Referandum Sonrası Değerlendirme ve Sağduyuya Davet

Bilgin ERDOĞAN

VAN 20.04.2017 10:44:46 0
Referandum Sonrası Değerlendirme ve Sağduyuya Davet
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Referandum sonucunun neticesi itibarıyla hayırlara vesile olduğunu düşünüyorum. Ben bunu şahsen evet demeyi veya hayır demeyi tercih etmiş tüm halkımızın topyekün  bir  başarısı olarak görüyorum zira  böylesine köklü bir anayasa değişikliği bağlamında yapılan referandum Türkiye Cumhuriyeti tarihinde askeri bir muhtıra veya bir darbe vesilesiyle değil bizzat bir sivil bir yönetimin idaresi altında gerçekleşti ki bu durum bence nazarı dikkate verilmesi gereken en önemli husustur. 

Zira askeri darbelerin neticesinde yapılan referandumların bizim milli hafızamızda acıtan bir yeri vardır. 1961 anayasası değişikliği referandumu sonrası merhum Adnan Menderesin ,Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan idam edildiğini hatırlıyoruz. Yine 1982 anayasası güzel hatıraları olan günler değildi bizler için. Dolayısıyla hafızamızda anayasa değişikliği ve referendum deyince askeri vesayet, kan ve darbe canlanıyor bu seçim defosuyla, hatalarıyla , sevabıyla günahıyla halkın bizzat iradesinin nispeten tecelli ettiği demoratik bir seçim oldu.

Evet, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa anayasa bir sivil hükümet tarafından halk oylamasıyla değişme kararı almıştır. Her ne kadar her iki taraf siyasi rekabetin etik kurallarını zaman zaman ihlal etse de askeri vesayet eliyle değişen anayasadan daha demokratik olduğu aşikardır. Kanımca bu bir başarıdır. Bu durumda hükümete düşen sağ duyulu ve tansiyon düşüren konuşmalar ve açıklamalar yapmak iken muhalif cepheye düşen ise kanaati acizanemce bu yenilgiyi demokrasi namına hazmetmeleridir. Zira bir ülkede değişiklik olacaksa bunun yolu sandıktır. Sokaklara dökülmek ve kaos çıkarmak ancak bu memleketin düşmanlarının işine gelir. Lakin unutulmamalıdır ki akıllı düşman ahmak dosttan evladır.
Bu seçimde “Evet” diyenler az bir farkla kazandı. Beklenen bu degildi. Şayet niçin fark bu kadar az diyorsak ve bir iç muhasebe yapılacaksa bunun en büyük sebebinin dışarda değil içimizde olduğu aşikardır. Zira aklın değil tamamen hissiyatın egemen olduğu argümanlarla kitleleri ikna edemezsiniz. İki teröristin videosunu gösterip madem bu çapulcular ‘hayır’ diyor o halde sizde öylesiniz demek makul olmaz.Bu gerekceyle vatan hainisiniz gibi argümanlar yerine makul , anlaşılır ve seviyeli bir dille Başkanlık siteminin memleketin çıkarına olduğu daha geniş kitlelere anlatılmalıydı. Elbette ki üslup bu anlamda bir çok şey kaybettirdi. Zira birine sosyal medyada dahi olsa galiz ifadelerle küfrettiğiniz veya ötekileştirdiğiniz takdirde onu entellektüel düzlemde artık kazanma imkanını kaybetmiş olursunuz. Dolayısıyla dışarda hain aramak yerine içimizdeki entellektüel ve ahlaki eksikliği ve dahi kaba softa, ham yobaz üslubu sorgulamamız gerekir diye düşünüyorum.

 Hükümet cephesinden ötekileştiren ve haddi asan söylemlerde bulunanlara itibar edilmemelidir. Seçim sürecinde yanlış anlaşılmasın diye sesimiz çıkmadı lakin “Hayır” diyenlere darbe taraftarı yaftası vurmak veya bir terrorist örgütle ilişkilendirmek sosyal neticeleri itibariyla son derece tehlikelidir. Aslında bu durum sayı itibarıyla çok olmayan düşmanı kendi tasavvurumuzda büyütmektir. Şayet bugün “hayırcı cephe” terörün ve dahi darbenin yanında ise Türkiye zihinlerde ikiye bölünmüş demektir ki sanırım böyle bir çarpık algı düşmanlarımızın ekmeğine yağ sürmek olur. Oysa ki bir anayasa değişikliğini kabul etmek veya etmemek vatan hainliği ile ilişkilendirilemez. Öyle olsaydı refarandum zaten yasal bir hak olmazdı. Lakin aynı hamlığı hayırcı cephede yapmıştır. Sanırım millet olarak demokratik olgunluktan henüz uzağız. Lakin yol insanı terbiye eder belki de böyle böyle öğreneceğiz.

