Tesbih; kendini gerçekleştirebilmektir!

Sevtap Mendi

VAN 6.09.2017 11:41:10 0
Tesbih; kendini gerçekleştirebilmektir!
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Durağanlığa yer vermeyen kainatta her varlık amaçlı bir hareketlilik halindedir. Sabit zannettiğimiz her maddenin atom dünyasında elektronlar sürekli hareket halindedir. Güneş, ay, ve yıldızlardan bitkilere ve hayvanlara kadar tüm varlık sistemi iç dinamiklerini gerçekleştiren bir hareketliliğe sahiptir. Bu hareketin Kur'an'daki karşılığı tesbihtir.

 

‘’Yedi gök,yer ve bunların içinde bulunanlar Allah’ı tesbih ederler. Her şey O’nu hamd ile tesbih eder’’(isra,44)

 

Kur'an'da tesbih kavramının anlamı ‘’hareket etme, işini yapma, çaba gösterme’’ anlamındaki –es-sebh’ten türeyen bir eylemi ifade eder. Varlıkların Allah’ı tesbih etmesi ise, her varlığın kendi potansiyelini gerçekleştirebilmesi için harekete geçmesi anlamına gelir.

 

Yeryüzünde insan dışındaki bütün canlı türleri bu anlamda kendi potansiyellerini ortaya koyan bir yaşam tarzı sergiler. Mesela, bir kayısı çekirdeğini toprağa ektiğinizde kayısı meyvesini vermek üzere harekete geçer. Vahşi bir tür olan aslandan ürkek bir kuş gibi davranması beklenemez. Çünkü insan dışındaki tüm varlıklar yaratılış potansiyellerini zorunlu olarak gerçekleştirirler, yani Allah’ın fıtratlarına kodladığı yasalara uygun hareket ederler.

Söz konusu insan olduğunda bu durum değişir. İnsanın kendini gerçekleştirebilmesi insanın kendi iradesine bırakılmıştır. İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli özelliği özgür iradesi, vicdanı ve akledebilme yeteneğidir. İnsan olabilmenin ön koşulu bilinçli hareket edebilmektir. İnsandan beklenen de bu verili yapısını en doğru şekilde kullanabilmesidir.

 

Hümanistik psikolojinin kurucu isimlerinden Abraham Maslow’a göre özgür irade ve düşünce gelişimi engellenmiş hasta insanlar, hasta bir kültürün ürünleridir. Hümanistik psikolojide ruhsal açıdan sağlıklı bireyler, bilinçli tercihleri ile kendi potansiyellerini gerçekleştirebilen ve insan türüne özgü erdemli davranışlarda bulunabilen insanlardır. Her erdemli davranış kişinin özgüvenini ve ruhsal gelişimini sağlayan olumlu bir puan olarak hanesine kaydedilir. Ahlaki olmayan davranışlar ise insanın kendi doğasına karşı işlediği bir suç olarak bilinç altında kişide değersizlik duygusuna ve kendine yabancılaşmasına neden olan olumsuz bir etki bırakır.

 

Hümanistik psikolojinin boş bıraktığı alan ise insanın ahlaki sorumluluklarını destekleyen gücün tanımlanmamış olmasıdır. Oysa ki insan sadece içsel doğası ve sınırlı algısı ile dünyanın cezbedici gücüne daha yüce bir güce bağlanmadan karşı koyamaz. Bu anlamda insan ancak fıtri donanımını mutlak ve sonsuz yüce olan Allah adına harekete geçirdiğinde insanın tekamül serüveni anlamlı ve amaçlı bir hale gelir. Kur'an'da A’la süresinin ilk ayetindeki talimat insana bu gerçekliği hatırlatmak için bildirilir.

 

‘’Yüce Rabbinin adını tesbih et’’(A’la,1)

 

İnsanın tesbih eylemini dile getiren bu ayet ile kastedilen tesbih hareketi, insanın özgür iradesini, aklını ve vicdanını harekete geçirmesi ve bu sayede yaratılış potansiyelini gerçekleştirebilmesi anlamındadır. Vahyin insanı inşa edici özelliğinin diğer inanç sistemlerinden ve ideolojilerden en büyük farkı insanın manevi gelişimini önleyen her türlü zihinsel tutsaklıktan insanı kurtarabilmek ve en yüce ahlakla kişiyi inşa edebilmektir.

Bir çok insanın en büyük problemi özgür düşüncesini içine doğduğu toplumun geleneğine ve inanç yapısına  bir ömür boyu ipotek ettirmesidir. Özgür düşüncenin ve iradenin olmadığı yerde insanın ahlaki sorumluluklarından da bahsedilemez. Dünyaya gelen her bebeğin göbek bağı kesildiğinde fiziksel bir birey haline gelmesi gibi içine doğduğu geleneğin, inancın ve sistemin belirlemesinden zihinsel bağını koparamayan insanlarda bilinçli, özgür bireyler haline gelemezler. Biyolojik doğumundan sonra manevi doğumunu kendi aklı, vicdanı ve iradesi ile gerçekleştiremeyen insanlar Kur'an-i ifade ile ölüler gibidirler.

 

‘’Ne de (manen) dirilerle ölüler bir olurlar. Şu kesin ki Allah işitmeyi dileyene işittirir, fakat sen mezardakiler (gibi manen) ölmüş olanlara asla işittiremezsin’’(Fatır,22)

 

Günümüzde bir çok Kur'an-i kavram gibi tesbih kavramınında içi boşaltılmış ve anlam tahrifine uğramıştır. Tesbih kavramı, kendilerine itaatkar ve şuursuz kitleler oluşturmak isteyen din istismarcılarının elinde ipe dizilen boncuk tanelerini hareket ettirme eylemine indirgenmiştir. Allah’ın insandan beklediği tesbih, boncuk taneleriyle yapılan şuursuzca bir hareket değil, insan olabilmenin farkındalığını yaşayabilmek, yaratılış amacını gerçekleştirebilmektir. Bu anlamda insanın tesbihi akledebilmek, vicdanının sesine kulak verebilmek, ahlaki sorumluluklarını yerine getirebilmektir. Bunun için bazen mazlumlara sahip çıkabilmek bazen de insanı istismar eden her türlü sömürüye vahyin hakikatleriyle meydan okuyabilmek Allah’ı tesbih etmek demektir.

 

Bizlere  örneklik teşkil eden sevgili peygamberimiz de tesbih kavramını bu şekilde anlamış ve A’la süresinin tesbih talimatını hem namaz secdelerine hem de hayatının her alanına bir ömür boyu taşımıştır.

 

Namazlarımızın her secdesinde Allah’a en yakın olduğumuz anda dile getirdiğimiz ‘’Subhane Rabbiyel A’la’’tesbih söylemlerimizin günde sadece  beş vakit değil hayatlarımızda her an karşılık bulması duası ile inşallah…

 

‘’İmdi sen, varlığını her türlü sapmadan uzaklaşarak tümüyle doğru ve asıl dine, Allah’ın insanlığın özüne yaratılıştan nakşettiği fıtrata çevir; (ta ki) Allah’ın yarattığında olumsuz bir değişme olmasın:işte,değer (odaklı) gerçek dinin (amacı) budur ve fakat insanların çoğu bilmiyorlar.’’(Rum,30)