklediği varsayımı yeni oryantalizme dönüşecektir. Bölgeye farklı bir yaklaşıma sahip İttihat Terakki’nin ilk krizde azınlık bir isyancının maharetiyle bölgenin elden çıkmasını tetikleyen dinamikleri okuyamamasında olduğu gibi. Döneme dair arşiv, tarih bilgisine bile başvurmadan sadece hatıratlar okunsa farklı bir bölge algısı ortaya çıkardı. Kendisine hissiyat düzeyince yakın kitleleri tanımakla kendisine fikriyat düzeyinde uzak ama azınlık ve fakat etkin azınlığın dinamiklerini okuyamama kıyasıya yanılgıya neden oldu.
Ortadoğu konusunda karşı karşıya gelen ikinci büyük kısım olarak Batı karşıtı sol kesimin bölgeye sadece azınlıklar ve ideolojik yaklaşımlarla miyoplaşan bakışıdır. Daha marjinal kesimleri önceleyen, yer yer sekter bakış açısını bölgenin tümüne uygulayan bu Ortadoğucu bakış ister istemez bölgedeki elitistlerle ittifak kuracaktı.. Suriye’deki mezhepsel azınlığı, ama siyasal olarak etkin kesimleri modernleşmeci/aydınlanmacı projeler adına destekleyeceklerdi. Bu da ister istemez anti-emperyalist kılıfla içeriye pazarlanacaktır. Özellikle sol jargonun modernleşmeci oryantalist esatir üzerinden geliştirildiği söylem, yeri geldiğinde Amerikancılık, devreye girdikten sonra da, açıktan Rus yanlısı olmaktan çekinmeyecektir.
Suriye’de kanlı biçimde karşı karşıya gelen bu iki zıt kutuplaşma Arap baharında daha geçişken yanılgılarla sınandılar. Liberal soldan seküler Batıcısına, tatlı su İslamcısından muhafazakarına her kesimin bir anda Arap coğrafyasının hamisi kesilmesine neden oldu. Özellikle muhafazakarların erken zafer sarhoşluğu, değişimin küresel sistem içindeki yönlendirici dinamiklerini okuyamamaları ile fena halde boşa çıkmalarına neden oldu. Liberal, sol ve Batıcı kesim ise sosyal medya düzeyinde bir okuma ile Arap sokaklarında bir özgürleşme yaşandığı yanılgısına düşerken geniş toplumsal kesimlerin dini duyarlılıklarını, beklentilerini yok sayarak kolayca cuntacılığa evrildi.
“Ortadoğu’ya zinhar bulaşmamak gerek” diyen seçkinci Kemalist söylem her halükarda kendini haklı görme pişkinliğine, hiç bir şey yapmadan hata yapmamayı yeğleyen “sıfır hata” politikasına sığındı. Bunların “uzak duralım” demekten başka bir tezleri ve eylemleri olmadığı için sıfır eylemle, sıfır hatayla krizden haklı çıktıklarını düşünebilirler.
Muhafazakarından liberaline, solcusundan Kemalistine her kesimde bulunan Ortadoğu’ya karşı takınılan bu oryantalist tepeden bakış ne bölgenin asli kültür ve kimliğini ne de modern zamanların dönüşümünü ve dinamiklerini okuyabildi. Başta “devlet aklı” dediğimiz ve kurumsal körlüğe dönüşen bilgisizlik olmak üzere slogan atmaktan öteye gidemeyen tüm kesimlerden Ortadoğucularımız yanıldı. Fena olan şu ki yanılgılar, etkileri oranında, bölgedeki yıkımda pay sahibi oldu.
Sığınılan Oryantalist esatir Ortadoğu’nun kaotik dinamizmini açıklamaya, okumaya yetmedi.
Yenişafak/Akif EMRE