Diğer taraftan unutmamak gerekir ki sosyal demokrasi halkın tercih ettiğini kabullenebilmeyi gerektirir. Şayet muhalefet sonuçlardan memnun değilse bu tepkisini bir dahaki seçimlerde sandıkta verebilmelidir.. Halk bu referandumda 'evet' dediyse bunu hazmetmek gerekir. Bir zamanlar Cumhurbaşkanın da içinde bulunduğu Refah Partisi %6 alıp barajın altında kaldığında onlar bunu hazmedip çalışmalarına azimle devam ettikleri gibi. Kimse tencere ve tavayla o dönemde meydana inmedi. En fazla eğitim hakkı elinden alınan baş örtülü kızlar için eylem yaptık onda da polis joplarına muhatap olduk. Şimdi size düşen biz nerde hata yaptık diyerek kendinizi muhasebe etmenizdir. Kanımca Kılıçdaroğlundan daha liyakatlı bir lider arayışına girerek işe başlayın derim.

Şeytanın en temel vasfının tahrik etmek olduğu bilinmelidir. Zira o en mahir provakatördür. Böylesi hassas dönemlerde özellikle o mel'unun misyonunu ifa eden tiplerden Allaha sığınmak icap eder.Tek hoş görmemeniniz gereken kimseler provakatörler olsun derim. Ötekileştirmeyiniz, rencide etmeyiniz, onur ve haysiyet suikastçisi olmayınız, sokaklarda veya sosyal medyada yıkan döken ve rencide edenlere pirim vermemek ve itibar etmemek gerekir.

Olayların bu noktaya gelmesi, insanların sokaklara dökülmesi  dışımızdaki mihrakların değil daha çok içimizdeki tahriklerin sosyal sonuçlarıdır. Zira eşyanın tabiatı gereği fanatizm fanatizmi doğurur. Siyasi propaganda yapmak dahi etik bir temelden bağımsız olmamalı. Dağdaki terrorist başları ‘hayır’ diyeceklerini beyan ettiği için tüm ‘hayır’ diyenleri aynı ketagoriye koyarsanız bu gayri ahlaki söylem elinizde patlar. Şimdi karşınızda söylemlerinizle düşman bellediğiniz ve ötekileştirdiğiniz TR’nin yarısı var. Şimdi o teröristler maalesef bizim gibi tercihte bulunmayan hayırcı kardeşlerimizi  kışkırtıyor ve sokaklarda serkeşliğe davet ediyorlar. Bizim  veya diğer mahallenin fanatikleri yüzünden Türkiye bir iç savaş tehlikesi ile karşı karşıya kalabilir.
Şayet bir referandum neticesi itibarıyla her iki tercihte bulunanlar tarafından bir milletin kurtuluşu veya mahvoluşu gibi lanse edilirse bunun seçim sürecinde pragmatik faydalarını görseniz dahi uzun vadede toplumda derin yaralara ve kutuplaşmalara sebebiyet vereceği aşikardır. Bir şeye fazla anlam yüklemek veya onu aşağıların aşağısına çekmek zulümdür. Zaten adalet, bir şeyi layık olduğu yere yerleştirmek yani hakkı yerine koymaktır. Allah adaleti emreder. (Nahl:16:90) 

Merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun güzel bir sözü vardır. "Seçimler kavga aracı olmasın sel gider kumu kalır elbette bu seçimlerde bitecek ama sizler akraba ve komşu olmaya devam edeceksiniz" Dolayısıyla bu seçimde kim ne demiş olursa olsun her renkten her düşünceden insana bağrımızı açabilmeli ve Türkiye halkına yakışır bir tarzda yaşamaya devam etme adına cehd ve gayret sarfetmemiş gerekir diye düşünüyorum.

Unutmamak gerekir ki Türkiye güçlendikçe ve birlik oldukça onun bu durumunu haz etmeyen dünya güçleri seferber olacaktır. 17 Nisan itibarıyla New York Times, demokrasi Türkiyede kaybetti başlığı attı. Düşününüz ki seçim yapıyorsunuz ve halk tercihte bulunuyor ve halkın iyi veya kötü, doğru ya da yanlış yaptığı tercihe saygı duymak yerine demokrasi kaybetti başlığı Amerikan medyasında karşınıza çıkıyor. Demek ki bu anlayışa göre demokrasinin kazanması için halkın bu kimselerin istediğini seçmesi gerekiyor. Bu nasıl bir algı bu ne biçim adalet ?

Bu bağlamda Amerikan gazetelerinde endişelerini gündeme getirenler Erdoğan'ın otoriter ve hatta   diktatör olduğunu söyleyrek bu iddialarını dillendiriyorlar. Oysa ki siyaset biliminde en müşkil meselelerden biri de ortak dil konusudur. Her ideolojinin veya dünya görüşünün ortak kabulleneceği dili bulmak zordur. Kime göre kökten-dinci, terrorist, özgürlükçü, diktatör veya demokrat? Zira her ideoloji ve dünya görüşü bunlara farklı anlam yükler. Kiminin hizmet olarak gördüğü kimine mürtecilik bir olabilir. Durum öyle olunca bu girift durum beraberinde epistemolojik rolativizmi getirir. Onun için filanca kişi diktatör veya gerçek demokrat, mürteci veya ileri görüşlü şeklinde tartışmaların sonu yoktur.
 Zaten siyasi meselerde mutlak tarafsız olmak mümkün olmaz. Taraf olunmalıdır lakin adaleti elden bırakmadan. O halde kullanılan retoriğe dikkat ederek, kırmadan, incitmeden ve incinnmeden ve dahi her renkten tesanüd içinde yolumuza devam edebilmeliyiz.