Tarihsel bir olgu olarak millet

Batı’nın lejyonerleri

VAN 1.04.2015 10:16:01 0
Tarihsel bir olgu olarak millet
Tarih: 01.01.0001 00:00

Türkiye’de milliyetçiliğin modern bir ideoloji olarak ortaya çıkmasının arkasında imparatorluk geleneği vardır; çünkü bizim milletleşme sürecimiz Selçuklu-Osmanlı siyasal birikimi içinde gerçekleşmiştir. Asya’nın muhtelif bölgelerinden Turan’dan, Turfan’dan, Altaylardan, Tibet Yaylası’ndan, Sibirya’dan, Tanrı Dağları’ndan, bozkırlardan, su boylarından kopup gelen muhtelif Türki akraba toplulukların geniş bir coğrafyaya aktığı, Hindistan’dan Çin'e, Mezopotamya’dan Afrika’ya, Kafkaslara, İran’a, Anadolu’ya, Avrupa’ya kadar uzanan geniş bir coğrafyaya yayıldıkları bilinmektedir. 

Buralara giden Türki topluluklarının bir seyahate çıkmadığını, gittikleri yerlerde siyasi varlık gösterdiklerini, o toprakların tarihi akışında önemli roller oynadıklarını anlatan birçok Batılı tarihçi vardır. 

Tarihsel bir olgu olarak millet 

Bu coğrafyalar içinde Horasan’dan Anadolu’ya akışın, Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluklarının ayrı bir yeri ve önemi bulunmaktadır. Çünkü biz Türklerin milletleşme süreci bütünüyle bu siyasal mirasiçerisinde gerçekleşmiştir. Bu siyasal yapı içinde yer alan Türki kavimler, nihai olarak imparatorluk yapısı içinde “ümmet içinde millet olmuşlardır”. Burada ileri sürülen önermeye dikkat edilirse şu fikirlere dayanmaktadır: Bir, bu coğrafyalarda bir araya gelen Türki topluluklar, akraba halklar, çeşitli kabilelerden, aşiretlerden, boylardan ve kavimlerden gelmişlerdir, aralarındaki ilişkiler çoğu kere akrabalık veya farzedilmiş akrabalık bağlarına dayanmaktadır. İki, bu halklar Müslüman olmakla birlikte sadece bir dini inanca katılmakla kalmayıp, hukuktan-siyasete, musikiden edebiyata, mimariden ekonomiye kadar uzanan Müslümanlıkla ilgili çeşitli kurumların içselleştirildiği ve bir sentez içerisinde yeniden ürettikleri bir dönem yaşamışlardır. Üç, Osmanlı yönetim tarzı, önce Türk devlet geleneğini bir dünya imparatorluğunun siyasi kültürü ve yönetim hukukuna dönüştürüp içinde zamanla “Erol Güngör Hocamızın Ümmet İçinde millet diye nitelendirdiği milli kimliğin inşasına, milletin oluşumuna dönüşmüştür.” 
Türkiye’de bu millet anlayışına, Türk kimliğinin unsurlarının bir kısmına veya tümüne düşman olan Batıcı-Ulusalcılar, Batıcı-Liberaller, Batıcı-Sol gruplar, kendilerine göre muhtelif gerekçelere sahiptirler. “Ulusalcılar, milletin İslam’la bağını yok etmek, Türkiye’nin İslam ülkeleriyle ilişkilerini kesecek bir Batıcı-çağdaşlaşma projesinin, gönüllü sömürgeciliğin peşindedirler, laiklikten anladıkları da budur.” 

Batı’nın lejyonerleri 

Batıcı-sol-liberal grupların zihin dünyası da çok farklı değildir. Esasen Türkiye’deki sosyalist hareket bir işçi sınıfı hareketi olmadığı, yerli bir toplumsal temele dayanmayıp, batıcı-aydın-bürokrat karakterli olduğu için, benim “kültürel sınıf” dediğim unsurların hastalıklarına maluldür ve bunun en belirgin vasfı da “yerli olana düşmanlıktır”. Batıcı kapitalizm ve devlet oligarşisiyle el ele etnik ayrımlığa veya İslam düşmanlığına savrulmaları da bundandır. Bu gruplarda yer alanların tarihsel millet anlayışına karşı olmalarının nedeni, onların Batıcı-laisist zihniyet dünyasından beslenmeleriyle, “Batı’nın lejyoneri olma rolüyle” ilgilidir. 
Kısaca “milliyetçiliğe karşı olanların tavırları, onların solculuklarından, liberalliklerinden, ulusalcılıklarından çok ötede bir sebebe dayanmaktadır. Onlar, bu halkın tarihine, geleneğine, inançlarına, müziğine, edebiyatına, kısaca bu toprakların kültürünü üreten, Türk tarihinin zirvesi olan Selçuklu-Osmanlı birikimine karşı oldukları için, millete karşıdırlar; milliyetçiliğe karşı olmaları bunun sadece neticesidir.” 
Burada sorun, milliyetçiliğe karşı dün düpedüz Maocu Çin çizgisinde bir siyaseti, sosyalizm diyerek savunanların (mankurtların mı demeliyim?), son yıllarda ulusalcı kılığında, milliyetçileri milletin tercihlerine, milli iradeye, demokrasiye karşı sokağa dökmek için kışkırtmalarında ortaya çıkıyor. NATO Karargâhı’nın, Gladyo’nun koridorlarında, gayrı-nizami harp sularında yetiştirilmiş gazeteci- yazar, aydın görünümlü provokatörlerin, akademisyen görünümlü ajanların çabası boşunadır.