Şu Yemen Elleri Ne Yamandır

Mazlumların kanı üzerinden siyaset yapanların taraflarından bir taraf olacak değiliz elbette. Lakin anlamak gerekir ki sadece Suudi-ABD değil bir de İran-ABD var bölgede. Bu çatışma hem mezhepçiliği hem de emperyalist hesapları kolaylaştı

VAN 28.03.2015 10:07:31 0
Şu Yemen Elleri Ne Yamandır
Tarih: 01.01.0001 00:00

 Bahadır Kurbanoğlu / Haksöz Haber

 

Şu Yemen Elleri Ne Yamandır

Yemen’deki gelişmeler hiç kimse için sürpriz olmadı. Hatta aylardır yaşanan sürünceme siyasetleri ve kararsızlıkları anlamak bugünü çözümlemekten daha zordu. Husilerden Ali Abdullah Salih’e, A.Hadi Mansur’dan Güney Yemen ayrılıkçılarına, parçalı aşiret yapılarından el-Kaide’ye, ABD’nin yıllardır yapageldiği hava saldırılarından İran’ın hesaplarına ve Suud’un pusuda bekleyen tavrına kadar Yemen üzerine yapılacak tahliller bütün bu aktörlerin sahnedeki rollerini ve amaçlarını kavramaktan geçiyor şüphesiz. buca eskort

Bugünlere evrilen sürecin köşe taşları hiç şüphesiz sadece 2011 Baharı’nın ardından yaşanan gelişmelerle de sınırlı değil. Sahadaki aktörlerin onyıllara dayalı konumları ve yaşanan birikimlerin 2011 sonrasına yansımaları söz konusu. Detaylara girmeden konuyu son gelişmeler bağlamında anlamaya çalışalım. 

Yemen'i anlamak için önce Yemen siyasetinin karmaşık, aktörlerin içiçe geçtiği bir konumda olduğunu görmek gerekiyor. Hiçbir zaman merkezi gücünü sağlayamamış bir devlet yapısı, parçalı bir ordu ve bol aşiret denklemi Yemen’in yapısını özetlemekte. Bu yapıdan yıllardır istifade eden ve sahadakilere finansal, siyasal ve askeri destek sağlayan Suud ve İran bir yanda, ABD’nin hesapları, Güney Yemen ayrılıkçıları, Yemen İhvanı (Islah Partisi) ve ABD’nin kadim düşmanı Yemen el-Kaidesi gerçeği diğer yanda.

Mesela bugünlerin baş aktörü konumundaki Husiler (Yemen telaffuzuyla Hutiler) Zeydiler’den ayrı Şiileşmiş bir aşiret olarak özellikle son dönemlerde izlediği siyasetler itibariyle bir parça Suriye'deki YPG'yi andırmakta. Bir yanda yarı-devrik başkan Ali Abdullah Salih'le işbirliği yapması (Askeri olarak Ordu’nun Salih’i destekleyen kanatlarından ve yakın kabilelerinden destek aldı) aynı zamanda da el-Kaide ile savaşarak ABD'ye “beni gör” mesajları yollaması Husilerin siyasi konumlanışına dair bir fikir sunmakta. Suud’un sırf Yemen İhvanı Islah Partisi zayıflasın diye Husilerin ilerlemesine göz yumması; onları bilahare yutulacak kolay lokma görmesi ise, Suud’un eski kral Abdullah ve ekibinin Mısır’dan başlamak üzere izledikleri yanlış siyasetlerin Yemen’e yansıyan resminin bir yönü. İran ise zaten on yıllardır bu kesime oynuyor. Yani Husilerin eylül ayından bu yana izledikleri ve İran muhibbi çevrelerce “devrim” olarak nitelenen siyasetleri izlerken ortaya koyduğu petrol sübvansiyonlarına itiraz eden, halktan popüler destek almak ekonomi-politik eleştiriler sunan, Yemen'in bütünlüğünü herşeyin üstünde tuttuğunu iddia eden safkan yerli bir yapı gibi hareket ettiği oldukça şüpheli. Zaten İran'ın el attığı bir bölgenin bütünlüğünün korunacağından bahsetmek ne kadar gerçekçi ise, Yemen'in bunca bölünme senaryosu içinde birliğinden bahsetmek sadece halkı kandırdığını sanmak anlamına gelmekteydi.

Suud, Yemen İhvanı ile Husileri çatıştırarak iki tarafı da zayıflatmak istiyordu. İhvan bu çatışmadan geri çekildi. Sünnilerin kendilerini sahipsiz hissetmeleri ise el Kaide'nin avantajı oldu. Geçmişten bugüne yıllardır devam edegelen ABD hava saldırılarıysa zaten el-Kaide'ye yaramaktaydı. Öyle ki, el-Kaide bugün Yemen'de kabileler içinde yaşamakta. Yani Yemen’deki sosyolojik yapı bir aşiret mensubunun aynı zamanda el Kaideci olmasına engel değil. Hatta olağan durum bu. Bu yüzden ABD’nin yaptığı saldırılar da genel anlamda aşiretlerin nefretini ve Kaide’ye olan yönelimi beslemekteydi.

