Savaşın ve barışın kilidi

Rasim Özdenören

VAN 25.11.2018 12:00:14 0
 Savaşın ve barışın kilidi
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Savaşın ve barışın kilidi
Besbelli, özelde Ortadoğu’da, genelde küresel düzlemde dünya sistemi yeniden yapılandırılıyor.

Hâlihazırdaki çaba bu yeni yapılanmanın savaşımıdır.

Dünyanın dengesi Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra değişti. Daha açığı altüst oldu... Değişti kelimesi olan biteni açıklamada eksik ve aciz kalıyor.

 
Dünya sisteminde Osmanlı Devleti denklem dışına itilince barışın dengesi de istikrarını yitirdi.

Halen, adı konulmamış üçüncü dünya savaşının koşullarını yaşıyoruz...

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Osmanlı’nın yerine geçtiği farz edilen şimdiki Türkiye yaklaşık 80 yıl kendine biçilen role sadık kalmaya çalıştı. Zaman zaman içine sindirmekte zorlandığı olsa da...

İngiliz tarihçi Arnold Toynbee’nin görüşünü göz ardı etmemek gerekiyor. O, 1962 yılında Ankara’da DTCF’nde verdiği bir konferansta Osmanlı Devleti’nin parçalanmasının henüz bitmediğini, devam ettiğini söylüyordu (Toynbee, Tarih Üzerine İki Konferans, çev. Özcan Başkan, İst. 1962).

Osmanlı Devleti’nin terekesini elbette günümüz Türkiye’sinin sınırlarıyla mahdut ve mukayyet görmemek gerekiyor. Onun, tarihte ulaştığı en uç sınır dikkate alındığında adı geçen tarihçinin öngörüsünün isabetini teslim edebiliriz.

Halen tüm dünyanın Osmanlı’nın terekesini paylaşma kavgasını sürdürdüğü ortada... Irak’ta, Suriye’de, Mısır’da, Filistin’de, Asya’da, Afrika’da vb. sürdürülmekte olan iç savaş şartları olsun, dış müdahaleler olsun söz konusu savaşımın tecelli ettiği alanlar olarak öne çıkıyor... Adı geçen ülkeleri Osmanlı’nın terekesi telakki ettiğimizde Toynbee’e hak vermekte zorlanmayız.

Bu savaşımda Türkiye de kendine düşen misyonu üstlenmenin çabası içinde... Osmanlı’nın terekesi üstünde herkesten çok o, hak sahibi...

1920’den sonra –zaman zaman silkinme emareleri gösterse de- genelde yaklaşık 80 yıl sahibi olduğu hakları dermeyan etmekte çekingen davranmış olsa bile, bu işin sürgit böyle gideceği elbette beklenmemeliydi. Nitekim günümüz Türkiye’si halen siyasal ve toplumsal düzlemde dengedeki yerini istirdat etme bilincine sahip çıktığını kanıtlama çabasında...

Milenyumun arifesinde dünya küresinde üç veya dört güçten birinin egemenliğinin başat olacağı söyleniyordu: ABD, AB, Japonya veya muhtemelen Çin...

Her genellemenin bir dizi istisnasının imkân dâhilinde olabileceğini hesaba katarak belirtmeliyiz: Türkiye, halen yeni dünya düzeni içinde kurmaya çalıştığı diplomatik koalisyonlarla yerini belirlemeye uğraşırken, bir yandan da yeni yapılanmanın mimarisinde pay sahibi olduğunu kabul ettirmeye çaba gösteriyor.

Türkiye reel politikanın icaplarını dikkate alırken temas halinde olduğu ülkelerin de onun bu konumunu dikkatten uzak tutmadıkları görülüyor. Türkiye, hâlihazır konumuyla küresel düzlemde yüklenmek istediği misyon muvacehesinde savaşın kilidi olduğu gibi barışın kilidi olarak da işlev sahibi olduğunu ve olacağını gösteriyor.