Reza Zarrab Olayının Düşündürttükleri

Ömer Arslan yazdı; 'ABD, İran’a nükleer program nedeniyle uyguladığı ambargonun delindiğini, Türkiye ise kendisine kumpas kurulduğunu, daha doğrusu 17/25 Aralık tarihindeki kumpas/darbenin devamı olduğunu ifade etmekte.'

VAN 1.12.2017 09:25:24 0
 Reza Zarrab Olayının Düşündürttükleri
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Reza Zarrab Olayının Düşündürttükleri

Siyasetin ve gündemin çok hızlı bir şekilde değiştiği dönemlerden geçiyoruz. Her gün yeni bir gelişme, yeni bir macera ile karşı karşıyayız. Daha biri bitmeden, diğeri başlıyor. Öyle olunca da doğal olarak gündemimiz çok boyutlu bir serüvenin içinde doğru sürükleniyor.

Geçen sene gittiği Amerika’da tutuklanan İranlı iş adamı Reza Zarrab davasının bugünlerde duruşmaları yapılıyor. 1 yılı aşkın bir süredir tutuklu bulunan ve daha önce de mahkemeye çıkan Zarrab’ın davasının henüz neden neticelendirilmediği tam bir muamma. Bu davada sadece Reza Zarrab değil aynı zamanda Halk Bank eski genel müdür yardımcısı Hakan Atilla da var. Hatta şu anda sadece Atilla’nın yargılandığı ve “ABD, Mehmet Hakan Atilla’ya karşı” adını alan yargılama sürecine şahitlik ediyoruz.

Bu konu ile ilgili çok detaylı yazılar yazıldı/yazılacak daha. Fakat davanın taraflarını ve bunların durumlarını bilmenin olayı anlamada yardımcı olacağı muhakkak.

Bu davada ABD, İran’a nükleer program nedeniyle uyguladığı ambargonun delindiğini, Türkiye ise kendisine kumpas kurulduğunu, daha doğrusu 17/25 Aralık tarihindeki kumpas/darbenin devamı olduğunu ifade etmekte. Daha önce hâkim karşısına çıkan Zarrab ve Atilla ise bu suçlamaları ret etmişlerdi.

Gelinen noktada Zarrab, sanık olmaktan çıkıp, serbest kalma veya en düşük cezayla kurtulmak için itirafçı oldu ve bu nedenle tanık olarak davaya dâhil oldu. Atilla ise davadaki tek sanık haline geldi.

Bu olayın asıl kaçırıldığı nokta, rüşvet, ambargo, kara para olayı değil. Bunlara da birazdan değineceğiz ama asıl mesele bir mafya devletinin uygulamalarıdır. ABD İran’a yaptırım uyguluyor diye diğer ülkelerin de buna uyma zorunlulukları yok. ABD ve İran arasındaki bu sorunun başkasının sorunu olma zorunluluğu da yok. Ben istiyorum olacak diye bir şey de yok. İşin hukuki teamüllerini bilmediğimiz için detaya girmeyeceğiz ama uluslalar arası hukukun çiğnendiğine ya da BM sözleşmesinin ihlal edildiğine dair bir delil de yok, olsaydı BM de dava açar veya davaya müdahil olurdu fakat böyle bir durumda söz konusu değil. Bu tamamen iki ülkenin sorunu iken ABD’nin Türkiye’yi dâhil etmesinin ardında farklı gerçekler aramak ne komplo teoriciliği, ne de ‘Erdoğan sevgisinin gözleri kör etmesi’yle açıklanacak bir durum da değil. Zira aynı dönemlerde Alman resmi makamlarınca açıklanan finansal tabloda Almanya’nın 2015/2016 yıllarında İran’a 6 milyar dolar civarında ihracat, 600 milyon dolar ithalat yapıldığı anlaşılıyordu. (https://www.auwi-bayern.de/Asien/Iran/export-import-statistik.html) buna rağmen ABD’nin bugüne kadar Almanya ile bu konuda karşı karşıya geldiğini ya da medya da yer aldığını duymuş da değiliz. Sadece Almanya değil Fransa, Hollanda ve İsviçre bankalarında İran ile ticaret ilişkilerinden ötürü milyarlarca dolar cezaya uğratılmıştı. Fakat bu bankaların hiçbirinin yargılandığını veya çalışan veya aracı olanlardan hiçbirinin yargılandığını da görmedik. Ayrıca olayda yer alan hakim ve savcıların FETÖ ile ilgili beyanatları ve tweetleri de olayın gidişatını belirlemek açısından dikkate alınması gereken bir durum.

Olayın Türkiye tarafından baktığımızda ise elbette üstü kapatılmayacak, geçiştirilmeyecek yanlarının olduğu da muhakkak. Davada ismi geçen dönemin bakanlarının yargılanması ve bu olayın açığa kavuşturulması gerçekleşmiş olsaydı, Türkiye belki de bu kadar zor durumda kalmazdı. Yâda bu olayın bugün bir albenisi kalmazdı. Bu yapılmış olsaydı, rüşvet, iltimas ve kara para gibi suçları bulaşmak daha zorlaşır ve toplumun her kesiminin şeffaflık ilkesinin uygulanabilirliği hakkında daha olumlu düşünülmesi sağlanabilirdi.

Reza Zarrab açısından da olay, kızımı Disneyland’ta götürüyorum dediği kadar basit değil. Hatırlayacağınız üzere Zarrab’ın ortağı olan Babek Zencani, geçen sene İran’da tutuklandı ve idama mahkûm edildi. İran yönetimi, hesabına geçirdiği 2.8 milyar doları geri vermeden, bu cezanın uygulanmayacağını belirtmişti. Bu da akla Zarrab’ın ABD ve İran arasında tercih yaptığını ve tercihini ABD’den yana kullandığını ve bilerek hatta ABD ile anlaşarak tutuklanmaya gittiği fikrini getiriyor. Zira Zarrab’ın mahkemede ilk söylediği “ABD ile anlaşmak, kurtuluşumun tek yoluydu” demesi de bu iddiaları güçlendirir.

Son olarak kendilerini bu ülkenin anti-emperyalisti, anti-kapitalisti olarak gösteren, “Kahrol ABD” sloganları dillerinden düşmeyen sol kesimlerin, ABD’nin Türkiye’ye ceza uygulamasını 4 gözle bekleyen devrimciler ininde! Söylemlerine sadakati göz yaşartıyor. Tarihin en kanlı, en vahşi, en acımasız devletinden adalet beklemeleri demek, ABD’nin katlettiği her insanın, kirlettiği her coğrafyanın, hesabına geçirdiği her kara paranın ve her rüşvetin hesabına ortaktırlık demektir.