Sen ancak kıçınla gülersin

Ahmet KEKEÇ

VAN 17.04.2014 11:18:33 0
Sen ancak kıçınla gülersin
Tarih: 01.01.0001 00:00

Başlıktaki sevimsiz ifade, bir Fatih Altaylı mamulatıdır, peşinen özür dileyeyim... Bazı şeylere “kıçıyla güldüğünü” beyan ettiği için kullandım o ifadeyi...

Esasında o “uzvun” bu yazıda yeri yok. Ancak Fatih Altaylı ismiyle yan yana geldiğinde bir anlam ifade ediyor.

Fatih Altaylı, benim cemaati, anlayan, kollayan ve “her taşın altında cemaat var” yaklaşımını eleştiren iki yazımı “bulmuş”, oradan vuruyor: “Dün öyleydiniz, bugün niye böylesiniz?”

Doğrudur...

O yazıları ben yazdım...

Başka yazılar da bulunabilir aranırsa...

Cemaati anladığım, kolladığım ve “her taşın altında cemaat var” yaklaşımını eleştirdiğim doğrudur.

Fakat Fatih Altaylı okuduğunu anlamıyor...

Okuduğunu anlayabilir mi? Emin değilim.

Ergenekon soruşturması başta olmak üzere, tüm adli ve cinai konularda, hep aynı yaklaşımı benimsedim ve mahut yapıyı kollamakla birlikte, sürekli, “bu işleri cemaat yapıyor” yaklaşımını eleştirdim.

Sadece iki yazımdan sonuç çıkaran Fatih Altaylı’nın, arşiv araştırmalarını daha da “derinleştirmesini” rica ediyorum: İdrak kabiliyetine yitirmediyse, “Bu işleri cemaat yapmıştı” kalıp yargısına karşı, “Hayır, bu işleri devletin polisi, devletin savcısı, devletin kolluk güçleri yapmıştır” yaklaşımını öne çıkardığımı görecektir.

Israrlı ve artık “paranoyanın sınırlarını” zorlayan iddiaların ayyuka çıkması üzerine de sürekli şu hatırlatmayı yaptım: “Madem cemaat yaptı diyorsunuz... İyi ki yapmış, böylece bütün pislikleriniz ortaya dökülüyor.”

Bunu sayısız kez yaptığımı hatırlıyorum.

Müthiş araştırmacı Fatih Altaylı baksın, görecektir.

Kendimce, meşru alan içinde kalmayan, meşru alan içinde kalmadığı yönünde eleştirilere muhatap olan cemaati korumuş ve bir anlamda meşruiyete davet etmiş oldum. Bu arada, Fethullah Gülen grubuna ait internet sitelerinin bu yazıların üzerine atladığını, fakiri manşetten düşürmediğini hatırlatayım.

Fakat, süreç içinde görüldü ki, “cemaat” adı verilen yapılanma, bizim (benim gibi düşünenlerin) korumamızı gereksinmeyecek kadar etki alanı genişletmiş ve müthiş bir “özgüvenle” hareket ediyor... Sadece dini bir yapılanma değil, aynı zamanda “bürokrasi darbesi” peşinde koşan siyasal bir hareketmiş.

Bunca tehdit ve şantaj kasetine, ortalığı kokutan bunca “kirliliğe” rağmen ben hâlâ aynı yerdeyim:

İnançlarla, değer tercihleriyle, inanma biçimleriyle, cemaatlerin ve ideolojik grupların varlığıyla bir alıp veremediğim yok. Olmadı.

Bunlar devlet içinde var olabilirler, küçük “dayanışma alanları” oluşturabilirler. Bu cümleden olarak, Fethullah Gülen grubunun devlet içinde var olmasını ve (hoşumuza gitmese de) dayanışma görüntüsü vermesini doğal ve meşru sayarım.

Doğal ve meşru olmayan, devlet içindeki grupların, farklı bir hiyerarşik düzen oluşturmaları, darbe peşinden koşmaları, devletin güvenliğini tehdit edecek davranışlar sergilemeleri ve kendilerini kriminalize etmeleri.

Bu suçtur...

Fethullah Gülen grubu, bütün bu “kriminal” işleri savunuyor.

Hatta, sahipleniyor...

Fatih Altaylı çok merak ediyorsa, söyleyeyim:

Bu grupla ilgili derin bir hayal kırıklığı yaşıyorum ve (bunu benim saflığıma verebilirsiniz) “kandırıldım” düşüncesindeyim. Bütün o mülaane-mübahale bahislerinin, beddua seanslarının, kahhariye seremonilerinin, kapı kapı dolaşıp “CHP’ye oy isteme” törenlerinin, Sarıgül’lü maklube ziyafetlerinin, “Güneydeki sevdiğim ülke” muhabbetlerinin, rafineri müzakerelerinin, gizli servis mübahaselerinin benim açımdan izah edilebilir bir tarafı yok. Hiçbir izah girişimi, yaşadığım hayal kırıklığını gideremez.

Fatih Altaylı, yazısının başlığını “Antiparalelcilerin evrak-ı metrukesi” koymuş. En azından bir ifadeyi doğru yazmış...

Bir de senin evrak-ı metrukene bakalım koç...

Hangi tankların peşinden koştuğunu, kadınlara yönelik seksist ve cinsiyetçi yaklaşımlarını, karışık bilinçaltını, başörtülülere yönelik terbiyesizce ifadelerini, 28 Şubat darbesinde üstlendiğin “yapıcı ve tamama erdirici” rolü, bıçkın ve sinik hallerini, bugün (Yavuz Semerci’yle) birlikte hangi camiaya servis yaptığını teşrih masasına yatıralım bir...

Bakalım bunlara nerenle güleceksin...

Haysiyetli bir insan, iki ay önce, “hırsız, vergi kaçakçısı, mafya bozuntusu, kabadayı, kara paracı” diye suçladığı adamın yanında çalışmaz, onun verdiği “genel yayın yönetmenliğine” tamah etmez.

Sen bunları yaptın.

Bunları yapmış, yapabilmiş biri olarak ancak başka bir uzvunla gülebilirsin.