İran’a gelince o Husileri Yemen'in Hizbullahı yapmak istiyor. Yani aslında Husilerin Yemen'i yönetemeyeceklerini çok iyi bilmekte ama Yemen'de kendisini söz sahibi kılacak bir yapının tıpkı Lübnan'da olduğu gibi oluşmasını istiyor. Son saldırılarla birlikte burada oluşan ittifakların Yemen’le sınırlı kalmayacağı ve Suriye ve Irak politikasında da etkin olacağı beklentiler arasında. Cumhurbaşkanı R.Tayyip Erdoğan’ın İran’a yönelik eleştiri ve mezkur coğrafyalardan geri çekilmesi talepleri de aslında bu beklentinin işaretlerini barındırmakta. Kral Selman ile sadece ticari yatırımlar konusunu değil, başta İhvan’ın geleceği olmak üzere İran’ın Ortadoğu coğrafyası üzerindeki etkilerinin domine edilmesini konuştukları artık bir sır değil. 

Yemen’i Anlamaya Dönük Basit Sorular

Yemen'i anlamak adına sorulacak sorulardan biri kanaatimizce şu olmalı:

“Neden Suud yanı başında, sınır ve iç güvenliği konularında bu derece yakın tehdit içeren Yemen'deki gelişmeleri bu kadar bekledi ve gecikti?”

Bunun cevabı kısaca şöyle verilebilir: Islah Partisi'nin (Yemen İhvanı), Kaide'nin ve Husiler'in birbirini yemesini, -orta vadede karşıdan seyrederek- aklınca "tutarlı" bir siyaset güttü. (Bu siyaset de diğer coğrafyalarda olduğu gibi ölen Kral Abdullah'ın "tilki" ekibinin politikası idi.) 

Planın tutmadığını yeni Kral gördü. İran her yerde mobil ve sahada iken; bu ekip ise tıpkı Mısır'da olduğu gibi ciddi maliyetler üreten yanlış ittifaklara finansal destekler sundular. Sadece Mısır mı, her yerde. Fatura Suud’un yeni ekibinin başına patlamıştı. (Kral, eski ekibi tamamen tasfiye ederek yeni sürecin yönetimini Muhammed b.Naif’in komutasına verdi) ama İran'ın hızlı ilerleyişi başlarını döndürürken, yumurta kapıya dayandı ve Suud, bu defa daha maliyetli bir şekilde sahaya bizzat kendisi inmek zorunda kaldı! 

Birbirini sahada yiyeceğini düşündüğü aktörlerden biri olan Husilerin İran desteği ile ciddi ivme katetmesi, bumerang misali Suud'a ciddi bir tehdit olarak geri döndü.

İran uçaklarla gelen müdahaleyi "Yemen’in egemenliğinin çiğnendiği"  retoriğiyle eleştirirken, Suud da "Seçilmiş meşru iktidarı koruyoruz" söylemiyle karşılık veriyor. Biri Suriye vahşeti ve işgalinin, diğeri seçilmiş iktidara karşi Mısır darbesinin mimarı.

Dolayısıyla Ortadoğu'yu hinterland mücadelelerinin sahası yapanlara odaklanma zorunluluğu kendisini ortaya koymakta.

Yani bir diğer sorumuz şu olmalı: “Gerçekten de Irak işgalinden bu yana irtifa kazanan mezhep savaşlarını ABD-İsrail mi tezgahladı? BOP'un maddeleri arasından yer alan bu konuda başta İran, ardından Suud'un katkısı olmasa Ortadoğu bu hale gelir; darbeciler (temerrüdcüler) bu derece iştahlanır ve başarılı olabilirler miydi?”

Günahın Büyüğü İran’ın Sırtında

Vahdet siyasetinden dinamik ideolojik mezhebi siyasete oynayan İran oldu; diğerleri ise buna karşı refleks geliştirdi. Bu konuda İran'ı aklamaya çalışanlar sadece kafalarını kuma gömenlerdir. Suriye'de bu siyasetin üretiminde rejime akıl verenler İranlı danışmanlar idi. Irak ise zaten başlıbaşına bu şekilde yönetiliyordu. Hatta kimilerine göre İran zaten yıllardır bugünlere hazırlanmakta idi. “IŞİD sonuç ve devletle baş edemeyen örgütsüz sünniler IŞİD'e mahkum kılındı” derken de kastettiğimiz bu idi. Hinterland genişletmek için ideolojik mezhep siyaseti güdersen, refleksleri de oluşturursun! 

Bir diğer açıdan İran, ABD'nin bıraktığı boşluğu sadece kendisinin dolduracağı iştahıyla her yere pisliğini saçtı. Yemen bu noktaya gelmeyebilirdi. Bu yüzden Yemen'e bu şekilde müdahalenin baş sorumlusunun  İran olduğunu görmek gerekmekte. Üstelik şunu da bir dipnot olarak vurgulamakta fayda var ki; Suud’u günahı kadar sevmeyen Yemen aşiretlerinin çoğu İran'ın Yemen siyaseti yüzünden zorunlu olarak Suud'un kucağına itildi. 

