TERÖR, KENDİ SOSYOLOJİSİNE DE İHANET EDER

Akif EMRE

VAN 30.06.2016 12:41:38 0
TERÖR, KENDİ SOSYOLOJİSİNE DE İHANET EDER
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Silahlı mücadeleye ve buna bağlı olarak terörü bir mücadele yöntemi olarak seçen bir örgüt iddiası ve temsiliyeti ne olursa olsun en keskin göründüğü dönemde bile mutlaka farklı güç merkezlerinin çekim alanına, etkisine ve yönlendirmesine açık demektir.
Bir terör eyleminde, teröristin, hiç tanımadığı insanların hayatına son verme pahasına kendi hayatını ortaya koyması sıradan bir olay değildir. Hiçbir kimse başkasının keyfi için canını feda etmez. Bir insan kendi hayatı pahasına bir terör gerçekleştirmeye karar vermişse bunu engellemek nerdeyse imkansızdır. Hangi dava, inanç, ideoloji adına olursa olsun kendi hayatını yok etme pahasına masum insanları ya da hedef kitleyi öldürmeye karar vermişse burada bir inanmışlık, feda etme hali var. Kendini feda etme, inanmışlık eylemi masum kılmaz. Hele hele meşrulaştırmaz. Ancak eylemi hangi ruh hali içinde gerçekleştirdiğini anlamamıza yardımcı olabilir.
“Terör” hangi dava, siyaset adına yapılırsa yapılsın her zaman destek bulduğunu varsaydığı sosyolojiyi temsil etmez.
Zaten teröre başvuran yapılanmalar toplumsal temsiliyetten çok sembolik, ideolojik, propaganda amacı taşırlar. Bir mücadele terör temelli sürdürülemez ve bununla netice alınacağı varsayılamaz.
Ancak bir hareket ısrarla terörden besleniyor bunu temel stratejisi haline getirmişse burada durmak gerekir. Türkiye’nin yüz yüze kaldığı etnik ve sekter terör örnekleri yaslandıkları varsayılan sosyolojiyi ne kadar yansıtıyor? Mesele devlet kurduğunu iddia eden IŞİD neden canlı bombalarla dehşet saçarak, masum kanı dökmeyi ısrarla sürdürüyor olabilir? Etnik ulusçuluk temelli PKK bunca kan döküldükten sonra neden intihar bombacısı kullanmaya başladı? Hangi propaganda kanalı seslerini duyurmaya yetmedi?
İllegaliteye sürüklenen ve terör yöntemine başvuran bir hareketin çok farklı güç merkezlerinin etkisine girmesi, söylemi ve hedefine ihanet sayılabilecek etkilere açık hale gelmesi kaçınılmazdır.
Hele bu hareketler Ortadoğu gibi küresel nüfuz alanlarının alttan alta kıyasıya birbiriyle mücadele ettiği, çatıştığı bir coğrafyada ise..
Silahlı mücadeleye ve buna bağlı olarak terörü bir mücadele yöntemi olarak seçen bir örgüt iddiası ve temsiliyeti ne olursa olsun en keskin göründüğü dönemde bile mutlaka farklı güç merkezlerinin çekim alanına, etkisine ve yönlendirmesine açık demektir.
Bu durumun en somut örneklerinden biri PKK’nın eylemleri ile Türkiye’de stratejik hedefleri olan güç merkezlerinin hesapları arasındaki denklemin mahiyeti çok farklı okumalar yapmayı gerektirebilir. Mesela PKK’nın bu zamana kadar asla saldıramadığı bazı tesis ve yatırımlarla bunların hangi ülkedeki sigorta şirketlerince sigortalı oluşuyla hiç ilişkisi olmadığı iddia edilemez.
Bölgesel denkleme bakıldığında Irak’ın işgali ile birlikte başlayan sekter ve etnik savaşa dönüşen kaosun Ortadoğu’nun yapısal sorunlarından kaynaklandığına bizi ikna etmeye çalışanlar küresel rekabet faktörlerini görmemizi istemeyenlerdir.
Rakipsiz küresel aktör olarak Ortadoğu’ya adeta el koyan Amerika’nın özellikle Irak işgali sonrası başlayan direnişin can acıtacak kadar sertleşmesinin bu çerçevede iyi okunamaması bugünkü IŞİD gerçeğini de anlamayı zorlaştırıyor. Her şeyin sanki bir anda ve hesap edilemedik bir şekilde gerçekleştiğine inanmamız isteniyor ve bunun için yeterli medyatik malzeme algı tüketimine sunuluyor.
Amerika’nın rakipsiz olarak Irak’ı işgal ettiği dönemde doğrudan karşı çıkamayan, açıktan mücadeleyi şimdilik stratejik olarak riskli gören kimi güçlerin ideolojik hiç bir yakınlığı olmayan örgütleri desteklemeleri muhtemeldir. Böylece silah gibi son derece kontrollü bir alan üzerinden denetimi sağlanan yapıların neyi savunup ne adına savaştıkları biraz da anlamsızlaşıyor.
Irak’ta Amerika ile doğrudan hesaplaşmayı göze alamayan kimi bölgesel ve küresel güçlerin direniş adına örgütlenen bazı yapıları desteklemesi hiç de ihtimal dışı değildi. Üstelik El-Kaide adına varlığı, amacı, etkinlik sahası ve hedefi bile belirsiz her anlama gelebilecek bir yapı mevcutsa…
Doğal olarak illegal her hareket kontrolden çıkmaya, farklı güç merkezlerinin etki alanına girmeye potansiyel olarak hazır demektir. Üstelik bu denli stratejik hesaplaşmanın yaşandığı sıcak çatışma alanlarında silah gibi belirleyici faktöre bağımlı iseler…
Meselenin bu boyutu anlaşılmadan bir anda El-Kaide’nin pabucunun dama atılıp neden IŞİD diye bir varlığın adeta bölgeye el koymasına izin verdiği de anlaşılamaz.
Gelişmeler elbette sadece komplodan ibaret değil. Şiddeti, terörü ortaya çıkaran sosyal siyasal gerçekler de ortada… Ama bu terörün amacı ile onu besleyen sosyolojinin her zaman örtüştüğü anlamına gelmez.
Türkiye’de patlatılan intihar bombacılarının bir yanda IŞİD diğer tarafta PKK adına sahaya iniyor olmasının bunların beslendiği sosyolojik gerçeklikle ne kadar uyuştuğunu sorgulayarak başlayabiliriz meseleyi anlamaya. Dahası bu iki benzer eylemin taban tabana zıt siyasal ve ideolojik iki grup tarafından ama ortak alanda, Türkiye’de gerçekleştirilmesi bir şeyler söylüyor olmalı.

Yenişafak/Akif EMRE