Tanklar Kabe’yi vurmadan acil bir barış modeli çağrısı

İBRAHİM KARAGÜL

VAN 24.04.2015 16:45:57 0
Tanklar Kabe’yi vurmadan acil bir barış modeli çağrısı
Tarih: 01.01.0001 00:00

Çok değil dört-beş yıl önce, İstanbul Kriz Merkezi ve İstanbul Barış Merkezi adında iki ciddi yapının oluşturulmasının ne kadar acil olduğunu dile getirmiş, bu konuda çağrılar yapmıştım.
Bölgenin gidişatı, geleceğe yönelik öngörülerim öyle büyük endişeler barındırıyordu ki, bu iki oluşumun gerçekten bağımsız ve ciddi ilkeler üzerine şekillendirilmesi halinde, bir umut olabileceğini düşünüyordum.

Daha hangi felaketleri bekliyorsunuz?

Ülkeler parçalanıyor, iç savaşlar yayılıyor, örgütler bütün coğrafyanın güç haritasını belirliyor, şiddet salgını hızla normalleşiyor, İslam algısı dönüştürülüyor, kaos bölgeselleştiriliyor, mezhep üzerinden bütün coğrafya çok büyük bir fırtınanın içine çekiliyor, haritalar yeniden çiziliyor, devletler yerine şehir devletçikleri öne çıkarılıyor, coğrafyanın yönetimleri veya önderleri büyük bir basiretsizlikle 'Büyük Oyun' içinde 'Küçük Oyun'larla meşgul oluyor, aynı sokakta yaşayan insanlar birbirini boğazlayacak hale getiriliyor, en önemlisi de bu coğrafyanın insanları bir daha asla birarada yaşayamayacak halde nefretle donatılıyordu.
Çağrıyı yaptığım zamanlarda korkum sadece gördüklerim ve yaşananlar değildi. Çok daha kötü örneklerin yaşanacağını biliyordum. Çünkü her olay, kriz daha büyüğünün geleceğini işaret ediyordu ve o günden bu yana hep daha büyüğü geldi, hep krizler daha da yaygınlaştı.

Silahlarınız, paranız hiçbir işe yaramaz..

Ama bizler, rüzgarı tersine çevirecek bir güç, bir söylem, bir duruş, bir akıl geliştiremedik. Bu coğrafyanın aydınları, önderleri, edebiyatçıları, sanatçıları, güvenlikçileri o uğursuz, o bir yüzyılı kaplayabilecek kaos fırtınasının önünde duracak cesareti gösteremedi.
Bir çoğu neler olduğunu anlamadı bile. Her olayı günlük değerlendirdi, her olayı münferit bir vaka gördü. Oysa her krizin bir büyük projenin parçası olduğunu bilemedi. Aklı erenler, durumun vahametini kavrayanlar ise bu dalganın önünde durma cesaretini gösteremedi. Tıpkı 11 Eylül saldırıları sonrası savunmacı, özür dileyici bir havaya bürünmeleri gibi, bölgesel krize karşı da dik durup bir söz geliştiremedi.

Varacağımız nokta Mekke Savaşı'dır..

İşte bugün o ayrışma, çatışma, kaos daha da derinleşiyor. Türkiye dahil, bütün coğrafyayı felakete sürükleyecek bir geleceğe doğru ilerliyoruz. Silahlanmanız, savunma politikalarınız bu felakete karşı hiçbir işe yaramaz. Savaş, çatışma, güvenlik stratejileri durumu daha da vahimleştirecek. Gücü artıran genişleyecek, jeopolitik hesaplar içine girecek, bugün mezhep farklılığını kullandığı gibi çatışma için gerekçeler üretecek. Güç hesaplaşmaları evlerimizi alevlerin sarması gibi bölgesel bir cehennem çukuru oluşturacak.
Bugün İran ve karşıtları gibi ikiye ayrılan bölgede çatışmanın nihai noktası Mekke Savaşı'dır, yazın bir yere. Çünkü bütün kurgu böyle örüldü. Kendisi için mücadele ettiğini sanan ülkeler bile aslında o büyük kurgunun kendisine bıraktığı boşluğu dolduruyor.

Türkiye değil, Ortadoğu değil, İstanbul olmalı..