Suud ise İhvanı her yerde bitirmenin hesaplarıyla uğraşırken -Allahu alem- adeta başka bir gücün eliyle (İran) kuşatıldı. Şimdi o da bu çevrelenme siyasetini kırmanın adımlarını atıyor; “burası da benim arka bahçem” dercesine. İlahi adalet o ki bu işi belki de Suriye'ye de taşıyarak İran'dan daha güçlü bir intikam almak isteyebilir. Kimbilir, belki de bu iki zalimin kapışmasından hem Suriyeli muhalifler nefes alır, hem de Iraklı sünnilere gereken destek verilir. Aslında buradan sünnetullaha mebni şu payı da çıkarmak mümkündür belki: Demek ki hem mazlumların hayatlarına ve geleceklerine kastedip hem de tüm cıkarlarım işlesin siyaseti sünnetullahı ciğnenecekmiş. Helak yasaları bir yanda dururken ben seni-sen beni çevrele siyaseti gün gelip duvara toslamaya mahkummuş! İnşallah buradan mazlumlar lehine gelişmeler de sadır olur.

Şimdi Anladık mı Suriye'de Neler Olduğunu!

Emperyalizm-Suud işbirliği Mısır'da darbe yapıyor; Esed destekliyor. İran rahatsız değil, Suriye politikasında eli güçleniyor. İsrail memnun.

Emperyalizm-Suud işbirliği Yemen'e müdahale ediyor. Sisi destekliyor. İsrail memnun. İran öfkeli.

Emperyalizm-İran işbirliği IŞİD bahanesiyle Irak'a ve Suriye'ye muhalifler aleyhine müdahale ediyor. Esed zaten taraf. İran zaten baş aktör. İsrail razı. Ürdün razı. Rusya baş destekçi. ABD tüm muhalefetin başı ezilsin istiyor, çünkü hem sonrasını göremiyor, hem İsrail tedirgin. IŞİD zaten muhalif avında...

Bu tabloya rağmen karşı tarafta da ABD olduğuna bakıp ve onun lojistik ve istihbarat desteğine aldanıp hala "Husiler de Husiler" diyenlere ise şaşırmamak elde değil. Aynı ABD Irak ve Suriye'de de İran ile beraber değil mi? Bunun için niye çığlık atılmıyor? 

Yemen el-Kaidesini yıllardır “drone”larla bombalayan ABD, Husilere bir adet çakıl taşı atmış mıydı? Atmadı çünkü sahada el-Kaideyi yıpratmasını hem Suud hem ABD birlikte istediler. Bu durum bize hem Yemen, hem de Irak ve Suriye için bir şeyler anlatmıyor mu?

Hani bize hep "üst akıl"lardan bahsediyor ya bazı çevreler. Hani aynı çevreler bize vekalet savaşlarından da dem vuruyor ya: Alın işte size vekalet savaşçıları: İran ve Suud. Rusya-Çin-ABD akbaba gibi bekliyor. 

İşte bu yüzden bırakalım Stalinistler ve Maocular gibi slogan atmayı da; Suud siyasetini sorguladığımız kadar İran siyasetini de sorgulayalım! Neden Batı basınında Bender bin.Sultan'dan (ki artık yok) daha fazla Kasım Süleymani'nin şirin fotolarının yayınlandığını kendimize soralım! Ama yıllar geçtikten sonra değil, şimdi.

Mazlumların kanı üzerinden siyaset yapanların taraflarından bir taraf olacak değiliz elbette. Lakin anlamak gerekir ki sadece Suudi-ABD değil bir de İran-ABD var bölgede. Ve bu çatışma hem mezhepçi siyasetleri körüklüyor hem de emperyalist hesapları kolaylaştırıyor. Olan halklarımıza oluyor. Çıkış yolu görünmeyince başta Suriyeli muhalifler olmak üzere, (Ahraruş’Şam’ın bildirisinde olduğu üzere) Müslümanlar adeta “dinsizin hakkından imansızın gelmesi” için duaya duruyor. Ümmeti bu hale düşürenlere veyl olsun!

İşin gerçeği bu savaşta filler tepişirken kimlerin ezileceği ve bu savaşın daha hangi coğrafyaları ne düzeyde saracağı da ayrı bir soru konusu? Rabbimiz Yemen ve Ortadoğu halklarının yar ve yardımcısı olsun. "Mekr siyaseti" ile hareket eden ve nesilleri tüketen emperyal ve yerel güçlere karşı kahhar olan Allah(cc)'a sığınmakla birlikte, Allah(cc)ın tuzak(mekr)ları bozanların en iyisi olduğuna; ümmete “Mekr”ler kuranların bu politikalarının gün gelip onları boğacağına olan imanımız tam.