Riyad’dan sonra Washington da teslim...

Nedret Ersanel

VAN 3.11.2018 10:38:51 0
Riyad’dan sonra Washington da teslim...
Tarih: 01.01.0001 00:00

Vahdettin Köşkü’nde bir araya gelen Türkiye-Rusya-Almanya-Fransa dörtlüsüne ilişkin kıymetlendirmeler; ‘verdikleri resim bile yeter’e bağlanmışken, bugün fark edilen derinlik, zirvenin mesajı kadar bir muhatabı hatta hedefi olduğunu gösteriyor...

Şaka yollu söylersek ilk kez bu kadar büyük aktörlerin bulunduğu uluslararası bir toplantıda İngilizce konuşulmadı. Ciddi söylersek, uluslararası sonuçları olacak bölgesel bir güvenlik meselesi ABD ‘olmadan’ konuşuldu.

Peki, ABD’ye rağmen hatta ileri giderek ABD’ye karşı mı konuşuldu? Eklemeliyiz, hep aklımızda olsa dahi ‘lades’ demeyi sık unutuyoruz; İsrail için bu zirveden çıkan nedir?..

Dörtlü’nün Suriye’ye yönelik beklentilerinin ortak imzaya alınması, ABD ve İsrail’in bu ülkedeki/bölgedeki nüfuzunu kırmakta mutabakat anlamına geliyor mu? Olur-olmaz, arkasında dururlar-durmazlar ayrı.. Evet öyle!

Gide gide bu zirve-dikkatle bakmak gerekiyor-Suriye’de hem ABD hem İsrail varlığının, yani şu sıralar toptan unutulmuş Golan Tepeleri’nin illegal işgaline uluslararası meşruiyet kazandırma oyunlarını da ezdi!

Hayli mütevazı işlenmiş ortak bildiri, Berlin ve Paris’i insani yardım ve yeniden yapılanma konusunda teşvik ediyor, onlar kabul ediyor ama ABD bu adımı Esad’ın gitmesi şartına bağlamıştı. Türkiye-Rusya’yı Fransa-Almanya ile uyumlulaştıran bu yaklaşım, ABD’yi açıkça itekliyor...

Ankara ve Moskova durumu gayet iyi anlıyor. Şimdi açık vermek veya zafiyet göstermek için en kötü zaman. Bu yüzden birbirlerini sürekli ve herhangi bir tartıya vurmadan sakınıyorlar. Tahran’a özen gösteriyorlar. İdlib iyi bir örnek. Türkiye İdlib’de elinden geleni yapıyor ve iyi gidiyor, dışarıdan gelen eleştirilerin, ara bozmaya yönelik ‘kıtır’ların önünü de Rusya kesiyor.

Benzer durum İran için de geçerli. 5 Kasım’da küresel cendereye sokulacak ülke, Suriye’deki eş-varlığı/etkisi azalsa da, korunuyor.

Hatta Dışişleri Bakanı’nın ağzından, ‘İdlib bizim fikrimizdi’ye varan yükselmeler duyulmamış yapılıyor.

TÜRKİYE NEDEN MERHAMET GÖSTERMİYOR…

Hem Kral hem veliaht, Kaşıkçı olayının geldiği irtifada siyaseten Ankara’nın önünde diz çökmüşken Türkiye neden olayın üzerine gitmeye devam ediyor?..

Bir sebebi, Veliaht ve diğer ülkelerdeki ortaklarının Ankara’nın tüm ikazlarına rağmen Türkiye’yi vuran sistematik, stratejik bir saldırının ortağı, savunucusu olmaları.

Ancak diplomaside ‘intikam’ pek yüz verilen bir duygu değil. Riyad, Ankara-Washington arasında da sıkışmış durumda. PKK’ya giden tırların, uçakların ve içindekilerin parası ödenmeli. Kaldı ki, Suriye’de oluşacak yeni yapı ve etkileri de kendi politikalarına uyumlu olmayacak.

S. Arabistan bir aydır utanç içinde, çamurlaşmış çöl kumları üzerinde ‘eski sahibi’nden merhamet dileniyor. Siyaseten dahi Suriye’de Türklerle karşı-karşıya gelmeyi göze alamayacakları gibi, bunun Rusya’ya da meydan okumak anlamına geleceğini biliyorlar.

İki kere kötü; ABD Kaşıkçı olayı yüzünden krallığı ortada bırakmakla tehdit ettiğinde, Riyad alacağı önlemlerden birinin Rusya’ya yakınlaşmak olacağını açıklanmıştı. Artı, 6 Kasım seçimlerinin olası kötü senaryoları ihtimaldir, bu hem Riyad’ı hem Tel Aviv’i düşündürüyor.

SÜRPRİZ: ZİRVE AYNI ZAMANDA ABD’YE DAVETTİ!..

Ankara-Moskova-Berlin ve Paris’in İstanbul buluşması elbette önemlidir. Belki kapsamlı bir gündemi veya ağır bağlar getiren mutabakatları yoktu. Fransa ve Almanya’nın bölgedeki varlığı da dardır. O halde şeklin Amerika’ya verdiği mesajın bir cebinde de davet olabileceğini görmeliyiz...

5’inde İran’a yaptırımlar başlıyor, 6 Kasım’da ABD’de kritik ara seçimler var, 11 Kasım’da ise Rusya-Amerika zirvesi yapılacak. Paris bu mevsimde romantik görünebilir ama Suriye dosyası açıldığında Putin’in arkasında “3 NATO müttefiki” çıkabilir...

İRAN, TÜRKİYE’YE MUAFİYET, POMPEO’NUN NATO ZIRVALIĞI...

Perşembe akşamı Washington’dan Külliye’ye gelen telefon, Başkan Trump’ın İran’a yönelik yaptırımlar konusunda Ankara’nın duruşunu bir kez daha anlamaya yönelikti. Ancak değişiklik olmadı.

Türkiye, İran’a yaptırımların kendini bağlamayacak bölümlerinin, yani enerji meselesini tanımayacaklarını lisan-ı münasiple tekrarladı. Amerika’nın bu cevaba hazır olduğu belliydi. Nitekim Enerji Bakanı’nın Cuma sabahı, «İran’a yönelik yaptırımlarda Türkiye’ye muafiyet geleceği yönünde duyumlar var” sözü bunun teyidi.

Öte yandan Perşembe akşamı bir söyleşi vesilesiyle ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun, “Türkiye’nin NATO’daki geleceğinin risk altında olup olmadığı” sorusuna, “Bu NATO ve ABD için üzücü olur ve sanırım Türk halkı için daha da üzücü olur” yanıtı hayli-hiç incitmedi ama-rahatsız edicidir.

Söyleşinin devamı, «meselenin» İran ile ABD arasında bir seçim yapması hakkında Türkiye’ye mesaj gönderme olduğunu hissettiriyor. Ama, ‘Türk halkını üzecek’e varan ifade, hazır yerel seçimlere yürünürken “muhalefete” ve kimi kurumlara da selam çakmak demek.

Kuşkusuz bu ‘selamlaşmanın’ karşılığı yok. Türk kamuoyunun ABD’ye yönelik ‘halisane’ duygularını kemikleştirmekten başka işe de yaramaz. Kaldı ki, NATO konusundaki karar da Pompeo’ya düşmez. Pozisyonu müsait değil.

Pompeo’nun düşünmesi gereken, İran’a yaptırımlarda Türkiye karşısında nasıl geriledilerse, Fırat’ın Doğusu’nda TSK karşısında yaşayacakları gerilemeyi seçmenlerine nasıl anlatacakları olmalı...