Öyleyse başka şeyler denemeliyiz. Barış dilini, ortaklık dilini, birlikte bir gelecek dilini geliştirebilmeliyiz. Birinci Dünya Savaşı'ndan bu yana çatışan, ayrışan, parçalanan bizler, kadermiş gibi gösterilen bu tarihi tersine çevirmeliyiz. Siyasi önderlerimiz, aydınlarımız, eli kalem tutan herkes, sorumluluk hisseden herkes bu yolda seferber olmalı.
İşte bu yüzden krizlere müdahale edecek bir İstanbul Kriz Merkezi, barış adına mücadele edecek bir İstanbul Barış Merkezi çağrısı yapıyoruz. Her geçen gün daha da vahim hale gelen coğrafyamızı acı bir geleceğe teslim etmemek için en az güvenlik stratejileri kadar bu projelere de zaman ve kaynak ayırmak zorundayız.
İsimleri Türkiye değil, Ortadoğu değil, Ankara değil, İslam İşbirliği Teşkilatı değil sadece İstanbul olmalı. Ancak böyle tarafsız olabilir, ciddiye alınabilir. Asla bir devletin kontrolüne girmemeli hele hele İİT bünyesinde hiçbir şekilde olmamalı. Etnik krizlerden bugün hızla bölgeselleşen mezhep sorunlarına kadar her konuyla ilgilenmeli, öncelikle kriz çözücü misyonlar yüklenmeli, devamında her olay için barış modelleri geliştirmeli.

Her ülkeden Akil Adamlar seçilmeli

Bölgedeki tek istikrar ve barış adası Türkiye, bu yapıların kurulup güçlenmesine, faaliyetlerini dolaylı olarak destek vermeli ancak bunları hiçbir zaman bir devlet kuruluşuna dönüştürmemeli.
Hem Kriz Merkezi için hem de Barış Merkezi için Akil Heyetler oluşturulmalı, bu heyetlerde bütün Müslüman ülkelerden temsilciler yer almalı. Siyasetçilerden dini öncülere, aydınlardan kanaat önderlerine kadar bütün coğrafyayı kucaklayacak sözü dinlenir isimler biraraya getirilmeli. Öyle arada bir toplanma şeklinde değil, sürekli bir mesai harcanmalı.
Bu merkezler köklü kurumlara dönüştürülmeli ve ilgi alanı öncelikle Müslüman ülkeler, sonrasında da bütün dünya olmalı. Kimlik krizlerinden kaynak savaşlarına, sınır problemlerinden toplumsal çatışma alanlarına kadar her olaya müdahil olabilmeli.
Türkiye, Pakistan, Malezya, Endonezya, İran, Mısır, Cezayir gibi en fazla on ülkenin desteği sağlanmalı. Unutmamalı ki, bu desteği sağlaması gereken ülkelerin hepsi yarın aynı acı kaderle yüzleşecektir.

Geçmişe değil, geleceğe dönük barış çağrısı..

Dün, Türkiye'nin çağrısıyla yapılan Barış Zirvesi bana bunları hatırlattı. Etrafınıza bir bakın; komşularınıza, daha ötesine, biraz daha ötesine.. Fırtınanın her tarafı sardığını, her geçen gün bize yaklaştığını, bir kaçı dışında istikrarını koruyabilen ülke kalmadığını göreceksiniz.
Çanakkale gibi bütün dünyanın çarpıştığı bir savaşın yıldönümünde, Ermeni soykırım iddialarının Türkiye'ye karşı yaptırıma dönüştürüldüğü bir dönemde tam da yüzyıllık parantezi kapatma zamanı gelmiştir. Çatışmalar insanlık varoldukça devam edecektir. Ama asla barışın dilinin gücünü küçümsemeyin.
Türkiye'nin attığı adımın bu yolda bir tohum olmasını, bu tohumun filizlenmesini diliyorum. Bölgede bu yönde adım atabilecek başka hiçbir ülke kalmadığını da unutmayalım.
Ancak, barış dilimiz sadece geçmişe dönük olmasın. Asıl geleceğe dönük barış projelerine ihtiyacımız var. Çünkü geleceğin çok daha büyük felaketler getirebileceğine dair endişelerimiz var.