Suriye Devriminin 7. Yılı Münasebetiyle

Rıdvan Kaya, Haksöz-Haber için kaleme aldığı yazısında yedinci yılını dolduran Suriye direnişini muhasebe ediyor.-Rıdvan Kaya’nın yazısından bir bölüm şöyle

VAN 16.03.2018 22:02:06 0
Suriye Devriminin 7. Yılı Münasebetiyle
Tarih: 01.01.0001 00:00
 

Suriye Devriminin 7. Yılı Münasebetiyle


Doğu Guta’da işlenen sistematik katliamlar, korkunç yıkım ve vahşet üzerine söylenebilecek bir şey var mıdır, kalmış mıdır bilemiyorum! Bütün dünya canlı yayınlarda bu büyük insanlık suçuna şahitlik ediyor zaten!

Tüm bu inanılmaz manzara karşısında dahi hala Suriye’de yaşanan zulme gözlerini kapayanlara, katillere tavır almayanlara ne anlatılabilir, ne söylenebilir ki? Onlara sadece “zalimlerle haşrolun” diyoruz!

Bununla birlikte 8. yılına giren Suriye devrimi üzerine bazı hatırlatmalar yapmanın önemli ve gerekli olduğu açıktır. Şüphesiz Suriye’de olan bitenin bize ne gösterdiği, ne öğrettiği, ne öğretmesi gerektiği üzerinde durmaya çok ihtiyacımız var!  

Suriye’de halkın diktatörlüğe, zulme, tahakküme karşı kıyam edişi 8. yılına giriyor. Aralıksız tam 7 yıldır Suriye halkının özgürlük ve adalet talepleri rejim tarafından terörize edildi. İktidarını yitirme telaşına kapılan Esed zalimi kitlelerin haklı talepleri karşısında işkence, sürgün, hapis ve katliamlarla halkı sindirmeye çalıştı.

Ve bunu yaparken 2 şeyden güç aldı: Bir, İran ve Rusya’nın sınırsız katliam desteği; iki, dünyanın umursamazlığı, uluslararası toplumun vurdumduymazlığı.

Neden dünyanın gözleri önünde gerçekleşen bu vahşete sessiz kalındı? Neden Srebrenitsa’da işlenen vahşet sonrasında sözde büyük bir pişmanlık ve utanç duygusuyla “bir daha asla” diyenler, sayısız Srebrenitsaların yaşandığı Suriye’ye gözlerini yumdular?

Çünkü Suriye halkı İslami bir yönetim talep ediyordu. İslam’ı talep etmekse küresel güçler nezdinde bağışlanmaz bir suçtu.

Bu açık gerçeğe rağmen sureti haktan görünen birilerinin hala Suriye halkını suçladığını görüyoruz. “Neden ayaklandılar, bakın her şey çok daha kötü oldu, ülke yıkıldı, yüz binler katledildi, milyonlar sürgün oldu” diyorlar.

Evet, doğru, Suriye gerçekten büyük bir felakete uğramış durumda. Ama bunun sorumlusu kim? Tüm bu korkunç tablonun sorumlusu özgürlük isteyen Suriye halkı mı?

Bir halk “zulme yeter” dediği için, adalet istediği için, böcek gibi sindirilmeye, ezilmeye karşı çıkıp, inancı ve şerefiyle yaşamayı arzu ettiği için suçlanabilir mi? Özgürlük ve adalet istemek suç olabilir mi?

Yoksa Bosna’da yaşanan vahşetten dolayı da faşist Sırplar değil de, Boşnak Müslümanlar mı sorumluydular?

Gazze’de, Kudüs’te, tüm Filistin’de Siyonist canilerce icra edilen zulümlerin faturasını direnen kardeşlerimize mi çıkartmalıyız?  

Sisi cuntasının büyük, korkunç bir hapishaneye, işkencehaneye çevirdiği Mısır’da yaşananlardan İhvan’ı mı mesul tutmalıyız?

Hayır, bu mantık Mümin zihniyeti, Müslüman bakış açısı değildir. Bu olsa olsa zalimler karşısında teslimiyet mantığıdır, şirk ve nifak hastalığının tezahürüdür. Zulme karşı kıyam etmekse, bedeli her ne olursa olsun, asla bir suç ya da ayıp değildir; bilakis şereftir, onurdur!

Eğer zalimler Ashabı Uhdud’un yaptığı gibi bir beldeyi koca bir ateş çukuruna dönüştürüp “Rabbimiz Allah’tır” dedikleri için bir halkı vahşice kıyıma uğratıyorsa ve tüm dünya bu zulmü boş gözlerle seyrediyorsa, bu ateşe atılan Müminlerin suçu, günahı değildir; dünyanın suçudur, insanlığın utancıdır!

7 yıl önce Suriye halkı “yeter” diyerek ayağa kalktı ve “Ya Rabbi senden başka kimsemiz yok!” diyerek mücadelesini bugüne kadar taşıdı. Kardeşlerimiz halen de ağır, çok ağır bir imtihandan geçiyor. Ve elbette Ümmet de onlarla birlikte imtihan ediliyor.

Bizler “Ya şehadet ya zafer” şiarıyla hareket eden kardeşlerimizin hep yanında olduk, olmaya da devam edeceğiz. Biz iki güzellikten birinin mutlaka gerçekleşeceğini biliyoruz. Ve iman ediyoruz ki, eğer Rabbul Alemin yardım ederse Müminlere asla yenilgi yoktur.

“Allah size yardım ederse, sizi yenecek yoktur. Eğer sizi yardımsız bırakırsa, ondan sonra size kim yardım edebilir? Mü’minler, ancak Allah’a tevekkül etsinler.” (Ali İmran, 160)

Ve tüm bu zulüm manzaralarına, sınır tanımayan düşmanlığa, korkunç ihanetlere ve Ümmet bünyesine bir virüs gibi sirayet etmiş nifak dalgasına karşı biz sadece O’na güveniyor, O’na tevekkül ediyoruz! Kardeşlerimizle birlikte “hasbunallahu ve nimel vekil” diyoruz!

Rabbimiz kardeşlerimizin ayaklarını sabit kılsın; onlara nusretini eriştirsin; şehidlerimizi cennetiyle mükafatlandırsın! Suriye devrimini boğmak için toplanmış ahzaba, İslam ve insanlık düşmanlarına fırsat vermesin!